22 Şubat 2010 Pazartesi

KANDİLLİ

İstanbul'un en güzel semtlerinden biridir burası....Anneannelerimizin, o kendine has kokusu olan sandıkları vardı eskiden hani... İçinde, göznuru dantelli bohçalara sarılmış binbir değerli eşya....Ah işte, tıpkı o danteller gibidir Boğaz'ın kıyıları....Girintili çıkın- tılı.....Kandilli.....Yahya Kemal'in ne de güzel anlattığı Kandilli....Bir çıkıntıya yerleşmiş, asude, ferah,gizemli bir semt....Tepede de sevgili okulum, okulumuz....Güzelliğine meftun olduğum yapı....Ne güzel günlerim geçmiştir burada....Geceleri yattım mı, gözlerim henüz kapanmamışken, gördüğüm şey Rumeli Hisarı olurdu....Işıklar içinde Hisar....Daha güzel bir pano düşünemiyo- rum...Ve burası için aklıma gelen ilk özellik, disiplindi....Müdüranım ve muaviniyle tam Reşat Nuri'nin kız okulu....Hiç unutmu- yorum....İlk gece....Tuvaleti aşağı katta biliyorum....O katta da olabileceğini düşünememişim....Gece kalktım...Merdivenlerden indim, tam geniş mermer holün ortasındayım...Bir koridordan, uzun boylu, siyah pelerin giymiş kocaman bir adam çıkmaz mı... Gerisin geri, merdivenlere doğru nasıl koştuğumu unutamam...Ertesi gün öğreniyorum ki, gece bekçisiymiş bu...Dün işte....Hep anılar serildi ortaya....Taşınma sırasında bulup çıkardığım ince bir hatıra defterim vardı...Onu gösterdim arkadaşlarıma...İlk sayfasına yazmışım, " Bana aittir, lütfen okumayınız.." Şimdi ben veriyorum okuyun diye...Severek, gülümseyerek okuyacağı mız yazılar var çünkü sayfalarda....Kandilli defterim....Bitirme sınavlarında sorulan sorulara kadar, neler yazmamışım ki.... Gündüzlüleri değil ama yatılıları, tek tek özellikleriyle anlatmışım..Huylarını filan....Sınıf planı yapmışım...Kürsü nerde, kitaplık nerde...Sıralarda oturanların isimleri.... Hocalarımız....Fransızca hocamız örneğin..Öylesine zarif bir hanımefendiydi ki....Oktay Rıfat'ın eşi Sabiha Rıfat....Ben, asaletin ve kibarlığın somutlaşmış örneğini, ilk onda gördüm....Sonra Celile Hanım...Cebirci...Çok sevdiğim....Ben de onun en kıymetli öğrencisiyim ya...Hayrandım ona...Tam bir anne idi....Yazılılarda beni kürsüye alırdı...Kim seye yardım edemeyim diye, ya da belki beni düşünerek...Kimse rahatsız etmesin, rahat yazayım diye...Bir de Tomris Hanım... "Git, getir o Beşiktaş'lıyı" daki sözü geçen....Ne güzel geçerdi edebiyat derslerimiz de....Dolu dolu....Aklıma geliveren bir anekdot da var.....Kandilli ile Kuleli Askeri Lisesi...Komşu okullar ya...Anlatırdı eski öğrenciler....Bahçe, daha yüksek bir toprak parçası- nın altında kalırdı..Yani orada duran bir kişi, bahçeyi tepeden, stadyum gibi izleyebilirdi... İşte oraya, Kuleli'den askeri öğren- ciler gelirmiş kızları seyretmeye....Çünkü ne voleybollar, ne yakantoplar oynanırdı orada...Genç delikanlılar da kızları oynarken seyredermiş....Bunu gören Müdüranım, Kuleli'nin Müdürüne telefon edermiş...." Öküzlerinizi çekin tepeden" diye..O da cevap verirmiş..." Önce siz çekin danalarınızı bahçeden".....Gülerdik biz de bu laflara..Çocukluk iste...O zamanlar, cumartesi günleri yarım gün okul vardı...Biz yatılılar, öğle oldu mu, izin karnemize çıkma saati yazılarak salıverilirdik dışarı, evlerimize gitmek üzere...Ah ne zevkti o çıkışlar....Yokuş aşağı güle oynaya iner, taaa Üsküdar'a kadar yürürdük iyi havalarda...Ordan vapura binerdik....Şimdi olsa, ancak Çengelköy'e kadar gidebilirim herhalde en fazla....Nerdee Üsküdar......Bir gemi geçmesin geceleri, yatağımda sallanırdım beşik gibi....Hey gidi eski günler....Anısı bile güzel.....

sevgili güzel şubat'ım

Uykusuz geçen bir gecenin sabahına, erken başladım...Oturdum makinenin başına...Dünü yazıyorum...Canım arkadaşlarımla birlikteydim dün....40 yıllık eski dostlarım....Anılarımız, yine bizimleydi....Ama yeniler de vardı hayatımızda....İnsan, 7sinde neyse 70 inde de odur diye bir söz vardır ya... Bazen katılıyorum buna....Çünkü huylar değişmiyor.....Değişen sadece zevkler oluyor, beğeniler oluyor....10 yaşındayken hiç sevmediğiniz bir şeyi, 40 yaşına geldiğinizde sever oluyorsunuz...O nedenle, 40 yıl- lık da olsa arkadaşlığımız, değişmiş fikirlerimizden doğan yenilikler olabiliyor.....Konuş konuş, sözler bitmiyor ve bir baktık, karanlık çökmüş.....Sevgili Macide, bizi kırıp geçirdi her zaman olduğu gibi...Giderken de, Datça'daki yeni evi için topladığım ıvırzıvır bardak çanağı kutulara koyduk, aldı gitti...14 Martta buluşmak üzere sözleştik tabii....3-4 buluşmamızdan sonra da, bir bakacağız, yaz gelmiş.....Şu yazdan kurtuluş yok...Yılın 4 ayı kış, geri kalanı yaz artık....İşte benim sevgili şubatım da nerdeyse bitiyor.....26 şubat, resim grubumla toplanacağız, ama ertesi gün, kendi günümde, bu yıl yalnız kalmak istiyorum....Tam da cumartesi....Gideceğim yeri söylemiyorum kimseye...Haşmet gibi ben de kafa dinleme gezisi diyeceğim buna...Gerçi ondaki olanaklar bende yok....Ne gam...Kendime göre ben de bulurum bir yol....Dönelim Macide'ye.....Diyor ki (izin aldım, yazabilirim) "Arıyorum arkadaşlar....Uygun bir kişi arıyorum...En önce kibar olacak....Ayı olmayacak...Oturdu mu, yayılmayacak...Anlayışlı, düşünceli, sanattan-edebiyattan-müzikten konuşabileceğim....Orasını burasını kaşımayacak....Ayak parmaklarına ellemeyecek.. Temiz....bir kişi..." Özetle böyle dedi valla...Var mıdır acaba?...Varsa da, onu bulabilir mi? Orası şüpheli işte...Bu yaştaki akıl, insanın gençliğinde olsa, yine de hatalar yapabilir mi?....Yoksa, insanlar, hata yapa yapa mı doğruyu bulabiliyor?....Ben örneğin. Meslek seçimimde ne kadar yanlış yaptığımı, şimdi görebiliyorum....Fransız Filolojisinden korkup- kaçıp, kendimi Hukuk'a atar- ken, biraz olsun düşünseydim....Bu iş bana göre değil......Çapa'nın Matematik bölümüne yazıl, 2 yılda Matemeatik hocası ol, çık. Nasıl olsa kazanmışım, hazır bekliyor....Yoook, olmaz....Ya da annenin yasağına aldırma, Güzel Sanatlar'ın mimarlık bölümü de güzel, oraya gir...Yoook, o da olmaz...İşte sonuç...Hiç sevmeden bir meslek...Bir de, örneğin, çanta ya da ayakkabı filan alırken insanın başına daha çok geliyor böyle hatalar....Çok beğenip alıyorsunuz...Kullanmaya başlayınca, öfff....şurası dar, burası yamuk....niye göremedim diye kendinizi suçluyorsunuz....Bir kenara, hiç kullanmamacasına atıveriyorsunuz onu...Bu hadi bir eşya...Fazla önemi yok...Ama "insan" sa edindiğiniz, işte o zaman yandınız.....O hatadan pek dönüş olmuyor....Başınıza kalakalıyor...Atsanız da o sizindir gene....Peşinizden gelir etkileri....Kesin kurtuluş olmaz...O nedenle, gençken, büyüklere danış- mak, bence iyi olur...Tecrübeye güvenmek gerek...Ah gençlikteki " ben iyi bilirim" havaları....Bilmezsiniz gençler, bilemezsiniz.. Bu sizin eksikliğiniz değil....Sadece gençlikten doğan azade ruhun uçmasıdır... Hayatta fazla uçmaya gelmez.....Ayaklarınız yerden kesilmemeli....O zaman ancak, ileriki yaşlarda, yükseklerde olacaksınız...Acele etmeyin....Uçmayın.....