26 Ocak 2010 Salı
KÜRKÇÜ DÜKKANI
Evet, sonunda, tilkinin dönüp dolaşıp o dükkana gelmesi gibi ben de evime döndüm...Özlediğim evime....Bir türlü kaygısızca,
ayaklarımı uzatıp oturamadığım evime...Yine de mutluluk tabii...En güzeli de, insanın ülkesine dönmesi....Günlerdir, daha doğ-
rusu geldiğimden beri, Hıncal'ım yoktu....Bir türlü öğrenemedim nedenini...Ta ki bugüne kadar...Sabahki yoğun işlerimden fırsat
bulup gazeteleri okuyamamıştım..Akşam eve döner dönmez Sabah'ı açtım..Aaaa, Hıncal'ım yazmış..Ne sevinç bendeki...Meğer
İngiltere'deymiş...Tuh....İkimizin arasında bir yerde, örneğin Paris'te buluşabilirdik demek ki....Kaçırdık fırsatı...Ne zevk, Paris'i
Hıncal'la dolaşmak...Champs- Elysees 'den aşağı, Seine nehri boyunca yürüyüp Eiffel Kulesine gelmek ve kulenin tepesine çıkıp şehri seyretmek beraber...Demiyorum George Cooleney filan...Hıncal yaaa....Gözünüzde büyütmeyin....Olamaz mıydı yani?...
Haa Spartaküs?....Söyle....Çok değil, bizim Hıncal bu.....Birçoğunun sevmediği, ama benim bayıldığım....Neyse, geçelim...Bugün-
kü yazısında diyor ki, "Şöyle gezdim, böyle gezdim, neler gördüm neler....Ama ne zamanki uçağın tekerlekleri ülkemin toprağına
değdi..Asıl o zaman mutlu oldum..." Ona yerden göğe hak veriyorum..İçindeyken tu kaka ettiğimiz şu yerin değeri, yabancı
topraklarda dolaşırken anlaşılıyor....Adam haklı...Haklı da, gene de bende bir haymatlosluk var galiba...Oralarda da keyfim
yerinde oluyor doğrusu...Dönmek de pek aklıma gelmiyor...Ama ahh...Beni bekleyenler var....İşte o zaman kürkçü dükkanı
oluyor burası benim için.....
Bugün, sevgili Karamancı grubumuzun toplantısı vardı......Zarif arkadaşım Tülin 'le beraber, 13 ü biraz geçe Kulüpte olduk...
Birlikte öğle yemeği yedik...Bol bol sohbet edip güldük...Bizi biraraya getiren çocuklarımızdan konuştuk...8 kişi, hoş saatler
geçirdik..Dostluğun tadına vardık...Ezcümle, "mutlu olduk"...Gelecek toplantı için yer ve tarih belirledik...Önce Fransız Soka-
ğı'nı düşündüysek de, sonra bundan vazgeçip Bostancı'daki eski Doktorlar Klubünde karar kıldık.....Mart içinde yine buluşaca-
ğız yani...gelmeyenler duyar mı acaba burdan?.. Bir de şöyle bir istek oluştu hepimizde...Önümüzdeki sonbaharda, olmazsa
ilkbaharda, bir Mardin seyahati yapmak...Herhalde ilginç ve bir o kadar da zevkli bir gezi olacak..
Akşamüstü, eve dönerken, bindiğim taksinin şoförü, ne kadar da gevezeydi Yarabbi!...Devamlı konuşuyor ve sorular soruyor-
du....Kariyer yapmak şart mı? dedi bana...Bu konuyu, onunla ve de 2 dakika içinde konuşuvermek garibime gitti bir anda...
Ne diyeyim, şaşırdım...Niye sorduğunu anlamam da mümkün olmadı....Suskunluğu tercih ettim...Eveledim, geveledim....
Trafiğin tıkandığı yerde, tesadüfen Herend mağazası vardı...Dikkatimi oraya çevirdim...Budapeşte'deki Herend'i anımsadım
bir anda...Ufacık bir güvercin, 350 euroydu...Yemek takımlarının ne kadar olduğunu düşünemiyorum bile....Hey gidi dünya...
Neler barındırıyorsun üstünde?....Fakirliğin değil, zenginliğin eşit olduğu bir dünyada yaşamayı çok isterdim doğrusu....
Herend porselenlerinde yemek yemek için değil bu arzum....Van 100.yıl üniversitesi çocuklarına da sıcak birer çorba içirebilmek
için öğlenleri......İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşarmış dostlar...Ben de aynen öyleyim...Sağlıcakla kalın...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)