25 Ocak 2009 Pazar

Patsh Tanz dinlerken Trenler

25 ocak, pazar...saat 14.22.....tülinle chatleştik...ona gideceğim...gitmeden önce, dinlediğim müzik eşliğinde, sizlere budapeşte'ye giderken yaptığım tren yolcu- luğunu anlatmak istiyorum... 2003 tü...kızım oradayken...özlem artmıştı..ben de çok istiyorum ya budapeşte-yi görmeyi....gel anne dedi...iyi de nasıl gideceğim....uçağa binmek olası değil... korku var o zamanlar...öyleyse trenle gelirim dedim..itirazlara aldırmadan tren bileti aldım sirkeciden...ve bir gece yarısı , ya Allah deyip bindim.... o zamanlar bende panik atak da var...geceleri hiç uyuyamıyorum...iyi dedim, baka baka giderim....gece binmişim zaten...tek başımayım oda gibi bi yer.. koca kompartmanda benden başka iki alman var sadece...ikisi de erkek...alman ca bilmem...kondüktör de macar...anlaşmak imkansız...yalnız , tembih ettiler. romanyada içeri girip hırsızlıklar olabileceğini..kapının altından gaz verip uyuttuklarını filan...tedirginim yani..uyumamak lazım..ama ben de bir uyku, sormayın..günlerin acısını çıkartırcasına..yola koyulur koyulmaz uyudum... bir süre geçti, bir ses uyandırdı..edirne'ye gelmişiz...pasaportlar..trenden in, karşıya geç...gece buz gibi... kasım çünkü...tüm kıymetli eşyalar üstüme asılı.. işlemler yapıldı..döndüm geri...kitledim kapıyı...yine uyku...sabah gözümü açtım...ben bu kadar güzel hiç uyumadım..sallana sallana..tekerleklerin sesi de ninni gibi geldi sanırım..anne kucağı gibiydi...sınırlardaki uzun bekleyişler hoş değildi tabii...ama gülü seven dikenine katlandı...aktarmasız....romanyada garda 1 saat bekleme sırasında, pencereden alış-veriş yaptık...inmeden.. iki çingene delikanlısı..biri sezer....türkçe konuşuyordu..abla ne istiyosan alayım dedi..dönüşte beni çağır, gene alırım dedi...korkmama rağmen istedim bir şeyler..koştu, aldı geldi...pasaport kontrol için iki görevli trene bindiler..açık,açık "komşu, bir çorba parası ver" dediler..verdim tabii...yoksa bekletecekler...indirirler bile..tren kaçar.. neyse....balkan dağlarının altında çok uzun tüneller var..bir giriyorsunuz, 20 dakika geçiyor...gün, sizi karşılıyor sonra...dağları, ormanları,köyleri seyir ede ede.....o kadar güzel bir yolculuk...tam iki gece..üçüncü günün sabahı budapeşte garı...nasıl bir ruh hali, anlatamam...hava nasıl soğuk...ama başım göğe erdi...oh, nihayet dünya gözüyle budapeşteye ayak basacağım diye...kızım donmuş beklemekten...özlemişim.. .sarıldık birbirimize..5 dakika sonra evdeyiz..şehir merkezinde oturuyordu çünkü...october caddesinde..parlamentoya, zincirli köprüye 2-3 dakika yürüyüşle varılabiliyordu.. dönüşte yine tren....az yiyecek almışım..aç kaldım..ancak kompartmana yolcu olarak binen bir çift vardı..üstümde yattılar..daracık kuşette yanyana yattılar diğer kuşetler boş olmasına rağmen..aşıktılar...yiyecekleri boldu..korkarak yedim..romanyaya gelince gözlerim sezeri arayacaktı ki, bir anons...aktarma var...sezeri gördüm..çağırdım..iki arkadaş hemen girdiler içieri..bavulları kaptıkları gibi bir koşu..öndeki trene...yerleştirdiler beni...fazlasıyla memnun ettim tabii. abla, gelirsen biz her zaman burdayız filan... ama artık uçak korkum geçtiği için, bir daha onları görme fırsatı çıkar mı, bilmem... özetle, tren yolculuğunun çok başka bir güzelliği var...o tekerlek sesleri, size biraz gayret etseniz, nice şiirler yazdırabilir.. romantik bir yolculuk...uçaklar öyle değil...aşırı teknoloji, ürkütüyor insanı..çabucak gidiyorsunuz...yolculuğun bir keyfi yok yani uçaklarda...metalik, kinetik şeyler...hiç sevmiyorum..tren keyfi hiçbir araçta bulunmaz...kısa yolculuklar da güzel amma uzunlar bir harika...tavsiye edrim...ilk fırsatta denemeniz dileğiyle....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder