31 Mart 2009 Salı

31 mart

Kaç gündür yazamamışım, şimdi farkettim...Hemen oturdum, birşeyler karalamak için...Benden haber bekleyenler var, onları merakta bırakmamam gerek.. Günlerdir şu yeni evle uğraşıyorum arkadaşlar..Çeşit çeşit usta...Herbiri " Hangisi olsun" diyerek soruyorlar malzemeleri...O mu, bu mu derken de vakit geçiyor tabii...Gündüz verdiğimiz karar, gece değişiyor...Ne demiştik, ne oldu?..Ben de şaşırdım artık..Ne var ki, renk uyumunu yakaladık sanıyorum..Önemli olan da bu bence..Seçenek çok olunca, insan şaşırıyor haliyle..Kapıları düşün- mekten yoruldum iki gündür örneğin..Camlı mı olsun, camsız mı? En sonunda camsıza karar ver- dik..Şahsa ait bir oda ise söz konusu olan, yalnızlığı tercih etmek doğaldır..O zaman da cama gerek kalmıyor..Pancurların da az olmasını istemiştim ama, bu kararım da değişti..Birkaç yere daha pancur ilave etmek zorunda kaldık...İş gerçeğe binince, ne olacağını kestirmek önceden bilinmiyormuş yani...Ancak, yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığını söyleyebilirim evin..Bugün gittiğimde, boyacılar "Şu beyazlardan vazgeçin" dedi..Gece düşünmüştüm zaten..Kum bejini, beyazla aça aça , çok güzel bir renk buldu usta...Boyadı..Beğendim..Tamam dedim.. Yavaş yavaş komşuları da tanımaya başladım örneğin..Bugün, bir üst kattaki dairenin beyi geldi, neler yapıyoruz görmeye..Bol bol sohbet ettik ayak üstü..Kendisi, bizim ustadan şömine yapmasını istemiş...Ballandıra ballandıra anlattı...Bakırdan baca istiyormuş...Değişik taşla birlik te..Ben istemem dedim..Gemici imiş...Yurt dışı turlar filan..İyi komşu yani..Eğlenceli olacak.. Arka bahçeye, kameriye filan istiyormuş..Onu ben de isterim dedim..Bana yardım ederseniz, yaparız dedi...Hayhay dedim..6 yıllık yönetici deneyimim var diye..Sevindi...Elbirliğiyle bahçeyi güzelleştirmeye söz verdik..Zaten oldukça bakımlı bahçe..Kendisi ilgileniyormuş...Bu arada marangoz da geldi...Mutfak dolaplarının rengini de değiştirdik...Yer taşlarına uygun olması açısından..Dar, 25 cm.lik bir aralık vardı, yerden tavana kadar..Oraya da özel bir dolap istedim.. Evdeki tüm cd leri toplasın diye...Ölçü aldı..Kutu kutu, orda burda cd ler..İnsan bulamıyor hiçbirini...Böylelikle, hiç olmazsa, tek bir yerde ararız, buluruz umarım.. Elektrik prizlerini de bol bol yaptırdık..Balkonda filan...Sonrada kullanılan uzatma kordonları, insanın ayağına dolanıyor diye...Şimdi kordon kullanmak zorunda kalmayacağız inşllh... İşte böyle canlarım...Bugünkü resim dersimiz, bu hafta için sadece, yarına alındı...Sakin sakin bir gün fırsatı doğmuş olacak...Şimdilik görüşmek üzere diyorum...

28 Mart 2009 Cumartesi

Eski Paralar

Geçen yıl birgün Küçükyalı'daki Kızılay'a gitmem gerekti...Bindim bir taksiye, Kızılay'ın önünde ineceğim...Sokak dar, arkada arabalar bekliyor..Bankadan yeni alınmış bir 20 ytl.yi verdim ve arabanın kapısını açtım..Üstünü verecek..Parayı iade etti şoför..Bozuk yok dedi...Ben ceplerimde bozuk para buldum, verdim, indim..Dönüşte aynı parayı, yeniden bindiğim şoföre uzattım..Bu sahte dedi....Yani, önceki şoför, benim yeni parayı alıp, sahtesini bana vermiş...Sinir oldum tabii.. Attım onu.. Bugün, eczaneden 2 ilaç aldım, 20 tl.verdim..Geriye eski 5 liklerden ve bir-iki bozuk para verdi...Erenköy'de oluyor bu..Caddeden taksiye bindim..Şoföre verdim 6 tl....Bu sefer ucu yırtık..Artık o mu değiştirdi, eczane mi verdi..Farkedemedim..Ama biri bi şey yaptı,,,Doğal olarak yine sinirlendim....Millet birbirini kazıklıyor resmen...Niye?..Bunları bankaya götürseler olmaz mı? Eve girince, bunu da attım... İnsanlarımız uyanık...Ama kafaları kötüye çalışıyor...Almanya'da çalışan işçilerin, otomatik makinelerden sigara alabilmek için, jeton yerine buz kalıpları yapıp attıklarını, yıllar önce hep duyardım..Tabii makineler bozuluyormuş sonra..Buna benzer nice örnek sayılabilir...Dolandırı cılık, sahtekarlık kanımıza işlemiş....Biz hep böyle miydik acaba tarihte? Yoksa sonradan mı olduk uyanık, işbitirici ama kazıklayıcı....Nefretlik bir durum yaa... Hava güzel bugün...Bağdat Caddesi yine tıkanmış, çalışmıyor...Taksi dolanıp durdu sokakları nereden çıkabilirim diye...Cumartesi çıkılacaksa arabasız çıkmak gerekiyor yani...Ama genç ler, aksine, son model arabalarını gösterebilmek için caddeyi doldurup, trafiği , çözümsüz hale getirmeye uğraşıyorlar....Anlamak olası değil... Bir de şu meyve suyu meselesi...Capy'nin Turunçgilleri sadece katkısız, doğal..Ara ki bulasın... Yok yok....Kızlarım diyor ki, niye bulunmuyor..Ben de üreticilere soruyorum..Niye bulunmuyor? Biz böyle miydik eskiden..Meyveleri alır, pişirir, kendimiz yapardık halis mulis....Şimdiki gençler, bu tür meyve konsantrelerine burun kıvırıyorlar...Buz gibi limonataları da anneannele rimiz ne güzel yaparlardı....Özel limonata kovası vardı örneğin evimizde....50 tane limondan yapardı annem...Hoş bir içimi olurdu bu tarz limonataların...Doyamazdık.. Turşular örneğin... Cins cins...Temiz, katkısız....Küpler olurdu, kilerde...Bütün kış yenirdi..Küf ne demek..Olmazdı küf müf...Reçeller, tarhanalar, salçalar.....Herşey doğal ve tertemizdi....Şimdi ne yazık ki, hazır larıyla, gün be gün zehirleniyoruz... Özetle herşey yapay ve sağlıksız....En iyisi, acaba, bir köye yerleşip bu tarz bir yaşama mı geçmek? Yapabilir miyiz böyle bir şey? Modern hayatı terkedip doğal hayata geçmek ola sı mıdır? Trafikten de kurtulurduk...Hayali bile hoş geliyor bir cumartesi... İyi hafta sonları herkese...

26 Mart 2009 Perşembe

26 Mart / Perşembe

12-13 yaşlarındayken okuduğumuz bir kitap var, bilirsiniz...Düşmana görünmemek için tavana rasında yaşayan küçük bir kız Anne Frank..Nasıl da içimiz ağlayarak okumuştuk, değil mi ? ( şim di, şu kelimeyi dimi diye yazmak vardı ama ah kurallar) Günlük tutmasaydı zavallı çocuk, biz nasıl tanıyabilirdik onu? Yani diyeceğim o ki, günlük tutmak, yararlı bir fenomen bence...İşte ben de bu yazılarla, bu işlevi yerine getiriyorum bir yerde...Çocuklarıma kalacak güzel bir anı oluyor...Gün be gün, ne yapmışım, görüyorlar...Örneğin bu gün: Malum, temizlik günü...Sabah kahvaltısını hazırlayıp çıktım evden....Erenköy'den yürüme mesafesinde Sahray-ı Cedit..ama ben taksiye bindim, hız açısından..Pasaporta gidip bir an evvel numara alabilmek için...Tabii bugün dişçiye randevum olduğu, aklımdan tamamen silinmiş..Yenilenmiş pasaport bekleme sa lonu...Numara alıp oturdum ama duvarlarda, eskiden olduğu gibi bir açıklama panosu filan yok.. Sadece, kaç yıllık, ne kadar...Soracak kimse de yok...Oturan birisine sordum doğal olarak..Usul şöyleymiş, gideceklere duyurulur..Oraya girmeden önce, herhangibir Ziraat Bankasına gidip, harç yatıracaksınız...Orada soruyorlar, kaç yıllık istiyorsun diye..2 yıllık 270 tl...verdim..O de kontu alıp Pasaporta geliyorsunuz..Numara alıyorsunuz..Vezneden de form alıyorsunuz..O formu doldurun önce..Yanında, 3 foto ( beyaz zeminli olduğunu biliyorsunuz..Yoksa öylesi, bir kenara ( shıpshac) yazan bir foto bölümü koymuşlar..Oturup, kendi kendinize fotoğrafınızı çekiyorsunuz..), nüfusun aslı ve fotokopisi...Bekleyin..Arka tarafta ama...Çünkü numaranız orada yanıyor önce..Ora dediğim yer, parmak izi bölümü...Memurun yanına girip parmaklarınızın izini aldırıyorsunuz önce...Bir kopisini veriyor size..Onu da alıp ön tarafta beklemeye başlıyor sunuz..Burda sıra çabuk geliyor..Memura hepsini veriyorsunuz...Yazıyor, iade ediyor zarfı.. Vezneye gidip zarfı teslim ediyorsunuz..Yarın gel al diyorlar..Bu kadar arkadaşlar.. Ordan çıkınca,dooooğru eve..Çünkü kızım mesaj atmış, çayın altını kapattığımdan emin değilim diye..Kontrol için Bostancı'ya gittim..Kapalı ocak..Hemen çıkıp Erenköy' döndüm..Yolda aklıma geldi, " Yaa, benim dişçi randevum ne zamandı?" diye..Karta bir bakıyorum ki, bugün 10.30 muş..Eyvaaah, reziloldum dişçiye..Geç bile kalmayı sevmeyen ben, nasıl gitmemiş, atlamış olurum randevuyu..Çok utandım doğrusu..Üstelik, gelemeyecek olursanız haber verin diyor kartta...Onu da yapmamışım..Hiçbir mazeretim de yok..Olsa ne çıkar zaten? O da ayıp... Nasıl yüzüne bakacağım, bilemiyorum..Eve gelince aradım, yarın için yeni randevu aldım.. Pasaport hevesine unuttum denir mi yani? Yarınki işler belli oldu anlayacağınız..Önce pasaport, çıkınca dişçi...Sonrası Allah kerim..Nisan içinde birgün, umarım Prag'a havalanırım...Şu ev taşınma işi çıkmadan başıma, onu gerçek leştirmek gerek..Sonra hiç zaman bulamayabilirim..Uzadı çünkü bu iş..Sizi sıktığı gibi, beni de sıktı.. Sevgilerle.....

25 Mart 2009 Çarşamba

quarklar ve leptonlar

Bugün 25 mart, çarşamba....Üç gündür yazmamışım, hayret....Zaman bulamadım ki....Uykumu da feda ediyorum ama yine de zaman yok...Gündüzler hep dolu geçiyor...Geceler de, şu elimdeki kitapla doluyor...Niye bitmiyor demeyin..Anlaşılması zor konular..Quantum fiziği, Laplace'ın Şey tanı vs...Newton ne demiş, Einstein ne demiş? Döne döne okumaktan başım döndü..Anlamak için çaba gerekiyor..Altını çize çize...Kendime, ders çalışır gibi anlata anlata...Bunca zor okunur olmasına karşın, şimdiye kadar okuduğum hiçbir kitaba benzemediği için çok zevk alıyorum doğrusu...Heyecanla ve bitmesini hiç istemeyerek okuyorum...Dün dişçime giderken yanıma almak istedim ama kalın olduğu için vazgeçip, ince ve yeni bir roman alıp onu okumaya başladım. Yaşlı bir kadınla, çöplükte bulduğu bir papağanın hikayesi bu kitap..Luicito....Yollar için iyi..Olası- lıksız ise, sadece evde okunacak cinsten...Olağanüstü bir şey..Sanırım, tekrar okurum bir zaman sonra.. Pazartesi temizlik, salı dişçi ve resim dersi, bugün de yemek vardı sevgili arkadaşımla...Hani o Ispartalı dediğim...Fakülte arkadaşım...Yılların etkisini, birbirimizde canlı canlı görmek fırsatını nihayet bulabildik..Eskilerden, yenilerden, memleketin halinden...herşeyden konuştuk...Anıla rımızı canlandırdık...Gençlik elden gitmiş, eyvaaah..demedik...İkimizin de yılları dolu dolu geç- tiği için, halimizden hoşnut olduğumuzu gözlemledik...Özetle iyi bir gündü... Biraz şu kitaptaki konuları anlatsam da kafanız karışsa, olur mu acaba? 1687 de Newton, Principia' da, Tanrı'nın evreni değişmez birtakım kurallar dahilinde , belirli bir plana göre yarattığına inanıyordu.. Sonra, 1905 te, Einstein, Görecelik Teorisini ortaya attı... Einstein, Newton'un mutlak olarak var olduğunu saydığı konum, hız, ivme gibi şeylerin, başka bir şeye göre, göreceli olarak var olduğunu kanıtladı.. Örneğin, ışık hızı, nerede olduğuna göre veya ne yaptığına göre değişmiyordu..Fizik kuralları, sürekli aynı hızda hareket eden iki gözlemci için de aynıdır diyordu..Saniyede 186bin mil olan ışık hızına yakın bir hızdaki rokette giden bir insan, yerdeki bir insana göre, roketten indiğinde, aynı zaman birimi geçmiş olmasına karşın daha genç kalır dedi..Böylelikle, zamanın göreceli bir kavram olduğunu ispatladı..Ayrıca, enerji arttığında, kütlenin de arttığını, ağırlaştığını gösterdi..Böylelikle, fizikçiler, hiçbir maddenin, tam bir konumu ya da tam bir yaşı olmadığını anladı..Buradan hareketle, maddelerin temel taşları olan, temel partiküllerin bulunması sağlanmış oldu...Bunlara quark deniyor..12 farklı quark buldu fizikçiler.. Anlamamız gereken şey, quarkların ve leptonların madde olmadığıdır...Bunlar, maddeleri meyda na getiren partiküllerdir.. Nedir? Enerjidir...İşte geliyoruz QUANTUM fiziğine.. Bu işle uğraşan fizikçilere göre, madde yoktur... Madde, birtakım elementlerin bileşimidir..Onları da atomlar oluşturur...Atomları oluşturanlar da quark ve leptonlardır..Yani enerji.. Başka birşey daha enerji dir..O da, düşünce..Hem madde, hem düşünce enerjiyse, o zaman tüm maddeler ve düşünceler birbirine bağlıdır..Işık hızından hızlı olan tek şey de, düşünce hızıdır.. Yani arkadaşlar, zaman diye bir şey yoooook.....Hani bir kitap vardı, Secret diye..Ordaki temel felsefeyi hatırlayın..Ne düşünürseniz o gerçek olur...Demek ki, doğru....Ben okuduklarımdan bunu anlıyorum....O zaman gerçekten, düşündüklerimize, ya da şöyle demek daha doğru olur, istediklerimize kavuşmak için düşüncelerimize tam bir inançla bağlı olmalıyız ki, bunlar gerçekleşsin...Bir de, kısa ama ilginç bir konu da, Taoistlerin, Ying-Yang'ı...Onu, başka bir yazıya bırakıyorum...Şimdi, kitabıma döneyim biraz...İyi geceler...

22 Mart 2009 Pazar

gece

Gece bitmeden iki şiir yazmak istiyorum, çok sevdiğim...Paylaşmak istedim sizlerle...Birincisi Nazım'dan.. Bugün pazar../ Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar../ Ve ben ömrümde ilk defa / Gökyüzünün bu kadar benden uzak,/ bu kadar mavi,/ bu kadar geniş olduğuna şaşarak,/ kımıldanmadan durdum..../ Sonra saygıyla toprağa oturdum,/ Dayadım sırtımı beyaz duvara../ Bu anda ne düşmek dalgalara,/ Bu anda ne hürriyet, ne karım,/ Toprak, güneş ve ben,/ Bahtiyarım.... İkincisi Özdemir Asaf'tan..... Aşk kaçmaktan çok, kovalamayı sever,/ Görmekten çok özlemeyi, Dokunmaktan çok düşlemeyi, Ve aşk öyle haindir ki,/ Nerde imkansız varsa onu sever...... Başka söze gerek yok....İyi geceler....

MI HA ' ISH Zamanı Geldi Yine

Pazar, saat 17....Mı ha' ısh yine, evet...Ne zaman hüzünlensem, bu parça iyi geliyor..Bitirdim artık Müslüm'ü... İnsanı uyuşturuyor mu, ne!...Bir zaman geliyor, bıkıyor ruh...Bugün bir ara, Nigel Kennedy dinledim..Ajde Jano diye bir parça..Oldukça güzeldi...Resim grubumuzdan bir arkadaş da, hepimize birer cd hazırlamış, 60 lardan, 70 lerden..Nostaljik, güzel şarkılar...Velhasıl müzik hep oluyor hayatımızda.. Bu sabah Yaşamdan Dakikaları izliyorum..Kızım uyandı, geldi salona..".Ne bu yaa, bıktım bu Hıncal'dan..Kendini allame sayıyor...Çok şey biliyor sanki..Başka yerde izle" dedi...Ben derhal, arkadaki televizyona geçtim tabii...Niye bu gençler böyle oluyor, anlamıyorum...Bizleri, birşey bilmez sanıyorlar...Devir, onların devri ya.. Hıncal gibi bir adamı nasıl beğenmez?.. Bilgisayar çıktı, mertlik bozuldu diyeceğim geliyor...Neyse...Konuk sanatçılar gelmişti yine...Aşık Veysel'den çaldılar...Hoştu...Kısıtlanmamış olsalar, daha neler çalarlardı, kimbilir....Onları canlı izlemek var ama gitmesi zor..Aşkın Arsunan ismi galiba...Boğazda bir yerde sanıyorum....Bizlere güç geliyor oralara gitmek...Neler kaçırıyoruz böyle, kimbilir...Aslında, herşeyden habersiz yaşayan, dün yadan haberi olmayan bir insan olmak isterdim doğrusu....Ne rahatlık.....Arzular basit olurdu.. Onlara ulaşmak da, o denli kolaylaşırdı...Ufacık şeyler, insanı mutlu ederdi.. Yeni bir film gele cekmiş nisanda....Almanya'da, en iyi film ödülü almış.. Bu film için bir kız çocuk aramışlar.. Kayseriye gitmiş ilgili kişi..Bir okuldan bulmuşlar...Yarışma için, film bitince Almanyaya götürmüşler...Kızın isteği sadece pembe bir elbise olmuş...Dikmiş bir modacı..Kırmızı halıda o elbiseyle yürümüş küçük kız....Öyle mutlu ki....Bu çocuk, bir İstanbul çocuğu olsaydı, bir pembe elbiseye fit olur muydu, sorarım size...Basitlik, rahatlık arkadaşlar...İnsanlarımızın, herşeye sahip olmalarına karşın, neden mutsuz olduklarını bir düşünmek gerek...Neyse, felsefe yapma yayım..Sıkılırsınız...Sadece bulunduğumuz konumdan memnun olabilsek demek istiyorum...O kadar...Hoşçakalın..

21 Mart 2009 Cumartesi

ÜSTÜN DÖKMEN

Bu akşam, kızım telefon edip Haberturk'u açmamı söyleyince, heyecanla oynadığım oyunu bıra kıp tv yi açtım..Üstün Dökmen'le konuşuyordu Saba Tümer...İlginç geldi konular..Dinledim..Ha yatın gerçekleri tabii hep...Ama ne kadar biz, sen, ben... Eşinden bahsetti ki, sanki beni anlatıyor gibi geldi...Yakın misafirlerim yemeğe gelecek örneğin.. Bir çok çeşit yemek yapmışım...Hayır, az gelir gözüme..Bi şey daha yapmalıyım derim..Aklıma hemen zeytinyağlı barbunya pilakisi gelir..Bir de onu yaparım...Ama Üstün Beyin anlattığı gibi, herşey biter, o kalır...Gerçekten hep böyle oluyor..Bense ısrarla barbunya yapmaya devam ediyorum..Yalnız kendim böyleyim sanırdım..Aynı olay, onların evinde de oluyormuş..Kendisi, eşine yapma dermiş, eşi yaparmış, barbunya kalırmış..Dolaba kaldırılmış..Üç gün, beş gün... Barbunya gidip gelirmiş...Sonunda atılırmış...Aynen bizdeki gibi... Sonra örneğin, sokak lambalarını nedense çok severmiş...Bir köşebaşında, solgun ışığıyla etrafı aydınlatmaya çalışan bir sokak lambası...Çok sonraları, sevme nedenini bulmuş...Annesi, benim gibi hem avukat, hem de öğretmenmiş...Geceleri oturup, masasında devamlı okurmuş..Oğlu, sabah kalktığında onu yine aynı pozisyonda bulurmuş.. Sokak lambasını aynı annesine benzetti ğini keşfetmiş birgün..Onun da hiç uyumayıp etrafı aydınlattığını düşünürmüş..Bunları dedi ve gözleri yaşardı..Son yıllarında annesi felç olduğu için, yerinden kalkamıaz olmuş..Der demez, tabii ki, mavi gözlü canım annem aklıma geldi...İçim acıdı sıcak sıcak..O da öyle olmuştu çünkü... Güzel konuşuyor Üstün Bey....Ama insanı duygulandırıyor da.. Bugün "Yazarkafe" de bir blog okudum..Bir yerinde diyordu ki : "Ölüm gerçeğiyle yüzleşin.. Ölümün yeni bir yaşama doğuş anlamına geldiğini içselleştirin..Tıpkı, anne karnındaki bebeğin, doğumla, o hayatını bitirip ( ölüp bir anlamda), dünyada yeni bir hayata doğması gibi.." Bunu ben hayat düsturu yapmışımdır zaten kendime...Ben de aynı böyle kabul ederim ölümü... Aslolan önceki hayatımız belki... Sanki bir film seyretmek için sinemaya gidip, film bit tikten sonra dışarı çıkışımız gibidir yaşam..Yani bizler dünyaya film seyretmek, eğlenmek için gelmişiz..İş bitince asıl yuvaya döneceğiz...Bana böyle geliyor doğrusu dünyada yaşamak... O nedenle, kaybettiğimiz sevdiklerimize , dönüşümüzde kavuşacağız...Şimdilik , sanki yurt dışındaymışız da, o nedenle ayrıymışız diyelim...Döneriz birgün elbet...Döneriz de, burası da çok güzelmiş ..Ayrılması zor geliyor o nedenle....Bulunduğumuz sürece hoş yaşamaya bakalım ey millet...Hep beraber...

20 Mart 2009 Cuma

20 Mart / Cuma

Yararlı bir cuma oldu benim için bugün...Nihayet Kadıköy'e inip, gerekli şeyleri aldım...Çarşıyı zevkle dolaştım..Sanki bir turistmiş gibi, yabancı gözüyle baktım , kokladım, seyrettim...Hoştu doğrusu...Uzun zamandır gezmediğim için iyi geldi...Sonra Yazıcıoğlu İşhanına gittim..Laptopum için, office 2003 programı aldım...Hemen yan taraftaki, nalburların bulunduğu sokağa da girip banyo lavabosu için armatür de aldım..Ve eve geldim...Programı yükledim, sonra da gelen for werdları açtım..Tam 28 tane..Epey zamanımı aldı doğrusu..Şimdi içim rahatladı..Açamıyorum diye sıkılmiştım çünkü...Her zamanki gibi, kimse yardımcı olmayınca kendim yaptım, kendimden bir aferin aldım..Enfes müzikler, Nazım'ın kendi sesinden "Memleketim" şiiri...Hoş şeyler..Bayıl dım.... Sonra biraz ev toplama..O sırada bir telefon..Uzun zamandır buluşmak isteyip de yapamadığımız bir arkadaşım, eski dostum, gençlik rüzgarım aradı...Bugün veya yarın için düşünüyorduk görüş meyi..Maalesef yine olamadı...Haftaya dedik...Bakalım..Umarım zaman yaratabiliriz, anılardan, ortak arkadaşlardan konuşup güzel 2-3 saat geçirebilmeye... Haa, unuttum..Bie de radyo aldım..Oldukça iyi ses çıkarıyor....Örneğin şimdi Tarkan söylüyor ve ben de zevkle dinliyorum..Zaten radyonun verdiği zevki, ne yazık ki tv de bulamıyorum.. Tv deyince, sabah konuştuğumuz arkadaşım aklıma geldi...Gece tv izlerken uyuyup kalıyormuş, sabah kalkınca açık buluyormuş her zaman...Ama bu sabah kalktığında tv nin koku ve duman çıkardığını görmüş...Siz, siz olun. Sakın açıkken uyuyup bırakmayın..Herhalde yandı bi şeyleri.. Tamirci bekliyordu.. Bugün okuduklarımın arasında, " Bir yastıkta kocayın" sözünden yola çıkarak hazırlanmış, o eski uzun yastıklara dair nostaljik bir yazı vardı..Oradan size bir cümle: " Yaşamda en değer li kavramlar, POS cihazından kartınızı geçirerek sahip olduklarınız değildir..Bir yastıkta yata bilmenin, yarinle uyuyabilmenin değeri tarifsizdir." Gençlere ithaf ediyorum bunu... Herkese, öylesine bir mutluluk dilerim arkadaşlar..

Deneme

20 mart cumadayız....Atilla İlhan'dan bir şiir yazmak istedim ama bir türlü olmuyor...düz yazı haline geliyor...deneme yaptım, olmadı...o nedenle, bir önceki yazıya aldırmayın.. Bu şiiri çok severim aslında...Ben sana mecburum....Nerden aklıma geldi sabah sabah...Doğan Hız lan yazmış, İzmir'de şiir haftası başlayacağını...İçim gitti....Keşke İzmirli olsaydım da gitseydim güzel şiirleri dinlemeye...Liste, olağanüstü şiirlerle dolu ve şairlerle..Nazım da var tabii..Nazım deyince aklıma geldi..Bunu da yeni öğrendim...Bir Alman Karl...Yolu, Kız Kulesine düşüyor hika yesinde...Yüzerek çıkıyor kuleye..Gemiden atlamış...Kurtarıyorlar..Ve gün geliyor, Mehmet Ali Paşa oluyor bu adam Osmanlı'da..Hatta Berlin Anlatlaşmasında Osmanlıyı temsil eden 3 kişiden biri de bu Karl, nam-ı diğer Mehmet Ali Paşa..evleniyor ve 3 kızı oluyor..Biri Celile Hanım...İşte Nazım, Celile Hanımın oğlu olarak doğuyor sonra..Yani Karl, kendini gemiden atmasaydı kendini, çıkmasaydı Kız Kulesine yüzerek, Nazım da olmayacaktı....Şükürler olsun.. Başka şükredecek şeyler de var tabii.. Hz.Muhammet'ten... Beş şeyden önce beş şeyi ganimet biliniz diyor..Ne onlar.. 1-İhtiyarlık gelmeden gençliği.......2-Hastalık gelmeden sağlığı......3-Fakirlik gelmeden zenginliği....4Meşguliyet gelmeden zamanı....5-Ölüm gelmeden Ömrü........ Valla işte hayatın temel felsefesi budur bence.....Ne kadar yapabiliyorsak bunları, o kadar kolay olur mutlu olmak.... Bir fıkra....Delikanlı, annesine demiş ki: Evleneceğim kızı ben seçtim anne..Ama önce sana tanıştıracağım..3 kız getireceğim eve..Sen tahmin et bakalım ..Geliyorlar birgün...Tanışıyorlar.. Hepsi gidince soruyor delikanlı..Hangisi diye..Annesi "Ortadaki, kızıl saçlı olan." Nasıl bildi anne diyor.."Bir tek ondan hoşlanmadım çünkü" diye cevap veriyor kadın.. Doğa kanunu mu, nedir.. Şimdilik bu kadar..Kadıköy'e ineceğim arkadaşlar..Bir musluk ve microsoft office programı satın almaya...Sonra tekrar buluşuruz...Byy..

19 Mart 2009 Perşembe

ISPARTA'LIYA CEVAPTIR

Bugün o çok sevdiğim Ispartalı arkadaşım aradı.."Ne bu Hıncal aşkı yaa.." diyen...Bu sefer, Hın cal'dan sözetmedi ....Sanırım bugünkü Hıncal'a dair yazımı beğendi ve oh dedi..Amma, bu sefer de , niye yatak odasının rengini yazmışım diye eleştirdi beni..Bari çarşafları da yazsaydın demeye getirdi...Ne yani, yazamaz mıyım? Çarşafı da yazarım, herşeyi de yazarım..Sadece Ayşe mi yaza cak? Gönül de yazar demek istedim, dedim de...Devir, şeffaflık devri arkadaşım..Kimse kimseye zaten aldırmazken, ben niye sakınayım sözümü..Hele de kendime dair bir konu ise...Tabii, yine de, yazmaktan korktuğumdan değil de, başıma dert açacak bazı konuları yazamadığım , bir ger çek...Hoşuma gitmiyor ama elden ne gelir...Bana kalsa daha neler yazarım...Bu kadar açıklık, şim dilik, yeter de artar diye düşünüyorum arkadaşlar... Ustayı, evden koparıp Carrefour'a götürdüm ve Bauhaus'a girdik bugün nihayet....Dolaştık epey.. Taşlara baktık...Beğendiklerimi tesbit ettik...O alacak...Karar vermek ne kadar zor ...Girişten başlayınca, bütün eve o konsepti uygulamak gerekiyor çünkü..Yoksa, hepsi başka telden çalar.. Tam curcuna olur...O nedenle titiz davranmanın tam zamanıydı..Öyle de yaptık..Umarım iyi bir iş çıkaracağız...Tercihlerimden pişman olmamak için...Çünkü ömrüm, yanlış kararlarıma üzülmekle geçti..Nasıl Ispartalı?... Buna ne diyeceksin şimdi?....Üzülme demek yeter mi?...Ben ce yetmiyor...Geri dönüp, şu hataları düzeltme olasılığı verilmemiş ki insanlara....Acaba böyle bir olasılık gerçek olsaydı, dünyanın hali ne olurdu? İşte size çok güzel bir film konusu....Hari ka bir film olurdu doğrusu....3 kahraman seçeceksiniz..2 erkek, biri de bayan olabilir....Pişmanlık larını değiştirmek için uğraşıyorlar...Sonu nasıl biterdi, bilemiyorum..İyi bir senarist olsaydım yazardım.. Akşam oldu..Ama işler bitmedi...Yapılacak şeyler var daha..Ne olduğunu yazamayacağım bir konu işte..Hadi merak edin biraz... Görüşürüz..

PES HINCAL !

Bu sabah, erkenden Erenköy'e gittim ve kahvaltı hazırladıktan sonra, işleri yola koyup, temizleyi ciyi çağırdım ve çıktım...Kirli elbise torbası, kapıda asılı. Verilir gelince..Kendi evime geldim..Car refour'un açılış saatini beklerken, oturup Hıncal'ı okudum...Veee.....gözlerime inanamadım....Bir daha, bir daha okudum.."Eyvah, Hıncal bugün yandı.." dedim kendi kendime..Mail yağacak ona bugün..Belki de ilk maili, ben, evet ben, onu çok seven ben, gönderdim..Acımadan..Haketti ama.. Bunca zamandır, hiç bir açığını yakalayamayan ben, kusursuz adamın, bu açığına dayanamam doğrusu..Hey, büyük Allahım...Sen nelere kadirsin...Bu da mı olacaktı...Abartmıyorum arkadaş lar...Hıncal'ım, Tevfik Fikret'in ressamlığından bihabermiş...Bunu, bir lise öğrencisi bile bilir.. Ama, İspanya'nın, bilmem ne müzesindeki eserleri tek tek sayan Hıncal'ım, bilmiyor..."Sis" tab losundan haberi yok...Ben ona, Aşiyan'a gitmesini öneriyorum derhal...Şimdi bu karizma yırtma olayını nasıl tamir edecek, çok meraktayım...Notu, gözümde 9 a düştü...Dikkat Hıncal...Teessüf ederim doğrusu....Bunu yapmayacaktın bana..Üzgünüm .. Birazdan çıkıp, ustayla buluşacak ve Carrefour'a gideceğiz..Taş-maş bakmaya...Sonra yine Erenköy...İşleri kontrol ve final..Akşama umarım evimde olurum..Bu arada, yatak odamın du var rengine bir türlü karar veremiyorum..Yıldız gecesi mi olsun ( ki, tatlı bir sarı bu), yoksa gardenya beyazı mı.?..Ne kadar önemli yarabbi....Gözümü açınca göreceğim renk, günümü aydınlatmalı, değil mi? Haydi iş başı!

17 Mart 2009 Salı

" Biraz Felsefe " Zamanı

Günlerdir Müslüm'ü dinliyorum ey millet...Birgün bunun olacağını söyleseydi biri, şaşırmış der dim...Beni tanımıyor derdim..Minibüs şarkılarıyla ne işim var benim der, geçerdim...Ama , büyük söylememek gerekiyor ya herzaman, bu sefer de öyle oldu...Müslim'ü, hem de nasıl hoşlanarak dinliyorum..Şaşan ben oldum galiba....Kenan Doğulu'nun "Tutamıyorum Zamanı"nı , sanki yepye ni bir şarkıya dönüştürmüş...." Kitch" leştim ben..Derhal kurtulmak lazım bu duygudan....Müs lüm, opera parçaları filan söylemeye başlamaz umarım..Yoksa, bayağı tutkunu olacağım bu gidişle..."Şimdi beni kurtar gönül"...diye öyle güzel söylüyor ki....Ben kendimi kurtarayım da, seni sonra kurtarırım Müslümcüm.. Şu Mevlana'nın dörtlüğü kafama takıldı arkadaşlar..Felsefe'den kastım, bunu konuşmak aslında.. Ruhumla severim, çünkü kalp unutabilir diyordu ya...Şimdi, kalp niye unutsun...Seviyorsa bir kalp unutmaz bence...Sevdiği, onu kendinden soğutmamışsa, sevmeye devam etmez mi? İhanet etmemişse, istemiyorum dememişse, kalp unutmaz...Olsa bile bunlar, yine de unutmaz..Ancak, seven, kalbinin boşalmasını kendisi isterse, unutur...O zaman ruh, unutmuş veya unutmamış, ne farkeder...Önemli olan kalptir bence..Akıl, zaten sevgi işine karışmaz...Sevmek, akıl işi değildir.. Akıl esas ise, o zaman sevgi de oluşmaz...Çünkü, nice sevgiler vardır ki, olmayacak kişilere yöne liktir...Yani, bence, sevgi, tamamen kalp işi...Ruh muh değil.. Bu defa Özdemir Asaf'tan bir beyitle bitirelim bu akşam.. Ne yere, ne göğe ismini yazdım.................Senin ismini aşkım, kalbime yazdım....

Nokia tune

Tam yatıyorum koltukta, başlamaz mı nokia tune...Nasıl aceleyle kapattım, bilemez siniz..Koltuk dişçi koltuğu....Nokia tuna de, bildiğimiz o müziğin orientalleşmiş hali....Kim yapmış, belli değil ama ellerine sağlık...Acaip güzel bi kırolukta, roman müziği, oriental ne demek..Şakşuka benzeri, oynak bir hava... Evet, şimdi saat 12.31...Arkadaşlarım, resme bekliyor ama ben bunları yazıyorum...Bilseler kızarlar gecikiyorum diye..Neyse...Sabah 9.30 da Erenköy'den Göztepe'ye dişçime gittim...Bu sefer kitabım da yanımda...Hep bekletiyorlar ya...Zaman ölüyor....Bizim zamanımızın ne değeri var..Önemli olan onların ki...Bu nedenle, kitabım yanımda..İyi de oldu...O süreleri boş geçirme miş oldum...Orda işim bitince, hemen yanındaki Semiha Şakir Lisesine girdim..ÖSS Kılavuzu al dım...Evimizde, sınava tekrar girmek isteyenler var..Ardından Bostancı'ya geldim..Birazdan der se gideceğim..Sabah raporumu sunuyorum sizlere.. Ustadan ses yok..Ama artık kafam atıyor..Çünkü işler yavaş yürüyor bence....Etrafa biraz dis kur çekmenin zamanı geldi gibi...Tabii kırıcı olmadan... Şimdi şuraya Mevlana'dan bir dörtlük yazmak istiyorum ama onu da nesir gibi çıkaracak sistem.. Bu işin sırrı nedir, çözemedim..Yani şiir gibi nasıl yazılır..Neye tıklamak lazım? Bir kurs gerek arkadaşlar bana...Şöyle: Ben dostlarımı ne kalbimle, ne de aklımla severim......Olur ya...Kalp durur, akıl unutur...... Ben dostlarımı ruhumla severim.........O ne durur, ne de unutur... Akşama görüşmek üzere...

16 Mart 2009 Pazartesi

RAHATI KAÇAN AĞAÇ

Bugün bir şiirle başlamak istiyorum..Ancak, ben şiir gibi yazsam da, sistem, bunu nesre çeviriyor Bu nedenle, aralarda boşluk bırakarak yazacağım..Ne olur, ne olmaz diye...Anlaşılsın diye...Bu şiiiri çok sevdiğim için, sizlerle paylaşmak istedim..Melih Cevdet'in çok güzel bir şiiri....Birgün de Affan Dede'yi yazarım belki... RAHATI KAÇAN AĞAÇ Tanıdığım bir ağaç var, Etlik bağlarına yakın, Saadetin adını bile duymamış, Tanrının işine bakın.. Geceyi gündüzü biliyor, Dört mevsimi,rüzgarı,karı Ayışığına bayılıyor, Ama kötülemiyor karanlığı.. Ona bir kitap vereceğim Rahatını kaçırmak için, Bir öğrenegörsün aşkı, Ağacı o vakit seyredin... Olağanüstü güzellikte,sıcacık bir şiir.. Gelelim bugüne...Sevgili arkadaşım Tülinle buluştuk...Bostancı sahilinde, salaş bir kafede oturup, ordan burdan sohbet ettik...Baş konumuz Prag'tı...Dünkü pazar gününde, İkea'da yemek kuyru ğunda beklerken, önümdeki bayanla kısa bir konuşmamız oldu...Biz kadınlar öyleyizdir ya... Heryerde konuşma fırsatı yaratabiliriz....Prag'a gitmiş bu bayan..Hem de şubatta...Nasıldı hava dedim, üşüdünüz mü? Yoo, hiç üşümedik demişti..Tülin'e bunu söyledim..Keşke gitseymi şiz diye hayıflandık...Onun şu günlerde, bir İsviçre yapması gerektiği için, kesin bir tarih vereme di..Kimse gelmezse, yalnız gideceğim dedim...Bakalım, ne olacak..Çıkınca, sahil boyu yürüyerek eve döndüm...Kitabımı özlemiş olarak...Olasılıksız..Ne kadar güzel bir roman okumaktayım arkadaşlar, bilemezsiniz...Bitirdikten sonra, isteyene vereyim..Elden ele dolaşsın, herkes okusun...Onu okumamak, kayıp olur hepiniz için..Bilesiniz..Değişik güzellikte bir şey bu.. Yarın sabah erkenden sevgili dişçim ( diş doktorum demek daha doğru, onlar böyle adlandırıl mak isterler çünkü) Saip Denizoğlu'na gideceğim... Çıkınca ne yaparım bilmem...İki film var görmek istediğim...Biri şu Milyoner, diğeri ise Mahzun'unki....Birine bari gidebilsem, kendimi başarılı bulacağım yarın..Aslında resim var ama kaytarsam mı acaba? Yoksa usta mı çağırır, bilemiyorum... Akşama raporları veririm size... Hoşçakalın..Sevgilerle..

15 Mart 2009 Pazar

SEVAN İNCE'ye teşekkürdür

Bugün internette dolaşan bir mail gördüm...Okuyunca, ne kadar duygulandım, bilemezsiniz.. Sevan İnce adlı bir ermeni vatandaşımızın, olanca samimiyetiyle yazdığı, işte gerçek bu diyebile ceğimiz bir yazı bu..Adeta bir iç döküş, ya da "sesimizi duyun, bizi de dinleyin" ricası...Nasıl adlandırılır, bilemiyorum..Ama Sevan kardeşimizi, herkesin duyması-bilmesi gerek bence...Tam da düşündüğüm konular....Onların bizi, bizim de onları sevdiğimiz gerçeğiyle karşı karşıya kalış.. Soykırım filan, bunlar boş laflar..Kesinlikle incelediğim, araştırdığım konu değil bunlar...Ama, günümüze kadar, nerde bir ermeni vatandaş görsem, ya da dediklerini duysam, hep aynı sözler.. Burası bizim vatanımız, geçmişte ne olmuşsa karşılıklı olmuş....Birbirimizi suçlayamayız..O kadar. Ah, bir anlaşasabilsek.. Gelelim Haşmet'e..Bugünkü yazısının sonlarında diyor ki: "..Özledim. İkindi vakti, ıssız bir benzin cide mola vermeyi, bir süre sineklerin uçuştuğu çay salonunda oturup cızırtılı televizyona bakmayı ve sonra tekrar yola düşmeyi özledim..".. Çok hoşuma gitti....Aynı duyguyu, birebir ben de yaşıyorum bazen...Yaz günlarinin, o dingin öğleden sonralarından birinde , bomboş bir anayolun kenarındaki benzincide durup, elimi-yüzümü yıkayıp biraz serinlemeyi, sıcak dene meyecek bozbulanık da olsa çayı içip tekrar yola düzülmeyi, başım pencereye dayalı, sarı tarlaları gözucuyla seyredip yol çizgilerine bakmayı ve varacağım yere kadar arasıra gözlerimi kapatıp uyuklamayı ...özledim.. Kaygısız, telaşsız bir sükunet....Çok huzur verici bir hayal...Çok yaşa Haşmet....ellerine sağlık.. Bugün için, ustamızın talimatıyla Tepeüstü denen yere gittik kızımla...Çanakkale Seramik'e.. Gitmez olaydım...Güya usta da gelecekti....Telefon ettim, açılmıyor...Mağazaya geldik ki, bugün kapalı...Boşa gelmiş olmayalım diye, İkea'ya gidelim dedik...Keşke geri dönseymişiz...İkea bu gün, hiç aklınıza sığmayacak kadar kalabalıktı...Hayır, millet alışveriş yapmaya gelmemiş..Orada evlerde oturan insanlar, pazar geçirmeye gelmişler, çolluk-çocuk....Bu insanların ne kadar çok çocukları var yaa..Yarısını evde bıraksalar, gene çok..Devamlı doğuruyorlar...Bu memleket, bu nüfusu doyuramaz arkadaşlar..Bunlara ne su yeter, ne elektrik...Bi kere nüfus planlaması şart. İkincisi, yeter artık ..Bu İstanbul, yere batacak birgün ağırlığa dayanamayıp..Bu ne kadar insan anlayamadım...Gitsinler göçedip gelenler...Ne hale getirdiler bu şehri yaa. Diyorum işte...Git sinler nerden geldilerse oraya...Yeter artık.. Velhasıl sinirlerim bozuldu kalabalıktan....Ben en iyisi, nerden geldiğini bilmediğim Müslüm'ü dinleyeyim biraz, ağır ağır...Sakinleşeyim..Hoşçakalın.. .

14 Mart 2009 Cumartesi

gittiğin yerde mutlu ol sevgili arkadaşım veya ONUR GÜVEN

14 mart tıp bayramı....ama bizim bu bayramla ilgimiz yok tabii..biz, eski dost sema 'yı uğurlamış olduk bugün...hüzünlenmemek elde değildi..sanki yurt dışına gidiyormuş gibi geldi...aslında, daha önce de yazdığım gibi, sadece Datça' ya yerleşiyor..o kadar...ama , çöktü yine de bana bir hüzün.. müslüm'ün şu anda dediğine ne kadar da uyuyor, yaşanan anılar dün gibi..onca sene geçmesine rağmen, dün gibi.. saat 11.20 de , macidenin arabasına binerek , sahil yolundaki Pinhan restorana gittik..epey kala balıktı..yer ayıtmadığımız için biraz zorlandık..sonunda yerleştik 6 kişi...sohbet çok güzeldi...eski lerden, yenilerden dem vurarak hoş saatler geçirdik.. yaza Datça'da buluşmak üzere sözleştik.. güldük bol bol..11 nisanda tekrar buluşmak üzere ayrıldık sonra..şimdi saat 16..ben bunları yazı yorum.. Konuştuğumuz en entresan konu da, aramızda, hiç evlenmemiş bir arkadaşa özenmemizden yola çıkarak doğmuş oldu....Ne iyi yapmışın dedik..Ama, daha güzelini sema ileri sürdü...evlen mek güzel ama, ayrı evlerde yaşamak şartıyla...o zaman aşk hiç ölmez, hep devam eder, tabii ki evlikler de daha uzun ömürlü, belki de sonsuz olur dedi...ben de katılıdım buna doğrusu...insan ların birbirine, hep en güzel haliyle görünebileceği, gündelik sorunların birbirlerine yükletilmeye ceği, arkadaş gibi olabileceği bir durumda, tabii ki aşk-meşk uzun süre devam eder..yine de bir ütopya olduğu apaçık ortada...olasılıksız bence bu...imrenilecek ama gerçekleştirilemeyecek bir fenomen... olasılıksız deyince, okumakta olduğum kitap aklıma geldi...ve bilgi yarışmasındaki bir soru.. çan eğrisi..biraz araştırma yaptım bu konuda..şunları buldum: Deniz Harp Okulundan Onur Güven isimli bir kişinin yazısından alıntıdır bunlar: "1700 lerin başında, Londra'da yaşamış bir istatikçi olan Abraham De Moivre, şans diye birşey olmadığını, bunun sadece bir yanılsama olduğunu, şans eseri olarak tanımladığımız şeylerin aslında bildiğimiz fizik kuralları sayesinde meydana geldiğini savunmuştur.Bu düşünce sistemi ne Determinizm deniyor.. "Hiçbirşey belirsiz değildir, herşey kendinden önceki bir sebebin so nucudur..Biz bu sebebi bilsek de, bilmesek de.." De Moivre, bu teoriyi ölümüyle doğruladı..Ha yatının son döneminde, her gece fazladan 15 dakika uyuduğunu farketmişti..Eğer uykusu her gece 15 dakika uzuyorsa, 24 saat uyuduğu gün ölecekti..Bugünü 27 kasım 1754 olarak hesapla dı..Ve o gün öldü.. De Moivre'ın "Şansın Doktrinleri" isimli 52 sayfalık eseri, Laplace'ın çalışma larına temel olmuştur..Laplace, olasılık teorisini matematikde ilk kullanan kişi olmuştur..Çan eğrisi sistemini de ilk bulan odur.. Bizden Alev Alatlı ise şöyle diyor: "İkinci Aydınlanma çağı nın anlayışı, "Dünyaya dair olup da % 100 doğru, ya da % 100 yanlış olduğu kanıtlanmış tek doğru yoktur." Bu konulara, okumakta olduğum kitabı okuduğum süre boyunca değineceğim...Matematik sevenlerin ( aynı kendim gibi) hoşuna gidecektir sanırırm.. Onur Güven'e, bu kadar kolay anlaşılır yazısından dolayı teşekkür eder, Sema arkadaşımıza da gittiği yerde mutluluklar ve sağlıklı yıllar dilerim.. Şimdilik hoşçakalın..

13 Mart 2009 Cuma

LİMON AĞACI

Bugün 13 mart/cuma....Akşamın ilerleyen saatlerinde burdayım yine..Hareketli bir günün ardın dan, her zaman olduğı gibi..Tabiii yine müzik eşliğinde..Bu sefer, Umut Akyürek söylüyor radyo da..Sana küstüm, barışmam artık diyor incecik sesiyle..Ama bizde böyle olumsuzluklara yer yok arkadaşlar...Herkesle barış içindeyiz ne de olsa...Küslük bize göre değil... Sabah, erkenden, tam da yağmur varken, Yeditepe'ye gittim yine...Bekletti doktorum beni....20 dakika gecikmeyle aldı....Bugün biter dediğim bu iş, yine bitmedi....Metal içerikli porseleni isteme diğimi söyledim, değiştirelim dedi....Zirkonyuma döndük şimdi...Onda metal yokmuş...Yeniden yapacak....Hiç de zoruna gitmiyor doğrusu.. Dişçimden çıkınca, yürüyerek Şaşkın'a geldim M&S'a.....Değiştirilecek şeyler vardı...Uzun süre dolaştım...Yararlı ve güzel bir-iki şey buldum..Daha güzeli, sevgili dişçime armağan olarak güzel mavi renkli bir şey aldım..Giydikçe ne çok uğraştırdığımı anımsasın diye.. Çıkınca, kendime Limon Ağacı'nı aldım...Okumayı dört gözle bekliyorum...Sevmek Zorunda Değilsin Beni bitmişti çünkü..Ama önce Olasızlık var okunacak..Başladım, bu hafta umarım biter.. Eve gidip gelmekten fırsat bulabilirsem tabii..Bugün yine çağırdı usta..Su tesisatı bitmiş, elektrik tesisatına başlamış...Ustamızı beğendim, hızlı çalışıyor.. Pazar günü Tepeüstü'ne gidecekmişiz, Çanakkale seramik en çok orada varmış.. Yer ve duvar taşlarını seçeceğiz...Herhalde önümüz deki hafta içinde taşlar döşenir..Ama marangoz bizi bekletecek gibi görünüyor...O kadar çok dolap istedik ki, bir aydan fazla sürebileceğini söyledi...Olsun...Kitaplarımızı toplasın dolaplar, ne yapalım...Sıkıntı yaratıyor çünkü....Tavana kadar kitaplık, tam bir duvar, ancak yeter...Bazı yerlere de bizim kullandıklarımızı sıkıştırmak şartıyla....Her geçen gün yenileri ekleniyor bu kitapların...Kurtuluş yok...Ne yardan vazgeçebiliyoruz, ne de serden.. Bu arada belki parkeler ve pimapenler yapılırsa, işler kolaylaşacak... İşte böyle arkadaşlar...Yarın Pinhan'dayız...Yemek için...Hasret gidermek için.... Görüşmek üzere, iyi akşamlar diliyorum..

11 Mart 2009 Çarşamba

SANDIK

Bugün 11 mart, çarşamba...Özgür birkaç günümden biri...Ama ne özgür....Kendi istediklerimi yapamadıktan sonra neresi özgür, çıkaramadaım doğrusu...Nedenine gelince: Sabah kalkar kalk maz bi telefon...."Abla ben geldim, sen de gel.." Usta çağırıyor..Atladım gittim tabii..Bu ilk gidiş.. Mutfak kırılmış, banyo kırılıyor..Her taraf allak bullak.. Sorduklarına cevap verdim, ayrıldım... Öğlen bi telefon daha...Abla gel..Marangoz gelmiş...Nereye ne yapılacak, soruyor...2 saat ayakta, tüm odalar, mutfak, banyo, depo ..tek tek incelendi...Nereye ne istiyoruz ? İnce ince...Sonra priz yerleri....Önemli ya bu ! Balkonlara bile priz gerek..Sonra tekrar eve geliş....Öğleden sonra yine bir gidiş...Kontrpiyermi ne, onun için...Tam 3 defa....Oysa ki Şaşkına gitmem lazım..Gidemedim tabii...Kaldı o iş...Cumaya...Yarın olası değil Şaşkın...Tüm gün dolu...Ustanın çağırmamasını diliyo rum yarın için...Cuma da taşlara bakılacak, dükkanları dolaşmak gerek..Lavabolar, tezgahlar, yerler için taşlar.....İş çok yani... Neyse...Evde olduğum bir_iki saat içinde, günlerdir dinleme fırsatı bulamadığım, Müslüm'ün yeni cd sini dinledim..Sandık'ı...Çok beğendim doğrusu....Adam güzel söylüyor....Yalnız daha çok parça olsaydı iyi olurdu..Şarkı sayısı az olmuş...Tabii bunun arkası gelir...Bir cd daha yapar.. Tutamıyorum zamanı, Gönül, Senden Vazgeçmem, Sorma.....O kadar hoş söylüyor ki..Ağır ağır... Bayılıyor insan...Mecaz anlamda tabii...Dinlemenizi öneririrm... Cuma, benim dişçim vardı yaa..Unutmuşum...O gün nereye parçalanacağım, bilmem...Şaşkın'a mı, Çanakkale seramike mi, dişçiye mi, yoksa hepsine mi ? Off...Çok yorucu olacak galiba o gün.. Cumartesi de Kandilli grubumla yemek planımız var...Evde kalmak mümkün değil....Pazar da kimbilir ne çıkar? Bu yemekler iyi de, insan , gittiği yerde, yemeden duramıyor...O kötü....Açık büfeler....Gözü kalıyor insanın...Hepsinden bir lokma bile olsa, epey bir hacim tutuyor yani... Hele sohbet de güzel olursa, değmeyin keyfimize...Sema arkadaşımız, bu ay sonu emekli olup gidiyor artık Datça'ya yerleşmeye...Bir anlamda ona güle güle yemeği bu buluşma...Ne var ki, gitmesi bizim için iyi...Kandilli grubumuz, yaza , olduğu gibi Datça'da buluşacağız....Mayısda Prag ise, haziranda Datça...Kulağa bile hoş geliyor...Temmuzda da bir Bozcaada yapabilirsek harika olur... İşte planlar böyle arkadaşlar...Herşeyin yolunda gitmesi en büyük emelim... Güzel bir beyitle bitireceğim: Keyifler değildir yaşamı değerli yapan, Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan.... Herkese iyi geceler.. Saat 21.50

9 Mart 2009 Pazartesi

9 mart / pazartesi

Geceler karanlık ve soğuk..üşüdüm anne..üstümü örtsene anneciğim..diyor zeki müren...Özledim diyor....Hislerimi anlatıyor sanki... Bu radyotsm çok güzel şarkılar çalıyor arkadaşlar...Tavsiye ederim hepinize...Bir açıyorum, taa akşama kadar...Fon olarak kalıyor, çok hoş..Dinleyin, siz de seveceksiniz.. Bugün 18.30 sıralarında geldim eve..Temizlik vardı, o nedenle.. Gelir gelmez sevgili aletime ka vuştum..Ancak yine ayrılıp gideceğim 22 de..Gece Erenköy'de kalmak üzere..Yarın erkenden ge leceğim tekrar..Önce M&S' a uğrayıp bi şeyler değiştireceğim....Öğleden sonra ise , resim var.. Sevgili grubumla buluşacağım...Zevkli saatler geçirmek üzere inşllh.. Kızım piyano çalmaya başladı, kafam karışıyor..Neyse.. Biraz önce oyunda, bir bayanla tanıştım..37 yaşında imiş..Eşi ölmüş, üzgündü..İşini filan anlattı.. Eminönü'nde dükkanı varmış, incik bocuk üzerine..Detaylıca anlattı...Kayınvalidesini çok severmiş, o da onu tabii..Her bayram Çanakkale'ye gidermiş onları görmeye...derken, konuşma nın sonunda isminin Osman olduğunu söylemez mi.. Meğerse ben yanlış anlamışım, yasemin dediği eşinin adıymış..Ben de onun adı sanıp bayan olduğuna hükmetmişim...Erkekmiş...Böyle yanlışlıklar iyi olmuyor tabii..Yazları Bozcaada'da doğaltaşlar satışı yapıyormuş, parkın yanında.. İyi dedim, yazın bulurum seni, alırız taşlarından...Zaten Bozcaada denilince bana bir rahatlama duygusu gelir ki, demeyin gitsin...Dünyanın en güzel 4.adası seçildi o güzel adamız.. Haksız de ğilim yani...Gören, başka yere gitmez bi daha...Ah, bi yaz gelse...Biz ev rrestorasyonu ile uğraşırken, bir de bakmışız yaz gelecek zaten..Tutmayın Gönül'ü o zaman...Dooooğru adaya.. Şimdi ada hayalleriyle başbaşa kalmalıyım..Hoşçakalın..

7 Mart 2009 Cumartesi

7 Mart / Cumartesi

Sevmek Zorunda Değilsin Beni.....Bunu ben söylemiyorum, okumakta olduğum en yeni romanın adı bu...Sinan Akyüz adlı bir kişi yazmış...Olaylar sürükleyici..meraklandırıcı...Ama.....bu "ama", olumsuzluk belirten bir kelime şimdi burada... Lakin çare yok....Öyleyse öyle...nasıl gizleyebilirim duydu ve düşüncelerimi...Henüz ortalardayım...Yine de sonuç belli...Şöyle anlatabilirim: Marka adı vermek istemem..Örneğin bir ceket alacaksınız...Caddedeki her mağazada aradığınızı bulabi lirsiniz..Oradakilerde bile bir kalite farkı var..Ama gidip Kadıköy'den alırsanız, epey bir fark ortaya çıkar...Çok güzel dille yazılmış nice romanlar var...Onları düşündükçe, bu romanın aynı tadı veremediğini düşünüyorum...Yine de okuyup bitireceğim..Olaylar çarpıcı, değişik...72 doğum lu sinan akyüz.. oldukça genç....yazdıkça, kıvamını bulacaktır.. Tülinle, şu Prag seyahatını konuşmaya başladık...Aslında Macide de dahil olmak istiyordu.. Sor mam gerek ona da...Hiçbiri gelmezse, ben mayısta giderim arkadaşlar, Allah izin verirse..Trak de di artık..Bir test buldum internette...Türkiye'deki ortalama kadın yaşı baz alındığında, 10 yıllık ömrüm kalmış...öyle diyordu..Moralim bozuldu..Vakit varken gitmeli bir an evvel.. Yarın yine yeni eve gideceğim ustayla buluşmaya...devamlı buluşuyorum bu adamlarla..Henüz birşey yok ortada..Bozuluyorum doğrusu..Boşa kürek mi çekiyorum acaba? ( gel de soru işareti ni bul, öbürü karıştırdı kafamı) Bir başlasa da rahatlasa içim....Başkalarına bağlı olmak zor yani, zor... Hoşçakalın arkadaşlar..

6 Mart 2009 Cuma

6 mart / cuma

Saat 22.43...Çok şükür kavuştum laptopuma...Bugün yorucu birgündü....Sabah Saip Beydeydim yine...İki saat orada geçti...Yeni dişlerim, yerlerine kondu...Bir hafta deneme süreci ..Beğenmez sem değişecek şekli ve rengi...Şimdilik iyi gibi geliyor bana ama, tepkilere göre karar vereceğim tabii ki.. Yeditepe'den çıkınca, dooğru Çamlıca'ya gittim öğle vakti...Laptopu aldım...Eve geldim ve hemen yine çıktım..Yeni eve gelecek ustayla buluşmaya...Ölçtü her tarafı...Neler olacak bilemi yorum...Yarın sabah yine evde buluşacağız...Her işin ustası ayrı ya...Başka birileri gelecek onun için..Onlar da ölçüler alacak kendine göre... Akşam kızım gelinceye kadar beklemek zorunda kaldım, yeni sisteme uyum sağlayabilmek için.. Herşey yenilenmiş...Beceremedim bir türlü...Şimdi biraz biraz alışıyorum..Önümüzdeki sezon başında bir kursa gitmeye karar verdim..Herşeyi böyle başkasından sorarak öğrenmeyi bekle mek, sinir bozucu oluyor...Kurda sormuşlar, neden boynun kalın diye..Her işimi kendim yaparım da ondan, demiş..Başkasına muhtaç olmak, çok fena arkadaşlar.. Zaten ben değil miyim, bugüne kadar, her işi kendim yapan..Bunu da öğrenirim nasılsa...İnsan azmetmeye görsün...Tek yapa mayacağım, sıhhi tesisatçılık ve elektrikçilik....Bi tek bunlar aşıyor beni..Bir ampulu bile taka mam mesela...Bu arada, banyo lavabosunun bataryası bozuldu...O da hemen alınıp taktırılacak.. Ivır-zıvır işler ama insanın vaktini alıyor ne yazık ki.. Bütün fotoğraflar ve müziklerim de gitti bu arada....Şimdi bunları yeniden yüklemek için, kızıma binbir dil dökmem gerekiyor....Nazlı yaratık bu çocuklar...Biz böyle miydik yaa..Niye bu bilgisa yarlar geç çıktı, en çok da ona kızıyorum...Öğrenemedik gitti...Bu yaşta zor oluyor öğrenmek.. Ama ben kendimi yine de başarılı sayıyorum..Birçok arkadaşım, telefonda mesaj göndermesini, adres yazmayı, arayanlara bakmayı bile bilmiyorlardı, ben öğrettim hepsine..Yani şimdi bunu okuyan genç bır insan, güler duruma...Ancak bir gerçek bunlar... Evet, en iyisi bir kursa gitmek.. Neyse, daha fazla kafanızı şişirmeden kaçıyorum..Herkese iyi geceler..

4 Mart 2009 Çarşamba

4 Mart / Carsamba

Bugun ne yazik ki, husrana ugramis bulunuyorum.. Haber gelince, sevincle gidip laptopumu aldim
ama eve geldigimde yine ayni durum, calismadi..Bu tamir servisinin adi ANKO idi arkadaslar..
Bilin diye yaziyorum..Ben orada beklerken iki bayan memur geldi, " Biz Sanayi ve TicaretBakan
ligindan geliyoruz. Hakkinizda tuketici sikayeti var. Inceleme yapacagiz." dediler..Iceri alindilar.
Sonra eve gelip, laptopumun hala bozuk oldugunu gorunce, kafam dank etti..Demek ki, o isyeri
hep boyle birilerini uzmus  ve benim gibi cani yanan birisi sikayet etmis..Derhal telefona sarildim aradim..Ancak, 3 telefon numarasinin hicbiri calismiyordu..Saniyorum kapatildi veya oyle bir durum var..Olan bana oldu.. 102 TL. havaya gitti..Bunca gundur ki sikintim da; yanima kar kaldi..
Tabii hemen yeni bir yer aradim..Bu laptopun satinalindigi yeri kizim kesfetti, Meteksan'mis..
Uzun aramalardan sonra telefon numarasini da bulduk..Yerini ogrendik. Saat 18 olmadan yetis
tik Camlica'ya. Artik kac gun sonra ararlar, ne zaman biter isi, bilemiyorum..Sistem yeniden kurulacak..ve ben yeniden ucret odeyecegim..Cok kizginim, cok..
Beterin beteri vardir diyerek kendimi avutuyorum bugunlerde gordugunuz gibi..

2 Mart 2009 Pazartesi

2 Mart / Pazartesi

Kac gundur yazamadim..Nedeni laptopum...Hala ses yok...Sira gelmemis benimkine henuz..Artikcok sikildim..Bilseler bunu, hemen ele alirlardi ama maalesef..Bu hafta cikar insllh diye bekliyorum..
Bugun karsiya gectim..Mecidiyekoydeki Astoria'ya gittim..Dogumgunu hediyesi olarak gelen radyoyu degistirmeye. Hem sesi parazitliydi, hem de istedigim kanallar cikmiyordu..Gonlume gore bir radyo bulamayinca, onun yerine baska bir sey,( bellek) aldim..Bir de, Hincal'imin onerdigi,Muslim Gurses'in yeni cikan  cd si.. Dinleyemedim tabii. Bekliyorum, bakalim. Cikinca, Profilo'ya gittim..6 derste Dans'a bilet almaya..Sansa bakin ki, sadece pazartesileri gise kapaliymis..Alamadan geri dondum..Anadolu yakasina gecince " Oh, dunya varmis " dedim..Memlekete gelmis gibi oldum arkadaslar..Hergun gelip gidenlerin (bu arada kucuk kizimin da) Allah yardimcisi olsun dedim.. Cok zor dogrusu..
Yarin sabah erkenden, 9.30 da Saip Beyde olacagim..Cabuk bitmesini diliyorum..Cunku, iki haf
tadir gidemedigim resim dersini ozledim acikcasi..
Bu arada, Perina bitti..Ama zorla bitirdim..surukleyici degil..Konu, cok bilindik bir konu..Dili
de hos degil..Onerilecek bir roman degilmis yani..Simdi sirada, Omer cocuga tavsiye ettigim
Olasiliksiz var...Henuz okumadan onerdim ama iyi oldugunu saniyorum.. 
Iyi aksamlar hepinize..