6 Eylül 2009 Pazar
ADALARA NAZIR
Pazar akşamı..saat 18 civarı...Netteyim..Tülin...Nerdesin, hadi çıkıp hava alalım diyor..Yaa ne ha
vası, ben memnunum halimden diye cevap veriyorum ama öyle asılıyor ki, çare yok, dediğini yap
mam gerek..İsviçre'den geldiğinden beri buluşamadık bi türlü..Gezip gördüklerini anlatacak..Pek
ala dedim..Nereye gideceğiz? Açık bir yer olsun, havadar esintili bi yer olsun..Çamlık dedi..Hiç
gitmedim, yıllardır önünden gelip geçtiğim halde..Tam 19 da ordayım, sakın bekletme dedim ve
saat 19, o bahçede bir koltukta buldum kendimi..5 dakika bile gelmese birisi, ben ona geç kaldı
derim..O da öyle yaptı..Geç kaldı..Etrafa bakınarak zaman geçirdim..Masaların yarısı, tavla ve okey oynayanlarla dolu..Manzarayı görmüyorlar bile..Çamların mis kokusu ve önümüzde serili Prens Adaları..İnci bir gerdanlık gibi dizili adalar.Beş adadan sadece ikisine gidebildiğimi anımsı
yor ve ayıplıyorum kendimi..En kısa zamanda, diğerlerini de görmeli diye geçiriyorum aklımdan.
O sırada geliyor Tülin...Fikrimi ona da söylüyorum, katılıyor bana, kararlaştırıyoruz onları da gör
meyi...Çaylar geliyor, nefis...Hiç, evimin dışında böyle güzel çay içmemişim..Hayret ediyorum..
Burası, antika şövalye yüzük gibi yerleşmiş sahil yolunun kenarında..Hoş ve rüzgarlı bir yer..
Geldiğime seviniyorum..Vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorum...Nargile içenleri seyrediyor ve bir
zamanlar, Kapalıçarşı'da bir kahvede, arkadaşlarla beraber denediğimiz nargileyi anımsıyorum..
Dumanı göğsüme oturmuş ve başım fırıldak gibi dönmüştü...Bir daha da asla içmedim zaten..
Eski adamlar, nasıl dayanıyordu saatlerce nargile fokurdatmaya, anlamak çok zor..Beyazıt'ta
zamanında Güllük diye bir kahvehane varmış, ben yetişemedim ama anılarda hep okurum..
Elhak hoş bir yermiş..Hele oraya gelen ilim ve bilim adamları, şairler filan..Kimbilir ne zevkli
olurdu, o tarihte orada oturup onları dinlemek, saatlerce...Neyse..Biz de havadar iki saat geçir
miş olduk...Dönüşte, ışıl ışıl yanıp sönen adaları izleyerek, sahilyolunda yürüdük biraz...Kalaba
lık şaşırttı beni..Gece evden çıkmayan ben " Niye herkes dışarıda" diye şaşkınlık içinde mütevazi evime döndüm...Esen kalsın herkes...
BOZCAADA'da BAĞBOZUMU
Bugün, Hürriyet'te Ferai Tınç yazmış, okuyunca üzüldüm doğrusu..Adada bağbozumu başladı diyor ve ekliyor: Yakın yıllarda güzelim "çavuş" üzümü, ortadan kalkabilirmiş...Nasıl olur dedim
içimden..Bu kadar güzel bi tat, nasıl istenmez? İstenmiyormuş..Siyahlar tercih edilir olmuş...Şa
raplar da siyahlardan yapılıyor olduğu için, bağ sahipleri artık siyaha ağırlık verir olmuşlar...Evet
onlar da güzel ama çocukluğumun "çavuş üzümü" nasıl biter? Çok iyi hatırlarım, küçükken annemle pazara giderdik..Sarı bir ip filemiz vardı..Aksaray'da, çukurda bir pazar...merdivenle ini
lirdi 5-6 basamak..Hemen inerken sol köşede balıkçı tezgahı bulunurdu..Kocaman palamutlar..
Canlı canlı..Tanesi 2,5 liradan..alır, inerdik pazarın sokaklarına..Üstü tamamen kapalı, daracık so
kakları olan bir pazardı burası..Herşey taze ve bol...İşte çavuş üzümlerini burda tanıdım ben..İri
sarı-yeşil , mis kokulu, güzel çavuşlar..Tadına bi türlü doyamadığım..Ama artık doya doya yiyemediğim..Benle birlikte onlar da mı sona erecek ki? Yazık olur bu üzüme..Sn.Mustafa Mutay.
Adamıza arabaları sokmayın ve de üzümlerimizi, 3.000 yıl daha ürün vermeleri için koruyun..
Bu sizin tarihi görevinizdir...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)