31 Ocak 2009 Cumartesi

31 ocak / cumartesi

Gece...11.05...Hüzünlüyüm yine...bitmiyor...biter gibi oluyor ama bitmiyor...

Pürastan'la Nişan Abi

Sabah sabah tüm gazeteleri gezip dolaştım ve Tayyib Bey'in davranışı konusun- da, medyanın, iki farklı görüşe ayrıldığını gördüm...Ben bu taraftayım..Yani işin duygusal yanında..Kırk yılda bir olan bir davranışı alkışlamaktan başka bir şey düşünmeyen, işin siyasi getirisini ya da götürüsünü hiç hesaba katmayan duygusal bir Türk'üm...Olmuş, bitmiş...İyi de olmuş..Gerisi boş.... Yazının başlığı nedir, diyenlere gelince..Bu iki isim, çocukluğumdan beri, anım- sadıkça mutluluk duyduğum iki kardeşe ait isimlerdir...Şimdi nerdedirler, ha- yatta mı, yoksa gittiler mi? Bilmiyorum..Ama onları çok sevdiğim bir gerçek.. Bizim ermeni komşumuzun çocuklarıydılar...Bir genç kız ve bir genç adam... o zamanlar 10-13 yaş arasındayım...Öyle güzel bir komşuluk ki anlatılamaz.. Arka bahçelerimizin arasında sınır bile yoktu...Birlikte yaşardık nerdeyse.. Akşamlarımız " Bir maniniz yoksa gelmek istiyoruz " la geçerdi...Tv yok.. Sadece radyoların olduğu zaman...Bu nedenle komşulukların olanca güzelli- ğiyle yaşatıldığı bir devirdi..Öyle sıcak, öyle samimi insanlardı ki.. Aramız- da din konusu hiç geçmezdi...Hatırlanmazdı bile..Ama bizim bayramlarımızda kutlamaya gelirlerdi...Biz de onların paskalya zamanlarında giderdik...Kır- mızı yumurtalar, paskalya çörekleri, kurban etleri, bayram şekerleri alış- rişleri dostluğumuzu süsleyen unsurlardı...Hele onların ikramda bulundukla- rı bir şey vardı ki, hala aklımdadır...Kadehlerde, su içinde gelirdi, beyaz, macun gibi bir şey...tatlı kaşığı yanında...tadına doyulmazdı...Evde çeşitli likörler yaparlardı..Annem onlardan öğremişti likör yapmayı...Nefis olurdu..O zaman misafirlere likör-çukulata ikram etmek modaydı zaten...Bir de topik...çok lezzetli bir yiyecektir o da...Şimdi Pangaltı civarında bir-iki dükkanda satılı- yor hala....Çok saygılı, dürüst ve iyi insanlardı tüm aile..Nişan abi, kapalıçarşıda kuyumculuk yapardı..Pürastan abla, birgün bana bir cümle öğretti...Akşama otururlarken söylemem için...Ben de söyledim..Ayıp bir cümleymiş..Bilmiyorum ya..Başarı gibi ortaya atıvermiştim incelemeden..Vaze vaze, vorut guze..Ses uyu mu hoşuma gitti diye söylemiştim..Pişman oldum ama ok yaydan çıkmıştı.. Bunlar nereden aklıma geldi..Onu da anlatıvereyim..Ankara Başsavcılığı, bu- günkü gazetede okudum, Ermenilerden özür kampanyasının takibine mahal olmadığına karar vermiş, yani soruşturmaya...İşte güzel, sevinilecek bir haber daha...Özlenen demokrasi budur zaten...Benim Ermeni komşularımın güzel dostluklarını keenlemyekun maziye gömmem, onları unutmam istenmemeli benden..Hatırladıkça mutluluk yaratan anılar, neden suç olsun...Onlar bizim insanımız..Bu topraklarda doğup büyüyen, vatandaş olmaya en az benim kadar hakkı olan komşularımız...Sizleri çok seviyorum...Hala..

30 Ocak 2009 Cuma

Mi Ha'ish

Güzel bir cuma akşamı dostlar...Diş çekim işi artık bitti...Evimdeyim...Ve şu güzel enstrümental müziği dinlerken, ruhum gökyüzünde uçuyor...Pannonia Klezmer Band'tan Mi Ha'ish parçasını dinliyorum...O kadar harika ki...Tüm dünya güzellikleri sizde toplanıyor sanki...Acılar, kederler, çirkinlikler hiç yoktur şu anda....Hepsini unutabilirsiniz böyle durumda..Defalarca aynı parçayı dinliyorum...Su gibi...Meltem gibi...Bulun bu cd yi, hak vereceksiniz bana... Saat 19.20....Ediz bey kardeşime yine minnettar kalarak çıktım bugün Yeditepe'den...Hiç duymadan acı, bitti gitti...Teşekkürlerimi yineliyorum kendisine...Pazartesi diş temizlemenin ikinci seansı....O da bittikten son ra, artık yakışıklı doktorumun işi başlayacak...Keyifle gideceğim... Tam da şu an, Tv deki haberleri dinleyerek yazıya ara vermiştim..Mutlu dön- düm odama...Tayyib Bey'in, konuşmasını neden yarıda bırakıp toplantıyı terkedişini izledim ve çok hoşuma gitti...Tayyib bu işte...Bu kadar.. İyi yap- mış...Ne bu be...Bize, bir yanaşmaya davranır gibi davranmaları....Bunların ülkesi bize lazım, idare edelim arkadaşlar...He he diyip geçelim..Aynen bu tavır her zaman...Ah ah, Atatürk...Bir görsen halimizi...üzülüyor insan...Kırk yılda bir, Kasımpaşa edasıyla davranmış Tayyib bey...Çok mu? Millet coşmuş... Havaaalanı trafiği birbirine girmiş... Karşılamaya gitmişler Başbakanı...git- sinler tabii..Son günlerdeki en iyi haber bu oldu benim için.. Bugün ev işimiz de mutlu sonla noktalandığı için, hayırlı bir cuma oldu diye- biliyorum...Şimdi önümüzdeki günler, artık restoratörlük görevim başlayacak... Çok hareketli geçecek bu günler....Olsun, böyle yorulmak güzel...Parkeler, pima- penler, fayanslar, elektrik-su tesisatı, kapı-dolap biçimleri....hepsiyle uğraş- mak gerek..Zevkle yapacağım kesin....Yeter ki ortaya güzel bir ev çıksın... Sizlere bu konudaki çalışmalarımı da anlatacağım elbet, gün gün...Okurken sıkılmazsanız sevineceğim ...Belki bazen, fikrinize de başvuracağım arkadaşlar.. Şimdi İsrail Başbakanı konuşacak U.Dündar'la...İzninizle...Görüşmek üzere..

29 Ocak 2009 Perşembe

29 ocak/ Akşam 18.20

Evime henüz girdim ve hemen oturup bir şeyler anlatmak istedim...Aklımday- ken.. Geçtiğimiz pazartesi günü, yine bu saatlerde kızımdan çıkarken, her zaman olduğu gibi, duraktan bir taksi çağırdım...Binince, şoför sordu, nereye gideceğiz diye..Bostancı dedim,,Nerden gidelim, diye sordu..Farketmez, nasıl olsa bütün yollar Roma'ya çıkar dedim..Bunun üzerine, "Yaa..Roma, roma...ne güzel bir yerdir..Hiç gördünüz mü?" diye sordu bu sefer...Görmedim, dedim...Dedim ama sohbet yolu açılmış oldu...Biz Türkler, böyleyiz işte...Çok severiz konuşmayı...Bu bey, aslında ODTÜ mezunu bir mühendismiş...Anlattıkça öğrendim bunları.. Eczacıbaşı'nın bursuyla( zaten konuşmamız burdan hareketle başladı) Amerika da okurken eşiyle tanışıp evlenmiş ve Türkiye'ye dönmüşler..Eczacıbaşı'nda çalışmaya başlamış...Taa yakın zamana kadar...Ve emekli olmuş...Bu takside çalıştırdığı şoför, izin alıp memleketine gidince de ,boş oturmamak için, kendi çalışmaya başlamış...Sevmiş de işi...Kanun çaldığından filan bahsetti...Bir koroya gidiyor musunuz dedim..Gitmiyormuş... Sonra, yine bu akşam, gelen takside yine bu kişi....Gelmedi galiba şoförünüz deyince anımsadı pazartesiyi...Nasılsınız filan..Akşamki koroyu anlattım.. "Biz de akşam, karşıda, Nişantaşı'ndaki ODTÜ derneğimizdeydik..Hem çaldık, hem söyledik..Güzel bir gece oldu dedi...Şarkıları filan saydık birbirimize... Laf döndü, dolaştı..Ali Vecdi Bingöl'e geldi...Anlattım..." Kandilli'de yatılı o- kurken, bizi birgün Aşiyan'a götürdü edebiyatçımız...Bahçede yaşlı bir bey oturuyordu. tahta bir iskemlede..Yanına gittim...Ne yapıyorsunuz? Kolay gel- sin dedim...Şiir yazdığını söyledi...Tevfik Fikret'i ve bu evi çok sevdiğini, buraya sık sık geldiğini anlattı...Siz hangi okulsunuz, senin adın ne? filan..sorular sordu..Söyledim..İsmim Gönül dedim...Ooo..çok güzel ismin var..Sana akrostiş bir şiir yazacağım dedi...Yanından ayrılıp evi gezmeye girdim ve çıkınca bula- madım..Tabii şiire kavuşamadım..İşte bu bey, Ali Vecdi Bingöl'dü." Şoför Polat Bey, derin bir aah çekti...Tanırdım kendisini dedi..ve hiçbir yerde yayınlanmamış güzel bir şiirini okudu..Çok duygusal,etkileyici bir şiirdi bu.. Keşke yazılısı olsa elimde dedim..Ben yazarım, yine rastlaşırsak veririm size dedi..Söz aldım...Polat beyin dediğine göre, Ali Vecdi Bingöl, çok sevdiği bir kadın tarafından aldatılmış ve hayata küsmüş..Şiirleri de hep o kadın için yaz mış..Güftesi kendisine ait en bilindik eser, Leyla Bir Özge Candır...Hepiniz bilirsiniz.. İşte böyle.Ajda Pekkan'ın şarkısındaki gibi, bu dünyadan kimleeer geldi, kim- leer geçti....Hepsi unutuluyor...Süheyl Hocamız, her zaman şunu savunurdu.. Eser bırakın...Unutulmamanın tek yolu budur....Doğru elbette...Ne mutlu eser bırakabilene....

28 OCAK GECESİ

Bu akşam tam 19.40 ta CKM'deydik...B salonunda ..tıklımtıklım doluydu...Ne ka dar türk müziği seven insan var..Çok hoş bir durum..Tabii ki gençlerin de daha çok ilgi göstermesi gerekiyor, kendi müziğimize..Bunun için, Kadıköy Belediyesi bu binada gençlik korosu kurmuş..şimdi gençler bekleniyormuş..İnci Yaman , arada yaptığı konuşmada bunu söyledi..Çevrenizdeki gençleri yönlendirebilirse- niz, ilerisi için iyi olacaktır dedi...Umarım başvuranlar çok olur.. Güzeldi konser...Şarkılar, tam favorilerim değildi ama yine de zevkli geçti...Eşlik ettim hepsine..İçimden, bazen dışımdan.. Biraz efkar dağıtmış oldum...İyi geldi ruhuma...Pazar günü de Yeditepe Üniversitesi'nde Neco'nun kardeşi olan Mit- hat Özyılmazel'in koro konseri var..Bostancı sahilinden kalkan servis arabasıyla oraya gitmek istiyoruz...Bir aksilik olmazsa.. Yarın, malum temizlik günü..yani girdiğimiz günün gündüzünde..çünkü şim- di saat gece bire geliyor...Öğleden sonra bir ara çıkıp Ülker arkadaşımla bulu- şacağız...Kahve Dünyası'nda bir kahve içip sohbet imkanı yaratacağız. Bu arada, sevinilecek bir haber..Hıncal'ımın ameliyatı çok iyi geçmiş...Nasıl rahatladım, anlatamam...Geçmiş olsun Abbas...Acil şifalar.. Herkese iyi uykular....

28 Ocak 2009 Çarşamba

BOŞLUK

Bugünümü bomboş geçirdim diyebilirim..28 ocak/çarşamba.....Akşam oldu..Sa- bah erkenden kalkıp önce banyo, sonra kahvaltı..ardından alış-veriş için çıkış... Eve dönüp yemek vs..işlerle uğraşma...sonra resim dersine gidip, orda boş boş oturma...sadece sohbet edip akşam eve dönme...bu kadar...Yalnız bugünün hoş tarafı, saat 20 deki konser olacak herhalde...CKM' ye gideceğiz arkadaşlarla... İnci Yaman'ın çalıştırdığı koronun konserine...Güzel şarkılar,güzel sesler dinleye ceğimiz kesin..Sonrasında Allah kerim...Eve dönünce, sizlere konserden sözede- bilirim.... Bugün birara, şu anda Ayvalık'taki evine kapanıp en yeni ( son değil ) kitabını yazmakla uğraşan sevgili doktorum Prof.Dr.Aykut Kazancigil ile telefonlaştık... Aynı babası Ord.Prof.Dr.Tevfik Remzi Kazancıgil gibi ( onu da tanıma fırsatını bulmuştum ) mesleğinde çok ilerlemiş, sayısız bebek dünyaya getirtmiş, ola- ğanüstü kültürlü, vel'ud bir ilim adamıdır...Yazdığı kitabı anlattı..Ankara'ya meme ve rahim kanseri hakkında seminer vermeye gideceğini söyledi....Böyle insanlara hayran olup kalmamın bir sakıncası yok herhalde....Artık emekli ol- dum, oturup keyfime bakayım demez bu gibi kişiler...Hala eser vermeye, etrafı bilgilendirmeye devam ederler...Ne mutlu ki, böyle ilim adamlarına sahibiz.. Hasan Ali Göksoy ağabeyimizden konuştuk..şurdan burdan...O çok sevdiğim bir insandır...Allah uzun ömür verir inşllh... Ömür deyince aklıma geldi...Hıncal'ımdan haber yok..N'oldu, çok meraktayım dostlar... Bugünün raporu şimdilik bu kadar...Yazılarını hala elle yazan Aykut Beye, bilgisayar kullanma hevesi gelsin diye dua ederek bitiriyorum...iyi akşamlar...

27 Ocak 2009 Salı

kabullenmek

Hayatta insanın başına çok şeyler geliyor...Sizi üzen, kötü etkileyen bir yığın olay...Şunu farkettim ki, bu kötü olay neyse, onu kabul etmeniz gerekiyor...Ru- hunuz bunu kabul etmezse, isyan ediyorsa içiniz, işte o zaman iş fena demektir.. Günleriniz bundan sonra stres, sıkıntı ve bunalım içinde geçiyor....Belki de tüm hastalıklar bu yüzden insanın başına geliyor... Geçtiğimiz pazar, Ayşe Arman'ın bir röportajı vardı birisiyle..ismini çıkaramıyo rım...geçmişteki en küçük bir olay, sizin tüm hayatınızı etkiliyormuş...ve karak- ter olarak yerleşiyormuş ruhunuza...tabii ömrünüz boyunca da sizi rahatsız eden bir olgu olarak kalıyormuş...işte bundan kurtulmanın yolu, bu yöntemmiş filan...hipnoz değil de başka bir yöntem, hipnoz benzeri bir şey...sizi kurtarıyor- muş bu yöntem..Ama ben inanıyorum ki, her türlü yöntemi insan kendi de bu- labilir, yapabilir..Yani bence rahatlamanın en kolay yolu, neyse o , onu kabul etmeniz...Ruhunuzun bunu kabul etmesi...Etmediğiniz sürece rahatlık olmuyor.. Eremiyorsunuz rahatlığa...Peki bunu biliyorum da, neden bazı şeyleri kabul edemiyorum...Ya da etmek istemiyorum...Et be Gönül...Bazı şeyleri kabul et... Başka türlü olamıyorsa o şekilde kalsın de....Hayır...Olmuyor işte...Asi ruhum yüzünden, biliyorum...Adam olmam ben...Kabul etmek güzel...Bir edebilsem.. Bir yapabilsem...Benim için devrim olurdu herhalde... Devrimler gereklidir aslında....Hadi Gönül...Cesaret...

Dr.Ediz Deniz

Bugün yine Yeditepe Diş Kliniğine gittim.... Avusturya Kız Lisesini birincilikle kazanan kızımı o okula yazdırmayıp Semiha Şakir Özel Lisesine yazdırmış ve bu yüzden hayat yönünü değiştirmiştim....hiç de iyi yapmamıştım...her önünden geçişte pişmanlığımı anımsar, üzülürdüm....İşte tam da bu okulun bahçesine yapılmış bu kliniğe her gidişte bu hatamı tekrar tekrar yaşıyorum...Ama buna rağmen oraya gidip geldikçe, ne kadar iyi yetişmiş diş doktorları tanıdığım için çok memnun oluyorum...Ediz Bey işinin ustası bir doktor...üstelik çok da genç... Siz daha uğracağını düşündüğünüz anda, çekim işinin bittiğini söyleyiveriyor... Her seferinde şaşırıp kalıyorum..Hiç farkettirmeden sorunlu dişinizi alıveriyor.. Sağolasın doktorcum..Ellerin dert görmesin..Ömrün uzun, sağlıklı ve başarılı geçsin...Kim ki benim gibi dişçiden korkuyorsa. artık korkmasın...Ediz beye gitsin...Bunca zamandır beklemişim ama iyi olmuş...Ediz Bey bu kliniğe gelmiş ve şimdi iyi bir tesadüfle ben onu bulmuşum..Hayatta iyi şeyler de ol- duğunun en güzel örneği, benim için bu oldu...Çok teşekkürler Ediz Bey....

Yeni Baştan

Bugün 27 ocak salı....saat tam 12.12.... Hıncal'ım, büyük ihtimalle ameliyata ya girdi, ya çıktı..... Nihayet bu önemli güne geldik....Bir an evvel, sağ-salim kurtu- lup aramıza geri dönmesini diliyorum... ayılmanın ne zor olduğunu ben de biliyorum....Hıncal, bu yüzden, lütfen bugün gelmeyin...hatta çarşambadan son- ra gelin..demiş...o güne kadar yoğun bakım sürecekmiş çünkü..hastane ziyaret- lerinin "merhaba, geçmiş olsun,acil şifalar,hoşçakal" kelimelerini söyleyip çık- mak kadar kısa olmasını düşünenlerdenim....zira, mutlaka, ziyaretçi gittikten sonra hastanın ateşi yükseliyor....bunu yaşadığım için biliyorum..insan memnun oluyor ama bedelini de ödüyor....O nedenle Hıncal'ımı rahatsız et- meyelim...Geldiğinizde de, lütfen hasatalıklardan bahsetmeyin...çiçekten, böcekten konuşun diyor ki bunda da çok haklı....sağlam insanken bile hasta- lık konuşulunca morali bozulan benim gibi birçok insan var hayatta....uluorta bu konuları anlatmak, bir başkasını rahatsız edebilir...dikkat gerek... Hıncal'ım kendinden Abbas diye söz ediyor...Abbas bir süre yok diyor...Bu sü- re ne kadar olur, bilemiyorum diyor...Sonunda geleceksin ya Hıncal'ım, rahat ol...Bekleriz...Dualarımız seninle...Azmi Beye güven...bırak kendini...ayıldığın- da öpersin onu... Abbas'tan yola çıkarak, Cahit Sıtkı'nın o ünlü şiirini de anımsamış ve koymuş köşesine....Haydi Abbas , vakit tamam... ve sonu..."...Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan." Hıncal da aynısını istiyor, ben de diyor...İnşallah diyelim...yaşarsın.....gençliğine dönersin...bugünü de unutursun....hayat ne- lere gebe.....bilinmiyor ki... Hıncal'sız Sabah ve sabah hiç hoş olmaz....Sabahlarımızın Hıncal'lı olmasını kalpten-yürekten diliyorum....Acil şifalar Abbas....

26 Ocak 2009 Pazartesi

Başlamak-Bitirmek

Gün olur, yapmanız gereken bir iş vardır, bir türlü içinizden gelmez başlamak.. Biz ev hanımlarının iyi bildiği bir durumdur bu...Temizlik mesela, eliniz gitmez süpürgeye...Daha eğlenceli şeyler varken, öff dersiniz, şimdi bu yapılır mı?.. Zor olan işte o kararı verebilmektir...Verdiniz mi gerisi gelir..Hem de bir ham- lede....çabucak bitirirsiniz....Yaslanırsınız bir koltuğa, gönenir içiniz...övünürsü- nüz kendinizle....sanki çok önemli bir iş başarmış gibi... İşte ben şimdi tam da bu haldeyim...26 ocak, saat 22.32.....bir iş bitirmiş gibi kendimi hafiflemiş hissediyorum....Ruhum iyileşmeye mi başlıyor ne? Zincirleri kırmaktan bahseden ben, bir halkayı bari kırabilmiş miyim acaba? Umarım öyledir....zincir çok sert....acıtır beni....avuçlarıma kan oturur....ama olsun....kalp yarasından daha kolay geçmez mi dıştaki yaralar.?..beklemek gerek....geçecektir....iyileşir kanama yerleri....önce bir kabuk bağlar...birkaç gün sonra kabuklar düşünce, altından pembe ilk gün derisi çıkar..kurtulur- sunuz izden....eser bile kalmaz....o birkaç gün dikkat gerek...açılmasın tekrar, kanamasın yine yaranız...sonrasında rahat edeceksiniz nasılsa... Siz hiç yaralanmadan yaşayın derim dostlarım....iyi geceler....

Annem

26 ocak, pazartesi..saat 21 i biraz geçiyor....annemi özlüyorum...beni en çok se- ven insanı...beni tek en iyi anlayanı..mavi gözlü güzel annemi...başımı omzuna koyup ağlamayı...elleriyle başımı göğsüne bastırmasını...ağlama kızım demesi- ni...teselli edecek sözler söylemesini....kaybedince değerini daha önceden niye anlamadım diye hayıflandığım sevgili annemi....çok özlüyorum...Gittiği yerden beni gözleyebiliyor mu acaba? Başımın üstünde, ben görmeden dolaşıyor mu? Üzüntü mü görüp ses çıkaramıyorsa onun için de acı oluyordur...Bir gece rüyama girse, duydum seni dese...Hayat güzel, ordayken keyfini çıkarmaya bak dese..Üzülme başkaları için..At kafandan bu kötümser düşünceleri...Seni eski neşeli halinde görmek istiyorum..dese....Belki böyle şeyler söylese değişebilirim.. Bir tek annemin sözleri etkiler beni....Gerisi boş..Anneciğim, nolur gel bir gece.. Mavi gözlerinle bakıver bana...Aydınlansın dünyam...Seni bekliyorum...

ÖZGÜRLÜK

Kıymeti kaybedilince anlaşılan bazı soyut veya somut kavramlar var...İşte bunlardan biri de özgürlük....Tam sağlık gibi, çok gereksinim duyduğumuz, o olmazsa hayatın çekilmez hale geldiği bir durum...Zamanında meslek icabı birkaç kere uğradığım oldu hapishanelere....Allah kimseyi düşürmesin...tabii ki çok zor...Ama benim anlatmak istediğim öylesi değil....Dışardayken yaşadığınız özgürlük kısıtlamaları....Farkında olmadan, birilerine kaptırdığınız özgürlükten sözediyorum...İstediğinizi, istediğiniz zamanda yapamamaktan...Aslında engel- leyen birşey yokmuş gibi görünmesine rağmen, vardır ..Bu çoğunlukla en yakı- nınızdaki kişiler olur...en sevdiğiniz....kalpten bağlı olduğunuz kişiler....işte o zaman özgürlüğünüzü kendi ellerinizle teslim etmiş oluyorsunuz ve bunu anlamıyorsunuz.....Anladığınız an da, iş işten geçmiştir zaten...yeni bir düzen kurmak, zincirleri kırmak kadar zor olacaktır...belki de hiç olamayacaktır... İsterdim Jeanne D'Arc kadar yürekli olmayı....kırmayı zincirleri...güneşe çıkmayı...kuşlar gibi uçmayı...istediğim yerlere konmayı.... Bugünlerde bu gücü arıyorum...kendimde...hoşçakalın...

huzurevleri

Her zaman anlamışımdır, şu huzurevlerine giden kişilerin, neden öyle yaptıklarını....anlamışımdır da, bu kadar yakından başıma geleceğini düşünmezdim...Evet, artık ben de bir huzurevine gidip, o huzur mu nedir, onu bulmak istiyorum....bugün işte böyle bir moddayım...günlerdir içimde va- rolan sevinç, bir anda kaybolup gitti....şimdi onu geri getirmek benim için, çok zor olacak...gün- lerce,gecelerce uğraşmam gerekecek ruhumu canlandırmak için....Dün gece, bana sanıyorum malum oldu bugün böyle bir duruma düşeceğim...sanki hazırlık yapmış gibi....yazdım onları.... bugün de böyle bir durum işte....insanın içi ağlarken, haliyle zaman zaman dışarı vuruyor hisler.. Bir anda, kendinizi, sanki pasifik okyanusunun ortasında, bir salda, yelkensiz-küreksiz buluveri- yorsunuz..sarılacak ufacık bir tahta parçası olsa, onunla suları harekete geçirebileceğinizi sanıyorsunuz..Keşke sakin bir rüzgar esip, sizi karaya yaklaştırsa....beklemek,beklemek...esmi- yor ama rüzgar....boşunadır beklemeniz....kendi kendinize kurtulma çareleri aramaya başlamak gerekir....belki yaşama arzusu, yapabilir bunu....iş, o arzuyu kaybetmemek....bugün bende o arzunun kalmadığını anlıyorum....yoruldum...yoruldum artık.....huzur bulmak istiyorum.... bu belki bir geçici huzurevi, belki de kalıcı bir huzurevi.....farketmez....ama dünya işlerine kar- şı havlu attığım zamandır bugün.....kalıcısına da razıyım dostlar.. 26 ocak 2009 / 11.20

25 Ocak 2009 Pazar

ruhun bozgun halleri

Birgün herşey iyi ve güzel giderken, nedense bir olay, birden tüm ruhunuzu altüst edebiliyor..Trafikteki bir aksilik, örneğin yolun tıkanması....Örneğin ban- kada tam sıra beklerken gişenin kapanması...Yağmurlu günlerde, bir arabanın, yanınızdan hızla geçerken sizi baştan aşağı sulaması... Ne bileyim, bunun gibi daha birçok olay başınıza gelebilir....hepsi de sıkıcı, moral bozucu..kabul ediyo- rum..Ama birinin sizi yanlış anlayıp haksızca suçlaması, galiba en kötüsü....Ne- den bu benim başıma geliyor....Hem de sık sık....Anlayamıyorum....Oysa ki her zaman çok dikkat ediyorum....Yine de oluyor....Acaba kabahat bende mi diye düşünüyorum..O olaya dıştan biri gibi bakıyorum...Ama değil...Ben haklıyım... O zaman da ne yapacağımı şaşırıyorum...İşte ruhumun bozguna uğraması böyle oluyor...Moral sıfıra iniyor....Beni bu duruma getiren kimse, işin farkında değil...Öyleyse onu silip atmalı diyorum...E arkadaşsınız, kolay olmuyor..Kay- betmek , hele bir arkadaşsa, sevdiğiniz bir arkadaşsa içinize sinmiyor...Ümit- le bekliyorsunuz anlamasını....Ama anlasa bile sizi yormuş oluyor...Ben böyle bir arkadaşlığı devam ettirmek istemem açıkçası...Lütfen arkadaşlar, biraz hoşgörülü olalım....Yoksa birgün ben de sizi anlamayabilirim....İyi geceler... 25.ocak.2009 / 22.35

Patsh Tanz dinlerken Trenler

25 ocak, pazar...saat 14.22.....tülinle chatleştik...ona gideceğim...gitmeden önce, dinlediğim müzik eşliğinde, sizlere budapeşte'ye giderken yaptığım tren yolcu- luğunu anlatmak istiyorum... 2003 tü...kızım oradayken...özlem artmıştı..ben de çok istiyorum ya budapeşte-yi görmeyi....gel anne dedi...iyi de nasıl gideceğim....uçağa binmek olası değil... korku var o zamanlar...öyleyse trenle gelirim dedim..itirazlara aldırmadan tren bileti aldım sirkeciden...ve bir gece yarısı , ya Allah deyip bindim.... o zamanlar bende panik atak da var...geceleri hiç uyuyamıyorum...iyi dedim, baka baka giderim....gece binmişim zaten...tek başımayım oda gibi bi yer.. koca kompartmanda benden başka iki alman var sadece...ikisi de erkek...alman ca bilmem...kondüktör de macar...anlaşmak imkansız...yalnız , tembih ettiler. romanyada içeri girip hırsızlıklar olabileceğini..kapının altından gaz verip uyuttuklarını filan...tedirginim yani..uyumamak lazım..ama ben de bir uyku, sormayın..günlerin acısını çıkartırcasına..yola koyulur koyulmaz uyudum... bir süre geçti, bir ses uyandırdı..edirne'ye gelmişiz...pasaportlar..trenden in, karşıya geç...gece buz gibi... kasım çünkü...tüm kıymetli eşyalar üstüme asılı.. işlemler yapıldı..döndüm geri...kitledim kapıyı...yine uyku...sabah gözümü açtım...ben bu kadar güzel hiç uyumadım..sallana sallana..tekerleklerin sesi de ninni gibi geldi sanırım..anne kucağı gibiydi...sınırlardaki uzun bekleyişler hoş değildi tabii...ama gülü seven dikenine katlandı...aktarmasız....romanyada garda 1 saat bekleme sırasında, pencereden alış-veriş yaptık...inmeden.. iki çingene delikanlısı..biri sezer....türkçe konuşuyordu..abla ne istiyosan alayım dedi..dönüşte beni çağır, gene alırım dedi...korkmama rağmen istedim bir şeyler..koştu, aldı geldi...pasaport kontrol için iki görevli trene bindiler..açık,açık "komşu, bir çorba parası ver" dediler..verdim tabii...yoksa bekletecekler...indirirler bile..tren kaçar.. neyse....balkan dağlarının altında çok uzun tüneller var..bir giriyorsunuz, 20 dakika geçiyor...gün, sizi karşılıyor sonra...dağları, ormanları,köyleri seyir ede ede.....o kadar güzel bir yolculuk...tam iki gece..üçüncü günün sabahı budapeşte garı...nasıl bir ruh hali, anlatamam...hava nasıl soğuk...ama başım göğe erdi...oh, nihayet dünya gözüyle budapeşteye ayak basacağım diye...kızım donmuş beklemekten...özlemişim.. .sarıldık birbirimize..5 dakika sonra evdeyiz..şehir merkezinde oturuyordu çünkü...october caddesinde..parlamentoya, zincirli köprüye 2-3 dakika yürüyüşle varılabiliyordu.. dönüşte yine tren....az yiyecek almışım..aç kaldım..ancak kompartmana yolcu olarak binen bir çift vardı..üstümde yattılar..daracık kuşette yanyana yattılar diğer kuşetler boş olmasına rağmen..aşıktılar...yiyecekleri boldu..korkarak yedim..romanyaya gelince gözlerim sezeri arayacaktı ki, bir anons...aktarma var...sezeri gördüm..çağırdım..iki arkadaş hemen girdiler içieri..bavulları kaptıkları gibi bir koşu..öndeki trene...yerleştirdiler beni...fazlasıyla memnun ettim tabii. abla, gelirsen biz her zaman burdayız filan... ama artık uçak korkum geçtiği için, bir daha onları görme fırsatı çıkar mı, bilmem... özetle, tren yolculuğunun çok başka bir güzelliği var...o tekerlek sesleri, size biraz gayret etseniz, nice şiirler yazdırabilir.. romantik bir yolculuk...uçaklar öyle değil...aşırı teknoloji, ürkütüyor insanı..çabucak gidiyorsunuz...yolculuğun bir keyfi yok yani uçaklarda...metalik, kinetik şeyler...hiç sevmiyorum..tren keyfi hiçbir araçta bulunmaz...kısa yolculuklar da güzel amma uzunlar bir harika...tavsiye edrim...ilk fırsatta denemeniz dileğiyle....

dürüstlük

Her insanın, hayatında önem verdiği bir özellik var...benimki de,.başlık olan kelimedir...yani dürüstlük....yalan söylemem...zaman içinde, okul veya iş hayatında , amirlere, müdürlere söylenen yalanlar oldu...olmadı demiyorum... Ama kendimi bildim bileli yalan söylemem...bu huyumu tüm arkadaşlarım da bilir...şaşarlar hatta...niye bu kadar doğrucusun, derler...ne yapayım..huyum bu! Kesseler yalan yoktur bende...Olduğu gibi herşeyi de anlatıveririm... Bu yüzden başıma çok işler de açılmıştır...Ama olsun, içim rahattır gene..haklılı- ğınıza inanıyorsanız, ne gerek vardır yalan söylemeye....ucunda ölüm mü vardır? olacak en kötü şey cezalandırılmak olur....vicdanınızın rahat olmasıdır asıl olan..ömrümün sonuna kadar karakterimin değişeceğini de sanmıyorum... bu konuda beni etkileyen en önemli faktör, babam olmuştur...daima " yalan söyleme kızım..asılacak olsan da söyleme" derdi...bir kabahat işlemiş olsam da, doğruyu söylediğim için affederdi....bana bu özelliği kazandırdığı için, ona minnet borçluyum ..hiç pişman olmam ...ama isterim ki karşımdaki kişi de bana güvensin ve inansın...böyle olmazsa, işte o zaman yıkılıyor insan....beni tanıyanlarda olmaz bu..ancak yeni tanıştıklarım içinde, huyumu bilmeyip böyle düşünenler olabilir....olmamasını diliyorum... gece 1.06....nerden aklıma gelir böyle şeyler, bilmem ki....en iyisi yatmalı... 25 ocak pazar, bu günün sabahı....erken kalkılıp gazeteler okunacak, yaşamdan dakikalar izlenecek...güne hazırlanılacak...şimdilik iyi geceler...gündüz görüşmek üzere...

24 Ocak 2009 Cumartesi

bente kahan

Derler ya, en güzel şiir, henüz yazılmamış olandır...en güzel şarkı, henüz bestelenmemiş olandır..böyle gidiyor...doğru tabii...ama bunun en canlı örneği- ni biraz önce yaşadım... kızım, elinde 2 cd ile geldi yanıma...bak, dinle bunları da müzik gör dedi..benim kiler bana yeter dedim..ısrar etti...koyduk, dinledim...aşık oldum arkadaşlar...bu kadar güzel müzik olur mu yaa. bente kahan diye musevi asıllı bir polonyalı kadın..allah ses vermiş ama sesten öte besteler çok güzel...alııııp götürüyor sizi... nereye mi....bilmem...uzaya filan....hiç görmediğiniz bir aleme...enstrümanlar harika...bu müzik, aşkenazi müziği imiş...yahudiler iki sınıfmış...seferadlar ve aşkenaziler...sonuncusu daha çok polonyalı oluyormuş...nasıl güzel...anlatamam ardından " pannonia Klezmer Band"... bu da aşkenazi müziği...güzel demek yetmiyor...dinlemek gerek..ben dinliyorum şimdi..birgün sizlere de dinletmek isterim...özel konser günü yapacağım, geleceksiniz....müziğe dalıp tatlı saatler geçireceksiniz...çare yok....bekleyin beni.....

kütüphaneler

ülkemizdeki kütüphanelerin değerini bilmeliyiz bence....Hocamız Ord.Prof.Dr.A. Süheyl Ünver sayesinde, biz bir grup insan, o kadar çok kütüphane gezip, o ka- dar çok eser gördük ki, anlatılamaz...normal insanlara çıkarmazlar bu kadar eseri, oralarda çalışanlar..ama hocayla gidince bütün kütüphane size açık... her eseri getirirlerdi...bir süleymaniye, bir topkapı sarayı...dehşet güzel kütüphaneler... ama ben size bugün oraları değil, sevgili okulum Kandilli Kız Lisesinin kü- tüphanesini anlatayım biraz...sanıyorum edebiyat hocamız Tomris hanımın verdiği bir ödev içindi ilk girişim kütüphaneye...yatılı olduğumuz için, başka bir yere başvurmak olası değildi zaten..her işimizi okulda halletmek zorunday- dık tabii....daracık bir merdivenle çıkılan üst katlarda bir yerdi burası..ilk görüşte aşk...tam da böyle bir şey...vuruldum oraya...küçücük pencereler.... aralardan, hep başka bir boğaz manzarası görünür...kütüphanelerin o bildik toz ve kağıt karışımı koku, olanca güzelliğiyle sinmiştir oraya...istediğiniz ki- tabı alır, dönersiniz etüde...ama ben dönmezdim...oracıkta dar bir yer bulup ilişirdim....çıkarabilene aşkolsun...saatler geçer, yemek zamanı gelir, beni ararlardı...zamanımın çoğunu orda geçirmişimdir...pek çok romanı orda bitir dim...aklımdan hiç çıkmayan bir kitap, kriminoloji...o kadar esrarlı bir şato gibi gelmişti ki bu kitap, günlerce gidip gidip bitirmiştim...yıllar sonra, adli tıp dersimizde büyük faydasını gördüm o zaman okuduklarımın.. sonra okulumuz, geçtiğimiz yakın yıllardan birinde, yangın geçirdi...sanıyorum gitti kütüphane...hala içim sızlar... yemekhane maceralarımız da ayrı bir yazı konusu...ilginç hikayelerim var yemekhaneyle ilgili...ne güzel günlermiş...şimdi oradan 4 arkadaş, ayda bir toplanıyoruz...umarım daha bir çoğu aramıza katılma fırsatı bulur da sınıfımız tamamlanmaya yaklaşır..başka şehirlerde yaşayanlar da var tabii..onların da arada bir de olsa gelmelerini diliyor insan...eski arkadaşlar, gençlik hatırası olduğu için, eski şarap gibi değerli oluyorlar...yenileri de seviyoruz tabii... alınmasın onlar..kalbimiz herkese açıktır, mevlana gibi..yeter ki gelip girsinler bir köşeye.. sevgiyle...

hüzün

hasan esen...hiç duymadım adını....yeni öğrenmiş bulunuyorum...şu" hüzün çiçeğim" şarkısının hem güftesini, hem bestesini yapmış bu kimse...ne kadar lirik, ne kadar güzel bir şarkı....dinlemiş olmanızı diliyorum...her şarkının yeri, insanın gönlünde ayrı bir yerdedir...bu, başka....gerçekten, dinlerken hüzün çöküyor yüreğinize...ağlamak geliyor içinizden..ömür çok kısa, yaşamaya bak...değmez hiçbirşeye, unutmaya bak...diyor.....ama işte, bir başka diyor derken, şu ahmet özhan....elele vermişler, sanki bizi üzmek için...e, dinleme değilmi hüzünleniyorsan...hayır, ille de dinleyeceğim...ağlama artık derken o , ben ağlayacağım....muratlarına ermişler yani insanı üzmeye.... başka şarkılar da var beni ağlatan....mesela "şimdi uzaklardasın, gönül hicranla doldu"... mesela " saçların tarumar, gözlerinde nem, ateşe benzerdin, küle dnmüşsün.." ne kadar acıklı...zaten türk müziğindeki şarkılar hep böyle... biraz da eğlendiren, neşeli şarkılar duymak istiyor insan zaman zaman ama ben bugün üzenlerden yanayım... bir arkadaşım aradı...telefonda konuşurken, söz döndü dolaştı şarkılara geldi... o da ilgili çünkü....benzemez kimse sana' yı birazcık söyledi...sesi güzel..birgün canlı canlı dinlemek fırsatını buluruz inşllh...o günün unutulmayacak bir gün olmasını diliyorum..aklımdaki tüm şarkıları söyleteceğim çünkü...yanına keşke bir alet de bulsak, hoş olur... yıllar önce, okulumuzun müdürüyle ve sesi güzel bir öğretmen arkadaşla birlik- te, bizim evde böyle birgün yapmıştık...o şarkıdan, bu şarkıya...kızım eşlik et- mişti piyanoda...anısı kaldı aklımızda...iyi ki yapmışız...hayatta, yıllar geçtikçe elde kalan nedir zaten..sadece anılar..önemli olan anıların güzel olması... sizlere hep güzel anılar kalsın dostlar...

23 Ocak 2009 Cuma

kopya çekmek

hayatında hiç kopya çekmemiş kimse var mıdır acaba? ben çektim...hem de öylesine ki, bu işin ilmini yaparcasına...her tarafıma yerleştirirdim..sonradan nerde ne var, karıştırmayayım diye de, bir liste yapar, kol saatimin altına sıkış- tırırdım bu küçük kağıdı..ordan bakardım...ridaniye savaşı sağ bacağımda, an- kara antlaşması sol bacağımda, lozan sağ cebimde, formüller şurda filan....sade- ce bir kere yakalandım, felsefede...ve tabii sıfır aldım...bu kopya hazırlamanın bir faydası var aslında...çünkü onları yazarken çok güzel öğreniyorsunuz..ders çalışmış oluyorsunuz... yıllar sonra tarih-coğrafya dersine hoca olunca, bu işi iyi biliyorum ya, nasıl da yakaladım çocukları...bir keresinde bir kız öğrenci, aynı benim gibi her tarafına yerleştirmiş...çık tahtaya dedim..kaldır eteklerini...bütün sağ-sol bacak kopya dolu... 0 verdim tabii. çok utandı..eee, tarih tekerrürden ibarettir.. hep olacak kopya ...önemli olan yakalanmamak... kağıtları değiştirdiğimiz de olurdu...yazar, iade ederdi bilen...heyecan güzel... öğrencilik hoş...keşke yine öğrenci olsak...dünyanın en güzel işi diyebilirim.. zaman zaman aklıma geliyor, öss'ye yeniden girip içimde ukde kalmış bir bölüme daha gitmeyi...ama genç birinin hakkını yemiş olur muyum diye dü- şünüyorum....yoksa çok zevkli olurdu...yeniden şebeke sahibi olmak...sinemala- ra emekli değil de, öğrenci olarak bilet almak...mesela resim bölümü, mesela matematik filan...oyun gibi olunca daha bir zevkli gidilir okula herhalde... hukukta okurken, sınıfımızda 5-6 kişi vardı 60 yaşlarında...bize gayet güzel uyum gösterirlerdi..kantindeki sohbetlere katılırlardı..ders notlarını verirlerdi... iyi arkadaştılar..hiç belli olmaz, önümüzdeki yıl böyle bir çılgınlık yapabilirim.. çünkü okuma aşkı hala bitmedi içimde....bekleyip göreceğiz....dileğim bu... bakarsınız gerçekleşiverir.. iyi geceler çalışkan öğrenciler...

kandilli

bugün okulumdan, kandilli kız lisesinden bahsetmek istiyorum sizlere..
Boğaz'ın en güzel yerinde, tek taş pırlanta bir yüzük kadar göz alıcı, harika bir yapıdır orası...geniş bahçesi bir orman gibidir...yukarıdan aşağıya kıvrıla kıvrıla inen yokuş, biraz yürüdünüz mü, sahile indirir sizi...bu iniş, yazın zevklidir de, kışın biraz güç olur..tabii eski kışlarda...şimdi kış görmüyoruz, o ayrı...buz tutar
arnavut taşlar..annem, çizmemin altına geçirmem için naylon çoraplar dolatırdı
tabana...kaymayı önlerdi....güle oynaya inerdik aşağı...ve üsküdar'a kadar yürürdük, hem de zevkle...
bu okula girişim, biraz olaylı olmuştu...yatılı bir okul bulmamız gerekiyordu..ama hiçbir okul almıyordu beni, istanbulluyum diye..düşündüm, taşındım...15-16 yaşlar filan...vilayete gittim,cağaloğlu'ndaki...o zaman vali, nevzat ayazdı yanılmıyorsam..bekle bekle..saatlerce...nihayet girdim içeri...anlattım durumumu....benim yatılıya girmem şart dedim..neresi olursa olsun..farketmez..ama biri alsın beni...hemen telefon açtı kandilli'nin müdürüne..bayanmış..bilmiyorum tabii. size bir öğrenci gönderiyorum, derhal
kaydını yapın....ertesi gün, büyük bir sevinçle gittik...ilk o zaman gördüm tabii
ve hayran oldum okula....müdüranım, çok otoriter, disiplinli,hiç taviz vermeyen
bir hanımdı....
okulun ilk gününden bir gün önce, bir pazar günü, tüm eşyalarımı alarak gittik..
tek ve çok büyük bir alanda yanyana karyolalar, dolaplar...benimkini gösterdiler...annem beni yerleştirdi ve gitti...ilk defa evimden ayrılıyorum....
sanıyorum, bulunduğumuz durumun da etkisiyle ( o detaylara girmeyeceğim,
beni üzen, hayatımı etkileyen detaylar) pek fazla hüzünlenmiş olacağım ki,
yaşlar gözlerimden aktı gitti...sessiz sedasız....gece oldu, yattık...başım öyle bir
konumdaki, karşıda rumeli hisarı, olanca görkemiyle bana bakıyor...yan yatak-
ta sevgili arkadaşım süheyla, geldi, eğildi, yanağıma bir öpücük kondurdu, iyi geceler,üzülme dedi....onlar tecrübeli tabii.. onun bu davranışı, o kadar hoşuma gitti ki, yıllar geçti, unutamıyorum...süheyla, şimdi datça'da oturuyor eşiyle...
telefonla görüşüyoruz ancak...çok zarif, çok hassas, bir o kadar da güzel bir ha-
nımdır o...
lise 2 de, babamın zoruyla girdiğim fen sınıfından ayrıldım, edebiyata geçtim...artık onun hakimiyeti kalmamıştı üzerimde çünkü....fen , matemetikte hep birinci olsam da, diğer dersleriyle beni zorlayan bir branştı... edebiyat bölümü çok kolaydı benim için...lise 3 ü kandillide geçirdim...
hocalarımız, her biri çok değerli, tanınmış, alanlarında süper hocalardı..benim
en çok sevdiğim de matematikçiydi... hangi dersiniz en iyiyse o hocayı daha çok seversiniz ya, ondan.. yazılılarda beni kürsüye oturturdu, kimse kopya istemesin benden diye...veremeyim diye...hemen bitirir, kalan zamanda ödevleri düzeltirdim...matematikte acaiptim...evde çalışmaz ama derste, kimse çözememişse kalkar ben yapardım....ilk okuduğumda, hemen...böyle bir insanın
matematik bölümüne girmesi gerekir üniversitede....ama benim hiç aklıma gelmedi bu...
neyse...sene sonu geldi..okullar kapandı..ama biz hala okuldayız..çünkü o zamanlar, lise bitirme, sınavlarla oluyordu..öyle hemen karne alıp geçemezdiniz.... tam bir ay..o sınavdan çık, öbürüne gir...öyleydi...bazıları
sözlü...dil sınavı...kuleli askeri lisesinden gelen 2 hoca, iki de okulumuzdan hoca...tam 4 kişi..ahret soruları tam....tabii ki 10 alıp geçmiştim..fransız filolo-
jisine girdim..ancaaak.....tarihten kaldım eylüle...öyle ki, bir-iki gün sonra, liste-ler asılmış....tarihle matematik yanyana...ben matematiğe bakmıyorum..o belli zaten..esas kabus olan tarih..bir bakıyorum 3.....quand september....eylülde geçince biz tarihten iki arkadaş....sahile indik....tahta parçalarından haç şekli
yaptık, tarih kitaplarımızı bağladık üstüne....suya bırakıverdik....üsküdara doğru gitti kitaplar...o kadar nefret ediyoruz bu dersten yani...ironiye bakın ki,
yıllar sonra ben, tarih dersine hoca oldum....ilk sözüm çocuklara: asla tarih
sormıcam...anlaşma maddesi ezberletmicem...savaş anlattırmıcam...ama öyle kıl sorular soracağım ki, dip notlarına kadar okumak zorunda kalacaksınız tüm sayfaları..dedim...öyle de yaptım...hatta çoğu zaman, açın kitapları,bakın dediğim de oldu...bakmadılar...sorularım, 1 veya 2 cümle cevabı olan sorular oldu hep..sıkmadım onları...öğrenmek isteyen, seven zaten okur diye düşünürdüm...diğerleri öğrenmese de olur..
kandilli yine devam edecek.....bugünlük bu kadar...görüşmek üzere...

22 Ocak 2009 Perşembe

23 ocak / cuma

evet...gece...yeni gün başladı...erenköy'deyim...uyku yok...nereye gitti acaba....gelir yakında....o gelinceye kadar, yabancı bir notebookta, kendi köşemi bulmuş olmanın mutluluğunu yaşıyorum.. şiir yazacağım.sizlere...kendimin değil tabii ki.. bu ümit yaşar'dan..atlayarak.. ben senin en çok gülüşünü sevdim ben senin en çok davranışlarını sevdim sevindiren,içimde umut çiçekleri açtıran güçsüze merhametini, zalime direnişini unutturur bana birden acıları,güçlükleri haksızlıklar,zorbalıklar karşısında dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman... vahşi ve mağrur bir kaplan kesilişini ... bu orhan veli'den. sanma ki derdim güneşten ötürü, ne çıkar bahar geldiyse, bademler çiçek açtıysa... ucunda ölüm yok ya..hoş, olsa da korkacak mıyım zaten, güneşle gelecek ölümden... ben ki her nisan bir yaş daha genç, her bahar biraz daha aşığım, korkar mıyım... ah dostum, derdim başka... gecenin bu vaktinde, bu şiirler ne kadar hoş ve etkileyici geliyor, anlatamam.. bundan 8-10 yıl önce sanırım, ırak'lı bir mühendisle tanışmıştım....yaşlı bir insandı...vr tüm dün- yada bulunan eski yazı terkiplerin kopyalarını topluyordu.....çok ülke gezmiş...müze ve kütüphanelerden mikrofilmler elde etmiş....sıra bizim ülkeye gelmişti...kendisine yardımcı oldum..bizim topkapı sarayı ve süleymaniye kütüphanesinden ,izin almak koşuluyla, pekçok güzel eserin mikrofilmini kendisine gönderdim... aradan epey bi zaman geçti...tam 4 koca cilt kitap, adresime gönderildi....citli, büyük boy....düşündüm...bunların değerlendirilmesi gerekti...ben öldükten sonra, sahaflara veya başka bir yere gitmesindense, hayattayken ken- dim, değerini bilecek bir yere vermeliydim...öyle de yaptım....kendisine çok şey borçlu olduğumuz sayın ömer koç' a, tümünü yolladım...şimdi içim rahat...çok değerli kitaplardı çünkü.. işte o bey, ıraklı mühendis nadji zyniddin al-masraf , birgün bir şiir söyledi...ve hikayesini an- lattı...padişahın biri, o dönemin ünlü şairlerinden birine bir şiir ısmarlamış... "kimse" kelimesini kullanarak bir şiir yaz demiş...o da yazmış... her kimsenin var kimsesi, kimsesiz kaldım, medet ey, kimsesizler kimsesi..... anlamlı ve güzel olduğunu düşünüyorum......derdini kestirmeden anlatabiliyor bu şiir....tek kelimeyle bu kadar olur.... nur içinde yat nadji bey.....eserin kaldı bu dünyada işte.. .

21 ocak/perşembe

Bu blog, amerika kökenli olduğu için, dikkat ederseniz tarihler benden geri olu- yor...o nedenle o günün tarihini açık-seçik yazmam gerekiyor...aksi takdirde anlaşılmayacak diye düşünüyorum... bu girişten sonra gelelim konumuza.. bugün, bilindiği üzere, kızımda temizlik vardı..erkenden gitmek zorunda kaldım. orada adsl var, var olmasına da , nedense kendi laptomu götürsem de çalışmıyor...şifreli imiş...neyse! şifreyi de bilmiyorlar...başka birisi ayarlamış.. yorgunu yokuşa sürmek gibi bir şey...hem beni orada durmak zorunda bırakıyorlar, hem de elimi kolumu bağlıyorlar..o nedenle çok sıkılıyorum...üs- telik birkaç gece yalnız kalacağı için kızım, biz de şu 2 gün, orada gece kalmak zorundayız...çünkü nedense korkuyor...yani bu, şu demek oluyor ki, gönül, 2 gece internete giremeyecek...düşünebiliyor musunuz? çin işkencesi olsa, bu kadar olur...saat 21.30 da çıkmak gerek anlayacağınız...tabii ki yarın sabah hemen evime geleceğim...ama gece yine gideceğim..cumartesi sabaha kadar böyle sürecek bu...orada kendimi oyalamak için de kitaplara sarılacağım çare- siz...uzun zamandır okumak isteyip de fırsat bulamadığım birkaç kitap var zaten...onlara başlamalı..düşüncem bu.. ocak da bitiyor dostlar...zamanın ne kadar çabuk geçtiğini bazen birden algı- lıyor insan..bir hüzün çöküyor...sevinilecek yanı, benim için geçiyorsa, başkaları için de geçiyor olması...hep beraber tükettiğimiz tek şey, zaman olsa gerek.. 2012 nin kıyamet yılı olacağına inanan birçok kişi var...onların yanılmış olmasını diliyorum tüm kalbimle...böyle korkunç senaryoları, nasıl da üretirler, anlamak olası değil....pesimistler herhalde bunlar.... ben herkese anlayış, hoşgörü ve sevgi dilemeye devam edeceğim yine de...

21 Ocak 2009 Çarşamba

21 ocak çarşamba/ akşam 18.35

hoş bir günün ardından, biraz önce eve geldim....hava güzeldi...kış güneşi etrafı tatlı bir atmosfere bürümüşken, saat yarımda buluştuk....uğranacak bir yer , bizi biraz oyaladıysa da, gecikmeli olarak midpoint' e ulaştık...modern tarzda döşenmiş, geniş, ferah ve rahat ambiance'lı, zevkle oturulacak bir yer burası... garson ferit bey, kibar ve ilgisiyle sizi sıkmayan eleman olarak benden tam not aldı...hem her an yanınızda, hem değil..görmüyorsunuz..ama gereksinim duyul- duğunda sizi bekletmeyen cinsten...bir anda geliyor...hepimiz değişik yemekler yedik...tabaklar çok doyurucu, kocaman ...fiatlar çok uygun...müzik hafif, kula- ğınızı tırmalamıyor...iki arkadaş için gelen, sembolik mumlu pastalar da,sonun- da bizi iyice mutlu etti....beylerbeyine gitsek bu lüksü bulabilir miydik, bilmem...seçim güzel olmuştu...teşekkürler... akşam eve geldiğimde yaşadığım hoş dakikalar da değişiklik oldu benim için.. kızım, geçtiğimiz perşembe günü, macar duna tv sinde bir röportaja katılmıştı.. onun kaydını izleme fırsatını bulabildik....macarcadan tercüme ile anlayabildim konuştuklarını...hiç teklemeden, sanki anadili gibi konuştuğu için kızımla if- tahar ettim.zaten sunucu da bu konuda bir soru sormuş...nasıl böyle güzel, bizden daha kibar konuşabiliyorsunuz diye....ben bunu, kızımdaki absolut kula-ğa bağlıyorum...sınavlarda herkesin dikkatini çekmiştir onun bu özelliği...6 sesi aynı anda ayırd edebiliyor çünkü....dil de kulakla çok ilgili diye düşünüyorum.. ilginçtir, italyan, ispanyol, ingiliz arkadaşları da "dilimizi nasıl böyle aksanları- na uygun konuşabiliyorsun" diye hep sorarlar...bu yetenek, babamdan geliyor bildiğim kadarıyla..o da bir fransız kadar iyi konuşurdu fransızcayı..ama bana geçmemiş....neyse...ben türkçeyi iyi kullanabileyim, razıyım.. midpoint'den çıkınca arkadaşımızın yeni taşınacağı eve gittik birer kahve iç- mek için...kentplus...ağaoğlu'nun yanında....kuleler dikilmiş...yeni apartmanlar.. yeni bir şehir doğuyor orada...mükemmel, akıllı binalar....her türlü tamirci, site yönetimine bağlı olarak her an orada hazır...bir problem çıktığında anında hizmetinize koşuyorlar...sistem kusursuz çalışıyor yani...bizim gibi, çağır elektrikçiyi , yarım gün bekle ...gelmez bir türlü...orada yok öyle şey...anında kapınızda beliriyor usta, neyse sorun, hallediliyor hemen..bu sistem, tam da benim özlemimi çektiğim disiplinle ilgili...bayılırım disipline...kusursuzluğa... işler tıkır tıkır yürür...her bina böyle olsa keşke...insan kendini orada, istanbul'da değil de, bir amerika şehrinde gibi hissediyor....paranın gözü kör olsun... işte böyle...bugün de böyle geçti dostlar...perşembe ve cuma doluyum...cumarte- si pazar aile günleri....birlikte geçirilecek saatler benim için...yine de yazacağım saatler bulacağımdan eminim...şimdilik iyi akşamlar...

21 ocak çarşamba

Bugün için, geçen haftadan sözlüyüz arkadaşlarımla.. öğlen yarımda buluşup Palladium'a gideceğiz....sigara da içilebilen bir restoran varmış.....ben beylerbe- ni önermiştim ama kabul görmedi...yakın diye burayı tercih ettiler...eh, çoğun- luğa uymak gerek..gönül ne ister...sohbet..öyleyse kahvehaneye bakmamak lazım..neresi olursa... çalıştığım yıllarda arkadaşlarla eminönü'ndeki Borsa lokantasına ( özellikle Nazım'ın avukatı Mehmet Ali Sebük ile) , mısır çarşısındaki nedret arkadaşımla karaköy liman lokantasına filan giderdik....bugün hatırladığımda o yılları, dolu dolu geçmiş diyebiliyorum..mesela sayın hocamızın gelenerksel perşembe ziya- retlerinde, azade akar hanımın arabasıyla pekçok görkemli güzel evlere gittik davetli olarak...entel bir çevre...sanatçı, yazar, doktor, hattat, ebrucu...sayama-dağım kadar çok meslek ve bunların en iyileri, en ünlüleri...o günleri unutmak gerçekten imkansız...görgü ve bilgi açısından iyi bir zenginleşme oldu benim için...hepimiz için....Süheyl hocayı anlatmayı bir başka yazıma bırakıyorum... çünkü o bir efsane gibiydi...bir veli...bir sofi...aynı zamanda müthiş bir salon adamı.. on parmağında on marifet olan bir insandı...türkiye'de böyle kişiler azdır... gezdiğimiz kütüphane ve müzeleri saymakla bitiremem...arı gibi çalı- şan bir ekiptik....çok güzel eserler çıkardık..neyse, bunlar sonraki yazıya kalsın.. palladiuma girip de alışveriş yapmadan çıkabilirsek, kendimizi başarılı saya- cağım bugün için...insan, dükkanların cazibesine ister istemez kapılıyor.... tuzak bir nevi.....tuzağa düşmeden akşama dönüp gelmek ümidiyle hoşçakalın..

resim grubum

her salı gittiğim bir resim grubum var...şimdilik 6 kişiyiz....zamanında uğraştı- ğım, emek verdiğim , gönül verdiğim , vazgeçmek değil de, bırakmak zorunda kaldığım tezhip aşkımdan sonra yağlıboya iyi geldi bana...renklerle uğraşmak, hiç yoktan bir şey üretmek insanın ruhunu tatmin ediyor diyebilirim...gözler, ince işleri başedemeyecek hale gelince, yağlıboya kaçınılmaz olmuştu...ne hoş insanlar tanıdım bu grupta..bu açıdan da çok memnunum...hem resim yapıp, hem konuşmak, bazen de müzik eşliğinde...salılarımı renklendirdi...arkadaşlar da birbirinden renkli zaten..iyi vakit geçiyor...mutlu dönüyorum evime.. bu yılbaşı bir arkadaşımız, bize hoş bir sürpriz hazırlamış...güzel bir masa takvimi yaptırmış..öyle ki, kimin doğum günü ne zamansa, o günü yuvarlak içine aldırmış...görüp ona göre hazırlanalım diye...açık ve net...isimleri de yazdırmış günlere göre...ama ben.....bana yetmedi bu kadar açıklık...çünkü tamamen yanlış anlamışım...bugün doğumgünü olan arkadaşa almamışım hediye..gittim, şubatta doğumgünü olan diğer arkadaşa aldım...e yaptığım hatadan dolayı utansam ne fayda...işi şakaya vurdum...sende kabahat dedim takvimi yaptıran arkadaşa...akşamdam insan bir telefon eder...yarın şu arkadaşın doğumgününü biliyorsun değil mi diye sorar..yaptın bir iş, tam yap bari...dedim...özetle üste çıktım...haftaya ona hediye götüreceğim, artık ku- suruma bakmaz herhalde....dalgın kafayla işler bu kadar yürüyor ne yazık ki.... kafamı bu hale getiren kimse o utansın..ben değil... ne yazık ki yapıyorum böyle şeyler işte...geçenlerde de böyle bir olay geçmişti başımdan...zor tamir ettim..edebildiysem ne ala...pek olmadı ya...neyse.. doğumgünleri önemli benim için....hem karşımdakinin, hem kendimin...hatır- lanmak güzeldir...aksi takdirde çok kırıklık oluyor benim açımdan...o yuvar- lakları kırmızıyla işaretleyip bundan sonrakiler de hata yapmayacağım...özür dilerim güner hanım...

20 Ocak 2009 Salı

müzik kutusu

şimdi yine bana diyeceksiniz ki, öfff yine mi hıncal?... Yaa, demeyin arkadaşlar.. adam hayatımı kaplamış durumda, ne yapayım...elden ne gelir...her sözün başında aklıma geliyor...siz de çekin biraz...hatırım vardır herhalde o kadar.. evet..nerden geldi gene hıncal aklıma 20 ocağın bitimine 3 dakika kala..biraz sonra 21 ocak olacak..herneyse... ne zamandı hatırlamıyorum, geçen yıllardan birinde, hıncal bir yazısında bahsetmişti...bir arkadaşı mı ona getirmiş dışardan ne, öyle bir şey, bir küçü- cük müzik kutusu...kibrit kutusu gibi bir şey...my way mi ne çalıyor diyordu.. frank sinatradan bir şarkı yanılmıyorsam...çok hoşuna gitmiş....ben bu kutuları arayıp bulmuştum paris'te pompidou'nun ordaki küçük bir dükkandan...hala saklarım..zaman zaman alıp kolunu çeviririm, tatlı tatlı çalar..ayışığı sonatı... bu sefer kızım bana budapeşteden, aynı kutulardan yine getirmiş....nasıl ho- şuma gitti anlatamam...my way....masal gibi, sizi alıp nerelere götürüyor, tahmin bile edemezsiniz...çevir çalsın..gecenin bu vaktinde onca güzel cd ler dururken, niye bu dedim kendi kendime....olsun..bu da çok hoş...yolculuktasınız mesela..canınız sıkıldı...alçevir çalsın...bir anda ferahlatır insanı...çantadan eksik etmemek gerek... ben hayatta böyle küçük şeylerle mutlu olabilirim....bir telefon bile..nasıl mutlu olurum anlatamam..çünkü hatırlayıp aramış sizi bir sevdiğiniz..sesini duyarsa- nız gününüzü aydınlatacak bir insansa o niye olmasın..bundan daha hoş şeyler de vardır ama hatırlanmak ne kadar hoştur...yadsıyabilir misiniz?mesela, günün birinde hıncal arasa beni ..dünyalar benim olmaz mı?...hem de nasıl olur...coşar taşarım...böyle isim isim sayabileceğim çok kişim var allaha şükür.. bu bir örnek sadece.. hasan abim mesela..bugün sesini duyunca ne kadar sevindim...iyi olduğunu öğrendim..zenginleştim..o da boncuk'u kaybetmiş...acısını paylaştım...bunlar hoş şeyler...küçük şeylerden mutlu olmak bize yeter de artar bile...büyükler ol- madığına göre... hayat güzel...yaşamaya değer..herşeye rağmen... siz de benim gibi yapın..fayda-sını görürsünüz, inanın..

SONBAHAR

mevsimlerin en güzeli ne diye sorsalar kış derim ben...nedeni, istediğin sıcaklığı sağlayabilmekte....ama yaz öyle değil...sokakta dolaşıyorken kavruluyorsun...nas rettin hoca gibi baharlar ne güne duruyor diyebilirsiniz ? baharlar sizin olsun... kışın güzelliğini hiçbir mevsime değişmem ben.. yolların, trafiğin durumu kışın elbette çekilmez bir hal alıyor ama yine de kış, bir başka benim için...üşüyüp dolaşmak, ellerin donması , gözlüklerin buğulan- ması...güzel bunlar..fuzuli gibi cefa çekmeyi sevdiğimden değil...belki de kış çocuğu olarak doğmamdan, bilemiyorum.. nerden aklıma geldi bu kış mevsimi....sonbahardan...ülker arkadaşımla konuşurken, ömrümüzün sonbaharındayız dedim...hayır dedi...daha çok erken.. önümüzde daha çok zaman var.. öyle olsun, pekala...öyleyse ne yapalım..iyi değerlendirmek gerek diye karar verdik..nasıl olacak bu? nazım gibi, dolu dolu yaşayarak...yani, yapmak isteyip de yapamadığın ne varsa şimdiye kadar, onları yapmaya çalışmak....kolay değil tabii..epey bir uğraşmak gerekecek... gönül kapıları kapanmış...olsun...bir takım hastalıklar olabilir...olsun...el-ayak tuttukça umut vardır.. bungiejumping yapamam mesela..( yanlış yazdıysam özür) ama oturup bi roman yazabilirim...deliler gibi hem de....yıllardır kendimi tutmuşum, ortam bulamamışım..şimdi niye olmasın...tam zamanıdır...yeni evimde pencere önüne koyayım bir masa, yazayım arkadaşlar...yalnız herkesin yaptığı gibi, önce kendi hayatımı yazmak değil kastettiğim...başkalarından bahsetmek isterim diye düşünüyorum...kendinden bahsetmek kolaya kaçmak gibi gelir bana hep...bakalım..henüz düşünce aşamasındayım..1-2 ay sonra bu işe girişmem olası görünüyor şimdilik.. sonbaharlar, kışlar...mevsimleriniz hiç bitmesin..ardı ardına gelsin-gitsin hepsi..nice yıllara hep beraber..

ROLAND BATİK

yıllar önceydi...kızım AKM nin çocuk korosuna devam ederken...onu beklerken saatlerce ,ben de konserlere giriyordum....bir hafta, tesadüfen roland batik konseri vardı.....unutulmazdı....öyle güzel başka bir konser görmedim desem yalan olmaz....şef, şu anda dinlediğim frederic gulda....piyanoda roland batik... bateri cezmi başeğmez....kontrbasta da şimdi hatırlayamadığım usta biri.. bu kadar mı biraraya gelir mükemmeller....anlatılamaz...herbiri solo da yaptı...dün yaya geldiğine şükreder insan....nasıl coşku dolu, nasıl hoş....kelimeler kifayetsiz kalıyor....cezmi coştu...dinleyiciler ayakta...alkış kıyamet..akm, akm olalı böyle konser görmedi...batik aşkımız böyle başladı...ertesi sene yine geldi batik..bu sefer avusturya kültür ofisindeydi konser....soğuk bir kış akşamı...çıkışta aldık yemeğe götürdük ağırlamak için the marmaraya....ertesi gün, onlar 3 kişiydi takım halinde...sultanahmet, ayasofya, topkapı kızım rehberlik yapıp gezdirdi.. hediyeler filan... o da cd lerinden bir takım armağan olarak bıraktı....uzun yıl lardır gelmedi...inşallah yakında yine davet ederler... frederic gulda'yı kaybettik...şimdi onun yolundan oğlu gidiyor....babasının oğlu.. adamın doğaçlama çalışı bir harika....öyle dolu ki içi, akıyor piyanosu...akıyor du yani...şu ölüm kimleri alıp götürmedi ki....geride kalanlar sağlıklı yaşar in- şallah... gulda da , batik de caz ağırlıklı çalıyorlar...nefis...ikisi de aynı zamanda besteci...ama cezmiyle uyumları bir harika olmuştu...cezmi nerede çalıyor, ne oldu bilmem...baterinin piri desem yeridir....o ne sesler allahım...umarım sağ- lıklı yaşıyordur... evet, dinlediğim cd bana bunları hatırlattı akşamın bu saatinde...iyi akşamlar olsun herkese..

sabahattin ali

bugün 20 ocak salı....bir arkadaşımın gönderdiği sabahattin ali sitesine bakıyordum... fon müziği olarak " aldırma gönül" çalıyor....o kadar güzel şiirlerini de koymuşlar ki...inanılmaz...çok basit, çok yalın ama bir o kadar da duygu yüklü şiirler var....şarkının sözleri olan şiiri aşağıya yazacağım size..bulunsun..
sabahattin ali ile ilk tanışmam 15 yaşında " kuyucaklı yusuf" ile olmuştu...o zamandan beri içim titreyerek hatırlarım okuduğum diğer hikayelerini ki bunlar uzun soluklu yazılardır hep...lirik, hassas, ne diyeyim ince ruhlu bir yazar kabul etmişimdir onu...acı bir talih...el üstünde tutulması gerekirken değeri bi-
linmemiş bir insan gibi geliyor bana....kızı sevgili filiz ali de en az onun kadar
dolu ve olağanüstü ....ben sabahattin ali'yi ruslardan konstantif simonof'a ben
zetirim biraz...aynı lirik, ince örülmüş olaylar, akıcı bir dil onda da vardır...
insan asker doğmaz...bu eseri bence dünyadaki şah yapıtlardan...öylesine güzel
öylesine içinizi ağlatan bir kitaptır o...
şimdi aldırma gönül'ü yazıp çıkıyorum arkadaşlar:
başın öne eğilmesin, aldırma gönül aldırma
ağladığın duyulmasın, " " "
dışarda deli dalgalar, gelip duvarları yalar
seni bu sesler oyalar, aldırma gönül aldırma.
görmesen bile denizi, yukarıya çevir gözü
deniz gibidir gökyüzü, aldırma gönül aldırma..
dertlerin kalkınca şaha, bir küfür yolla Allaha
görecek günler var daha, aldırma gönül aldırma..
kurşun ata ata biter, yollar gide gide biter
ceza yata yata biter, aldırma gönül aldırma...
esenlikler dilerim hepinize..

19 Ocak 2009 Pazartesi

19 pazartesi gecesi

ne yazık ki çıkamadık tülinle..onun işi vardı...hevesimiz yarım kaldı...belki yarın, belki başka zaman..çıkacağız.. oturmuş piazzolla dinliyorum...beni alıııp uzaklara götürüyor...tam o sırada bir mesaj..kızımdan...son gecesi...tunaya gidiyor gezmeye...bota bineceklermiş... bari o gezsin.... hıncalımın ameliyatı ertelenmiş sten takıldı diye..onu öğrendim..herhalde haftaya kaldı...biran evvel olsa da kurtılsak şu işten... bugün eski bir arkadaşım aradı fakülteden...ne bu ya, hıncal,hıncal....ne aşkmış bu dedi...yok canım aşk maşk...o bize göre değil...sevgi diyelim dedim...insan sevdiğini merak etmez mi?.. o kadar... saat 21.10... sıkıldım....bekle bekle...neyi bekliyosam...ah tülin..ne güzel çıkacak tık...hatay restorana gitmeyi düşünmüştüm...hoş bir yer orası...sahibi mehmet ali ışık bey....yıllardır nice şairleri, yazarları, çizerleri ağırlamış...bu işin erbabı.. yemekleri, özellikle tandırı çok meşhur....her gece ilginç kişiler gelir..bir yılbaşı, eskiden, Boysandan bir arkadaşla orada geçirmiştik geceyi....şarkılar filan.. unutulmazdı...eve yakındı..tam 12 de çıkıp koşa koşa gelmiştik..bostancı sahilde atılan havai fişekleri seyir ede ede...yıllar geçti aradan...m.ali ışık bey hala işinin başında....önünden geçerken bazen görür, davet eder....bir gün zorla yeni çıkmış künefeden yiyin diye tutturmuştu...hemen kaldırım kenarında yemiştik...nefisti benden söylemesi...gidenler künefe yesin özellikle.. umarım bir akşam sevdiklerimle yine ziyaret ederim hatay'ı...

19 pazartesi

şu pazartesiler beni hep heyecanlandırır...bir başlangıç oluşundan herhalde... aynı yılbaşılar gibi....bugün de öyle benim için.. gece 2 de yatınca, sabah elbette bir telefon uyandırdı beni...öff dedim, amma uyumuşum...ne gerek var bu kadar uyumaya...ama baktım bugün içimde bir heyecan...sebebini bilmediğim...sanki bir şeyler olacakmış da ondan gibi... olacağı yok aslında....sadece bir sanı bu...neyse..gazetelere bir göz atayım dedim dolaştım...hıncalımdan haber yok...endişe de var bu yüzden....belki onun durumu aklımdan çıkmadığı için...bellemişim bu pazartesiyi...bir akşam olsa.. şimdi tam bu anda arkadaşımın sözleri aklıma geldi....ülkü tamer de yazmış geçenlerde...maillerde, smslerde filan yaygın olan , hızlı olmak için hep yaptı- ğımız kısaltmaların dilimizi bozduğu gerçeğini....gitcem, gelcem, dimi, tmm... gibi sözler...ben de uydum bu gençliğe ...arkadaşım uyardı...yapma, sen bari kurallardan vazgeçme...iyi dedim..ama alışmışım , zor geliyor gerçekten...büyük harf, ayırmalar, de da , ki , mi...olur tamam uyarım, eski halime dönerim arkadaşlar..boynumuz kıldan ince...severim türkçeyi...katledenlere katılmaya- yım, tamam...dikkat edeceğim...işte, başladım bile..etcem yazmadım... evet..gelelim Hıncal'ıma... İnşallah kurtulur sağsalim...haftaya da aramıza döner mi dersiniz? Öyle olmasını umalım... bugün Haşmet'e de baktım...bir yazısında diyor ki: zamanında bir otobüs yolculuğu yaparken, yanında sevgilisi, onun elini tutmuş gidiyorlarken yolda, düşünmüş, otobüs bir kaza yapsa da sevdiğimle böyle elele ölsek...ne mutluluk sonra diğer yolcuları düşünmüş..onların ne kabahati var diye...ben de şöyle dü- şündüm....biz hiç öyle yolculuk filan yapamazdık o zamanlar sevgiliyle filan.. ne mümkün....elele tutuşmak bile büyük aşamaydı yolda yürürken...değil ki se- yahate çıkmak...rüyamızda olabilirdi belki....bu benim aklımdan zaman zaman geçen bir şeydir aslında....bir yolculuk..hiç yapamadığımız bir fenomen..hoş olurdu herhalde...bizim jenerasyon yaşamadı böyle güzellikleri...şimdikiler bu açıdan bakılırsa çok şanslılar...dünyada tatmadan gideceğimiz öyle hoş şeyler var ki.. yine bir yazı...genç bir çocuk..aöf öğrencisi..500 ytl.sini 600000 e çıkarmayı başarmış borsada...çok hoşuma gitti...ne gençler çıktı içimizden yahu..tekno lıji sayesinde..böyle olanaklar bizde var mıydı? hayır..bin aklın olsa ne yazar? ben de isterdim böyle yapabilmek...risk alabilecek işlere girişmek...heyecan duymak....gamyunda okey oynayarak bunu tadıyorum belki de...kaybedince kızıyorum, kazanınca uçuyorum...ufak çapta heyecan verici bir şey...iyi oluyor. işe başlamak, bir şeyler yapmak lazım bugün..yarın kızım geliyor...çocuk gulaş yiye yiye bıkmıştır...değişik yemekler gerekir şimdi..alışverişe gitmeli...doldur- malı dolabı..işim çok...akşama tülinle buluşup çıkacağız...artık nereye bilinmez.. hayali sizlere bırakıyorum..görüşmek üzere..

18 Ocak 2009 Pazar

kararsızlık

bazen insanın karar veremediği anlar oluyor hayatta....günlerce, belki aylarca içinizde bir nokta, size bekle diyor...birgün öyle, birgün böyle...değişiyor...bi türlü denge kuramıyorsunuz...neyi beklediğiniz de belli değil...sanki öyle bir şey olacak ki, emin olmanıza yardım edecekmiş gibi...ama bir türlü gelmiyor yardım hiçbir yerden....siz, ancak kendi aklınıza muhtaçsınız bu gibi durumlarda...ne varsa kendinizde var yani....destek beklemek hata olur...ben de
uzun zamandır bunu yaşıyordum....ancak kendimi artık bu tatsız durumdan kurtarmaya karar verdim....zaten önemli olan o kararı verebilmekte....iş geldi
uygulamaya...zor bir süreç başlıyor....ama muhtaç olduğum kudret, damarlarımdaki asil kanda var zaten....yolumdan dönmem ben...derler ya, başlamak bitirmek demektir...gerisi kolay...ne kadar zor olursa olsun gereken yapılmalıdır....yapılacaktır...zafere ulaşıncaya kadar...
bu zaferimin doğru olacağına da inancım tamdır arkadaşlar...

BARCELONA

18 Ocak pazar.....saat 13.55...film dönüşü evdeyim... şimdi nasıldı diye sormanız gerek....bilmiyorum ama erkek ve kadın gözü farklı oluyor herhalde..bakış açıları yani....yoksa bir hıncaldan, bir haşmetten daha fazla "süzme" rafine bir zevk anlayışım olduğunu düşünmüyorum...elbette onlar benden daha çok bu işin içindeler....izledikleri filmler, tanıdıkları yönetmenler, filmlerin yılları filan....benden fazla olduğu kesin...yani bu konudaki bilgilerini kendimle kıyaslayamam...ancaaak....ben bu filmi, onların abarttığı kadar hoş, güzel bulmadım...evet, güzel ama ne gibi....çerez gibi..bi şeyin yanında yenen fıs tık, badem kadar hoş.....seyirlik...güzel ortamlar, barcelona, kocaman evler falan filan...bir konu...var elbette...ama bize ters gelen, çarpık ilişkiler taşıyan bir konu bu..ahlakçılık değil demek istediğim...ahlaka aykırı bi şey,saf,temiz,güzelse gözardı etmem yine de...hakkını veririm....yine de hoş derim...ama bu film için bunları söylemek olası değil...şunu demek doğru olabilir ancak...w.allen bu filmle eski saçma filmlerini aşmış bence...bu yolda ilerlerse daha iyilerini yapa- bilir...yaklaşmış biraz amerikan salon filmlerine...önceki filmlerinden hiç hoşlan mıyorum çünkü....onun açısından başarı sayılabilir....ama iyi bir seyirci olarak bana seslenmedi yani...penelope craz iyiydi evet..oyun çıkarmış...adam da tipi- ne uymuş...ama sevemedim... özetle pek hoşuma gitmedi...yine de pazarımı renklendirdiği için görmek iyi geldi....gitmek isteyenlere gitme demem...bi çeşitlilik olabilir....hem zevkler tar tışılmaz...görün derim..

17 Ocak 2009 Cumartesi

budapeşte

bugünlerde hep budapeşteden bahsetmemi doğal karşılayın nolur....çünkü içim gidiyor ben burda kalakaldım gidemedim diye....TV 8 de gösteriyordu orayı.... açtım...seyrettim...özlemim bir kat daha arttı...kızımla chatleştik biraz evvel... çok soğuk diyor....o biraz sonra çıkıp ester ve emese ile buluşacak...klasik müzik dinleyecekler bol bol....zincirli köprüden geç yürü dedim....öyle yapacak....geçip giden zamanları hatırladıkça insan bazen hüzünle doluyor....neye yarar ama...o zamanlar geri gelmiyor....yaşamak o an....o güzel...yani yaşanan her an...güzelse tadına varmak gerek..kızıma onu dedim....içinde bulunduğun ortama hakkını ver...tadını çıkar....hiç uyuma...hep gez....dönüp gelince bol bol uyursun nasılsa. o kadar soğukmuş ki....yürünmüyor dedi....olsun ben yürürüm karış karış....hava mis gibi....her gün her gece dışarda olmak gerek orada...uyumak haram ... yarın sabah barcelona'ya gidip geldikten sonra yazarım film güzel miydi, değil miydi? hoşçakalın..

toraman

cumartesi 17 ocak...saat 17.15...geldim...kalabalıktan çıkıp evimin limanına yanaştım..cd ahmet özhanın...hüzünlü şarkılar çalıyor...eve girerken kapıda zebercetin kardeşini gördüm...hava soğuk..toramanın tüyleri kabarmış...belli ki üşüyor...içim gitti...üzüldüm..ama elden bi şey gelmiyor...ne yapabilirim..içeri almaktan başka...onu da istemem...giren çıkamıyor çünkü...acınası bi durumu var hayvancığın.... tülin için mum yaktım, aldım...dilekleri olur inşllh..bayağı bir kalabalık toplanmıştı....ama bana daral geldi...arka odaya kaçtım açıkçası...sonra bitince salona geçtim..sohbet faslı güzel...her kafadan bi ses çıkıyor...bi oraya takılıyor sun, bi bu tarafa...neresi hoşuna giderse... çıkınca kızım eve bıraktı biz 2 arkadaşı..gitti.... gece yalnızım...ahmet özhan hüzün çiçeğimi söylüyor...nefis.... yaşamaya bak, değmez hiçbir şeye, yaşamaya bak..ağlama artık hüzün çiçeğim sözler de çok güzel...bayılıyorum bu sese... şimdi de: yalan değil pek kolay olmayacak unutmak..... öyle zor öyle zor ki seni içimden atmak... ben en iyisi şunların hepsini dinleyeyim de sonra dönerim yazıya ...görüşmek üzere...

cumartesi

17 ocak...yalnız günlerimin ikincisi...bugünüm dolu....kendi istediğimi yapamayacağım ne yazık ki....birisinin zekeriya sofrası günü....elim mahkum, gideceğim...yaa, ben hoşlanmıyorum böyle nasılsınız. siz nasılsınız.....ye içç dolu dolu...öfff.. küçükken annemin misafirleri geldiğinde kapıdan kulak verirdim onlara....yarım saat nasılsınız....ne saçma gelirdi...girin konuya kardeşim bir an evvel...ne gerek var bu laflara...vakit kaybı yani....e şimdi benim başımda....kendi tarzımı oturtmaya çalıştım önceleri....ııhh...bi garipsiyorlar....
öyleyse uyacaksın gönül dedim ....şimdi ben de....siz nasılsınız, teşekkür ederim filan....geyik muhabbeti....
halbuki aklım şu barcelona'da....bugün zaten kalabalık olur da yarın belki....sabah matinesi...kimse uyanmadan...iyi olur gidersem...penelope cruz
hoş bi insan...seyirlik....görmeli bu filmi...
bugün akşam ne yapmalı acaba....değerlendirmem gerek..günler geçiyor...dişçi
beni çok oyaladı..daha da oyalayacak...yalnız bu son gidişimde yakışıklı doktorumu gördüm...cumaya geldiğinizde beni de görün, randevu vereyim dedi...yani artık temel bitmek üzere....yakışıklı, binayı yapacak...bebeği olmuş
yeni..adı ne oldu dedim...beren dedi...modaya göre isimler konuyor...isimlerde
bile moda hakim.....
zekeriya sofrasında dilek de dileniyormuş..mum almalar filan....pek sevmem
böyle şeyleri...insan sonra mecbur kalıyor yapmaya....işte o mecburiyet sıkıyor beni....hiç bi şeye mecbur kalmayı istemiyorum, hoşlanmıyorum...dilek filan
tutmıcam o yüzden...olursa olur....yoksa dilekler bitmiyor ki insan hayatında...
devamlı bi gelişme....halbuki can yücel ne diyordu: yaşayacaksın ama ucundan tutarak yaşamı...öyle bi şey, tam böyle olmasa da...rüzgar seni nereye götürürse.
orda mutlu olmaya bak....bu kadar....o an....aynı hıncal'ın düşüncesi de bu...de-
miştim ya, düşüncelerimiz bile aynı diye...ne yapayım hayatta bi tek onun kafa yapısını bana uygun görüyorum....şu adam için dua edelim dostlar...reikiciler...
bi el verin...kurtulsun hıncal'ım....ondan mahrum kalmamak lazım...içimizi ısıtıyor adam ya....bugün döktürmüş gene...hiç korkusu da yok yani...hasta hasta....deme be hıncal'ım bunları....korkuyorum senin için işte...bırak, gençler bilir...kanları kaynar onların...yaparlar, durmazlar...canınla uğraş sen...eski bi
yazımıydı acaba..dikkat etmedim..ama yeni gibi de..gün yaklaşıyor hıncal için..bende bi heyecan, bekleyiş....öfff yaa..
saat 1o buçuk...ufak tefek işler var yapılacak...biraz müzik...sonra hazırlanıp çıkmak gerek...akşama görüşürüz arkadaşlar...iyi bi cumartesi geçirmeniz dileğiyle...

16 Ocak 2009 Cuma

klasik müzik

şu anda mezzo tv de çok güzel bir konser kaydı yayınlanıyor...nefis bir keman ziyafeti.....keman çalmanın zorluğunu biliyorum..o nedenle hayranlığım bir kat daha artıyor bu insanlara karşı...
lisedeyken okul orkestrasında keman çalarken hocamız eski ünlü hocalardan fehime ünlü idi..o anlatmıştı...paganini, bi ara beşinci parmağına takmış kafayı..niye daha çok kalkmıyor diye...bi düzenek hazırlamış..parmağına ip bağlamış..sıra ona gelince, ayağıyla basıp parmağı kaldırtıyormuş..alıştırma yapabilmek için..ama birgün ters bi hareket, parmak kırılmış...yani bu işler az buz çalışma ile olan bi şey değil...ömürlerini veriyorlar mükemmele ulaşmak için..ne kadar alkışlansa azdır enstrüman çalanlar...
şu macar çingeneleri mesela...bizimkilerde de var ama onlar olağanüstü..doğuştan yetenekliler..bülbül gibi çalıyorlar...dinlemek doyumsuz oluyor..şu tim de o kadar uzak ki, geçenlerde gelmişti mesela..budapeşte çigan orkestrası..kaçırıyoruz..gidemiyoruz..kimbilir ne güzel saatler geçti orda o gün..
iyi ki bu tarafa şu süreyya yapıldı da bi hareket başladı...teşekkürler selami beye
ckm de onun eseri...ne büyük gereksinim...bi anlasalar..her semtte olması lazım avrupa gibi..ama yok maalesef..insan her akşam gidebilecek kadar salon bulamıyor...yok bizde..istek yok..biraz da eğitim işi...çocuklara daha küçük yaşlarda dinletmeye başlamak gerekiyor klasik batı müziğini...türk müziği için
de aynı durum söz konusu..okulların bu işe eğilmesi lazım ki, dolu kulakla yetişsin çocuklar,sevsinler..etkin görevlere geldiklerinde onlar kursun böyle salonları,binaları...
akm de ne güzel oluyordu konserler...ulaşımına da alışmıştık..kolay gidiliyordu..bostancıdan bi dolmuş..in önünde...gir dinle..çıkınca bi tur at istiklal caddesinde...ruhun tatmin olmuş bi şekilde dön evine...güzeldi..inşllh
yakın zamanda yine başlar, bina yapılınca..
arka sıralarda bi koltukta, başımı arkaya yaslayarak, gözlerim kapalı ne de güzel dinlerdim o konserleri...ey yetkililer..bir an önce bitirin işleri de biz de
klasik müziği kolaylıkla dinleyebilelim..

15 Ocak 2009 Perşembe

zebercet

adını ben koymuştum zebercet'in...çok güzel küçük siyah bi yavru kediydi....anla
dınız sanırım, di li geçmiş kullanmaya başladım çünkü...evet..zebercet gitti...öldü....kızım onu gönen beye götürmek için taksiye atladığında debeleneniyormuş, bi an gelmiş duruvermiş...ölmüş....gönen bey kalsın gömerim demiş ama geri getirdi....keseri verdim...arka bahçeye çukur açtı...tesadüfe bakın ki. yan binada cenaze arabası ve imam gelmiş, halk toplanmış..dualar filan..helallik diliyor ordakilerden imam...o sırada gömdü kızım zeberceti....mizansen çok uygundu yani...denizotobüsü kaçtığı için de taksiye bindi havalimanına giderken...şu anda baktım, inmiş..hava soğuk diyor....budapeştenin soğuğu da bi acaip olur yani...burdaki gibi değil...tam
kara iklimi...
ama o ne güzel bir diyardır allahım....binbir gece masallarındaki gibi bir yer...
insana huzur veriyor...trafik yok...hiç yok...akşamları biraz...ama herkes o kadar
saygılı ki birbirine...korna çalmak yasak zaten..kimse kullanmıyor...öööööyle
bekliyorlar....her yer yakın...5 dakikada bir metro...3 kat metro...herkes aşağılarda gidip geliyor...onun için görünüş tenha....insanlarda sinir yok...çok
sakinler...bizim gibi değiller....biz çok kızgın bir milletiz...her an patlamaya, kav
ga etmeye hazır insanlarımız....50 yıl geçse de biz sakin ve anlayışlı olmayı öğrenemeyiz...kanımız böyle herhalde....göçebe ruhlu atalarımızdan geliyor bu
ruh....yaşamak için mücadele etmişler hep...biz de devam ettiriyoruz bunu...
yazık...
bugün böyle geçti ama daha gece bitmedi....geceler nelere gebedir bilinmez...
iyi şeyler olsur umarım her zaman...

perşembe

nihayet geldi 15 ocak....sabah kalkınca erenköye gidiş, sonra oradaki işleri ayarlayıp bostancıya dönüş yaptım...kızım bavulunu hazırlamış, banyo yapmış ve kuaföre gitmiş...birazdan gelip 12 deki denizotobüsüne binecek ve havaalanına gidecek..ben de erenköye döneceğim...akşam evimde olmak üzere..
bugün şu ev işimizin de hallolma ihtimali var...anlaşma olsa da ben de rahatlasam...böyle tedirgin yaşamak insanı rahatsız ediyor...kesinlik severim..
herşey açık ve net olmalı...
şimdi 5 günüm nasıl geçecek, bi plan yapmam lazım...ayın 23 ünde dişçi randevum vardı ama akşam sağ tarafta kanal tedavisi yapılan diş kırıldı..sallanı
yor...gidip göstermem lazım..onca emek, onca para boşa gitti..sanırım bu dişin çekilmesi gerekecek....bi acı daha..
cuma dişçi olabilir..cumartesi zekeriya sofrası var...bi pazarım var boş, güzel...iyi değerlendirmek lazım...pazartesi kimbilir ne çıkar...salı da resim dersi
akşamına da kızım gelip hemen iş sanata konsere gidecek...eli mahkum..paris'ten tanıdığı itamar golan çalacak çünkü....gitmese olmaz..adam
evsahibini bekler normal olarak....bu sanatçılar çok hassas oluyor...konser sonrası bi yerde toplanıp yemek yerler filan...
tam bunları yazarken kızım aniden içeri girdi, bağırıyordu..anne ..zebercete bi şey olmuş...kan akıyor...balkonda duruyor kaç gündür..gelip gidiyordu..hemen bi havlu aldı, zeberceti sardı kucakladı...çıktı...gönen beye götürdü...kalsın burda demiş gönen bey...çocuk 12 de çıkacak halbuki..inşallah uçağı kaçırmaz..
sahrayıceditdeymiş yeri...saat 11.35 oldu...yani şu hayat hiç belli olmuyor...her an her şey olabilir...hayvanın ağzı kan içindeydi ve inliyordu..
akşama buluşmak üzere...yani inşllh...insan bilemiyor ki....bi arkadaşım dün akşam şöyle dedi: ya öff..sende de hep bi haber var yani...şöyle oldu, böyle oldu..
olaysız bi günün yok demeye getirdi...ne yapayım..ben de istemiyorum ama olu
yor işte... ufak tefek şeyler herkesin başına gelebilir...beteri olmasın...di mi?

14 Ocak 2009 Çarşamba

çarşamba

14 ocak.....günlerdir uykusuzluktan ve koşturmaktan perişan oldum...yorgunum nedense bugün....hiç keyfim yok...ama yapılacak işlerim var..bir-iki emlakçıyı aramam lazım...kasap,market.vs...öfff.bıktım bu işlerden....bi sakin kafayla oturup kendimi dinleyemiyorum.....beni bana bırakmıyorlar....arasıra yalnız kalmanın da yararları var insana....olmuyor bu bende....yani tiyatrocular gibiyim...herne olursa olsun sahne açılacak....açmıcam kardeşim bugün, açmıcam...saldırırlar valla aç diye...ne demek pes etmek...
kızım gitti en yeni ödevini teslim edecek hocasına...böylelikle sanatta yeterliliğin
ilk dönemi bitmiş oluyor....şimdi asgari bir yıllık beste ve inceleme kısmı başlayacak....o da bittiğinde yard.doç.olması gerekiyor...amma.......işin burası
traji-komik.....onun da bittiğini varsayalım....önünde ales denen başbelası var..
bu çocuklar, yani kızım gibi konservatuar kökenli öğrenciler, lisede okurken ma
tematik dersi görmüyorlar...muaflar...o zaman öğretmediğiniz bir dersi, niçin
şimdi soruyorsunuz....nedir kastınız? düşman mısınız yahu? madem soracaksın niye mecburi ders yapmadınız matematiği....yani sil baştan oturup
matematik mi öğrensinler bunlar..6 ayyy..hangi mantığa sığar bu!...üstelik
ales puanının doçentlik sınavındaki etkisi, sanatsal puanına göre % 55 ..bu ada
let midir? bu konuyu her fakültenin dekanı, yetkililere, yani yönetmelikleri yapanlara, yök'e bildiriyorlar amma velakin kimse tınmıyor...çocuk tüm sınavları başarıyor ama kadroya geçemiyor...ales yok...aldıkları 49-50 puan ye
tersiz çünkü...ille de 70 asgari lazım...bu konuyu ben gazetelere yazacağım da kime göndereceğimi bilemiyorum....hıncal!ım etkili olurdu ama o da hasta...an
cak kendisiyle uğraşıyor şu sıralar..bu adaletsizliğin bir an evvel düzeltilmesi lazım...tabii san'atı seven siyasi bir yapının varlığı gerek bunun için...san'ata değer veren, san'atçıya değer veren....neredeee...bizim ülkemiz böyle...o yüzden
iyiler hep kaçmıyor mu avrupaya amerikaya...yazık...yozlaşmış bi san'at varolan
ne yazık ki...
bu konuda uğraşacağım..sen çocuğunu yıllarca okut yurt dışında...dış ülkelerde hayranlık kazanmış bi besteci olsun....burda tu kaka....olmaz ya böyle şey ..
bu küçük yaşta akademik kariyere başlayabilmiş olmasına alkış tutacaklarına,
baltalamaya çalışmak oluyor bu geleceği açısından...yazıktır günahtır...nasıl
bir mantalite bu ales ..çözemedim..
dekan ve rektörleri dinlemeyen yök, bana mı kulak verecek demiyeceğim..her
yere yazacağım...sanatta yeterlilikte ales aranmasın....yapılacaksa bir sınav , sa
dece kendi konularıyla ilgili olgunluk sınavı gibi bir sınav olsun..özel bi sınav..
bu kadar..
görüşmek üzere arkadaşlar...