28 Ekim 2009 Çarşamba

hakkımızda

Geçtiğimiz salı günü, deniz otobüsü önündeki duraktan, Sabiha Gökçen otobüsüne bindim..Saat başı kalkıyor oradan..Her zaman kendi yolcularımız olurdu..Bu defa, tesadüf işte, hep yabancı..20 kişi kadar vardı...Biz Türk olarak 3 kişi...Yol boyu gidiyoruz....Sağa sola bakıp aralarında konuşuyorlar...Bir süre sonra aklım başıma geldi ve evsahipliğim tuttu..Geniş yolun iki tarafına ben de bakmaya başladım..Endişem var çünkü...Kirli-bozuk görüntüler çıkıyor aralarda...Ne kadar kötü, ona bakıyorum..Yurt dışında, diyelim ki bir yol kazısı var, hemen, etrafını hoş renkte bir plastik hasır gibi birşeyle çeviriyorlar ve gö rüntüyü kamufle ediyorlar..taşlar-topraklar-molozlar görünmüyor..biz de öyle değil tabii....herşey olduğu gibi meydanda...bara- kalar, boyasız-betonuyla kalmış binalar, çöp bidonları...hiç hoş manzara olmuyor...şu tarafa bakmasalar bari diye dikkat kesildiğim çok oldu tabii...Sonra aklıma geldi, bunlar artık gidiyorlar ama kaç gündür göreceklerini görmüşlerdir zaten...boşver dedim kendime..Sonra, o gün okuduğum bir haber düştü aklıma..."Gece Yarısı Ekspresi" filminin yönetmeni....Neredeyse özür dileyecek..Üzgünmüş..."Galiba haksızlık yaptım" diyor filmden bahisle..Hatta öyle ki..yıllardır çocukları tatillerini burada geçiriyorlarmış ve çok seviyorlarmış Türkiye'yi...Bunu düşününce içim rahatladı...Memleketimiz güzel...Sadece bakımsız..Eski den kızardım ışıklandırma olayına...Ama, birkaç şehir görünce, ışıklandırmanın, meydanların, parkların, heykellerin..bir şehre ne kadar güzellik kattığını ve yakıştığını anladım..O nedenle artık kızmıyor, tersine bu gibi masrafların, belediye bütçesine yük olmadığını düşünüyorum...Üstelik, bu gibi süslerin daha fazla yapılmasını istiyorum...Yalnız, Yeşiköy'de, havalimanından çıkarçıkmaz, yol kenarında bulunan reklam panolarında akan görüntülerde, bir eşarp reklamında tesettürlü bayanı görünce çok irrite olduğumu, yine de unutmuyorum..Tuh, bir yabancı, ilk anda bunu mu görecek diye? Yanlış intiba, yanlı kanı..Yazık'...

25 Ekim 2009 Pazar

SOKAĞIN TAVANI KADAR

  • Bir sıkıntı var içimde, sokağın tavanı kadar
  • İçim sığmıyor içime, sokağın tavanı kadar..
  • Ayrılıklar gelir çatar, gözüm ufuklara akar
  • Desem ki beni ne kadar, sokağın tavanı kadar..
  • Bir sevgi düştün önüme, gözünü sürdüm gözüme,
  • Biri geziyor içimde, sokağın tavanı kadar..

Bu güzel sözler, sevgili Edip Akbayram'ın albümünden bir şarkının sözleri...Onu zaten severim, ta gençliğimden beri...Nedeni Halil...Kim bu diyeceksiniz?..O tam bir yaratıcı sanatçı, ressam...Halil Ünür..Urfa'lı eski bir arkadaşım..Edip'i iyi tanırdı, Topağacı'nda oturduğu evde, birlikte yaşadıkları olmuştu, anlatırdı..Halil, önce Hollanda'ya, ardından İngiltere'ye gitti, oraya yerleşti...Arasıra yaz aylarında gelir, yaptıklarını anlatır, flacon boyalar filan getirir,uzmanı kesildiği hologramın ne olduğunu bir türlü kafamıza sokamadan giderdi...Bir ara bypass olmuştu oradayken..Sonra Yıldız' ve Yeditepe, onu istediler ama kabul etmedi..İngiltere'de rahatı yerindeydi..Bu şarkıyı dinleyince, hem Halil geldi aklıma, hem de şarkı bayağı etkiledi beni...Sözleri güzel ve çok anlamlı idi.."sokağın tavanı kadar" çok güzel bir anlatım olmuştu doğrusu..Edip kardeşimizi kutluyorum...Zaten şarkıları hep liriktir onun..Bu da öyle olmuş..Ellerine, aklına sağlık....

VAN 100.YIL ÜNİVERSİTESİ 'nde okuyan sevgili öğrenciler

Pazar günü.....Yaşamdan Dakikalar yeni başladı..Saat ayarlamasından dolayı güne erken başlamış olmanın avantajını kullana rak, gazetelere dalmışım...Program da reklama girince bir yazara daha gözatayım dedim, Defne-Eren haberinden fenalık geldiği için...Özdemir İnce'deydi sıra....Sabah sabah nerden okudum yaa...Allak bullak oldum arkadaşlar..İçim acıyor....Hiç hesapta olmayan bir ağlama tutturmuş durumdayım..Konu, Van 100.yıl ün.öğrencileri...Tufan Türenç, röportaj yapmış, üniversitenin rektör yardımcısı Prof.Dr.Ayşe Yüksel'le...Dediklerine bakın öğrenciler için.."..13 bin öğrencimiz var...Bunlardan sadece 100 kişi (günde 3 öğün) yemek yiyebiliyor..Geri kalanı 1 adet poğaça ile günü geçiriyor. 1 liralık öğle yemeği çıkarıyoruz, onu bile parasızlık nedeniyle yiyemiyorlar. Kırsal kesimden gelenler, ekmek arası patates veya haşlanmış yumurta yiyor.." Okur okumaz mahfoldum ben...Burada yaşadığımız hayatın, tam bir " bolluk içinde yüzme" olduğu anında aklıma düştü... Kendimden utan dım...Boğazıma birşeyler gelip oturdu...Van, zaten kırsal bizim için..Bi de, onun da kırsalı olduğunu düşünemedim birden.., Nasıl dır acaba dedim oraların kırsalı....Ve bu gerçek karşısında durmanın, birşeyler yapmanın gerektiğini hissettim...Ne yapabilirim..? Ya, niye biraz zengin değilim?...Olsaydım, şu çocukların öğle yemeğini bedava verebilirdim hepsine..ne ederdi? 13 bin kişi, 1 lira dan, 22 iş günü 28, en fazla 30 bin lira...Hiç bi şey...Ama buna ben yetişemem tabii..Ama, hiç olmazsa 2-3 kişinin öğle yemeği parasını yollayabilirim...Belki başka gönüllüler de çıkar arkadaşlarımdan, bilemem.. Herkes birbirinden duyup, bir çığ gibi büyür mü dersiniz bu girişim?...Bilmiyorum ama umut ediyorum....Birşeyler yapmalı...Burada israf içinde yaşadığımızı farket meliyim....Düşünmeli, çare bulmalıyım bu çocuklara..

24 Ekim 2009 Cumartesi

DÜNYA İÇİN ÇAL

Bir cumartesi sabahı daha....Hafif serin...Tam istediğim gibi...Sessizlik var henüz...Altımızdaki sucu, daha başlamamış bidonları ordan alıp buraya atmaya, o yüzden...Birazdan gelirler...Hele biri var, bidonlarla uğraşırken bir şarkı söylemeye başlıyor, tutabilene aşkolsun...Biri bitiyor, öbürüne geçiyor...İlk zamanlar kızıyordum, sonra söylediklerine kulak verdim..ve farkettim ki, güzel söylüyor...sesi var ve de sanki eğitim almış...terbiyeli bir sesi var...keşke biri onu keşfetse...garibanım, şu bidonlardan kurtulurdu..ünlü olurdu belki....Olanların, ondan ne fazlalığı var? Şans işte....Kalkınca ilk işim gazete okumak tabii, sizler gibi.. Hıncal'ım, yarınki Yaşamdan Dakikalar için tiyo veriyor...Programın sonunu kaçırmayın diyor...Neymiş? Şu adını başlıkta yazdığım şey....Detaylarını bilmiyorum ama Tema Vakfının bir projesi gerçekleştirilmiş, ortaya çok güzel bir iş çıkarmışlar... Anadolu'nun çeşitli yerlerinden, gençler, "Divane Aşık Gibi" türküsünü söylüyorlar...hepsi bir satır söylüyor...Gerçekten güzel... Dinleyin, ya yarın, ya google'dan...Sesleri pırıl pırıl, birbiriyle çok uyumlu, insanın içini titreten bir yapıt daha ortaya çıkmış böy lece...Ne güzel...Bu gençler, acaba hakettikleri yerlere gelebilme olanağını bulabilecek mi gelecekte?....Kesinlikle umut içindedir ler....Gençlik öyledir çünkü, doğal olarak...Fakültede okurken, sanırdım ki, tek parmağımla dünyayı çevirebilirim...Herşeyi yapabilirim...Ama işte, heyhaaat....Herşeyi yapamıyorumuşum...Geç anladım...Onlar, umarım yaparlar...Ve de mutlu olurlar..

23 Ekim 2009 Cuma

DİO mutlu mu?

Bunu bilmek zor....En yeni fotoğraflarını koyuyorum..Yorum sizin..İlk iki resimde, Dio, bilgisayarda gördüğü hemcinslerini canlı sanıyor..patisini uzatmış...belli ki onunla oynamak istiyor..Bu mümkün olmayınca, bir yeis çöküyor üzerine..umusuzluk mu kapladı ruhunu acaba?

22 Ekim 2009 Perşembe

DİO geldi

Pazar gecesi geldi Dio...Fotoğrafını koymayı becerebilirsem, siz de bana hak vereceksiniz...Dünya tatlısı bi şey....Kızım, face'e koydu resmini..Mailler yağıyormuş, "Bu nee..Nerden buldun?" diye...Hayvan sevgisi, bende pek yoktur..ama kızımda aşırı derece de diyebilirim...Hani matematik yapabilse, gene sınava girip, veterinerlik-zooloji filan okuyabilir...Neyse, artık olanak yok buna.. Dio, tam bir bebek...Duman rengi...Oyuncu..Hoplayıp zıplayıp duruyor..Kızımın, Budapeşte'deki yalnızlığını paylaşan bir varlık... İlk gece, sabaha kadar sızlanıp durmuş...Ayrıldığı kardeşlerini aramış tabii...Ne kadar zor bi olay onun için...Ama yeni evine çabuk alışacağa benziyor...Öyle olmasını umuyorum... Eskişehir gezisinden sonra,şimdi sırada Abant-Beypazarı var...Kime söylesem," ben de" dedi ve şimdilik, 8 kişilik bir grup oluşturdum....Gezinin heyecanı başladı bile....Demiştim zaten bir yerde, önemli olan, bir yere gitmek, "varmak " değil..Yolculu ğun kendisi...O an...Otobüste, başımı pencereye dayayıp, akıp giden manzarayı seyretmek, elimde sürükleyici bir roman varsa, onu okurken arasıra dışarı bakmak, mola verildiğinde dışarı çıkıp temiz havayı solumak, feribota bindiysek otobüsten inip yukarı çıkmak, rüzgara karşı durmak, orda üşümek....bunlar hoşuma giden şeyler..yaşadığımı bana anlatan şeyler...Yani mutluluk... İşte bu yüzden, yolculuk beni heyecanlandırır...Sevince boğar...Abant'ta, bu mevsim göreceğim 72 çeşit yeşil, ruhuma iyi gelecek..Dönüp gelince, yine güzel fotoğraflar koyarım sanıyorum..Yeşil görmek size de iyi gelecektir... Bu arada," Semerkand" bitti...Güzel bir romandı..Ardından, şu günlerin popüler kitabı " Başkasını Seviyorum" da bitti..Şimdi elimde, yine Amin Malouf'un bir kitabı var: "Çivisi Çıkmış Dünya"...Yolculuğa çıkmadan bunu bitirip, Salman Rüşdi'nin "Floransa Büyücüsü" ne başlayacağım....İçlerinde hangisinin en güzel olduğuna karar verip, kendi "Ekim" birincimi seçeceğim. Herkese iyi okumalar..

18 Ekim 2009 Pazar

ukde

Hayat bu...Herkesin içinde, gizli bir köşede saklı "ukde"ler olabiliyor...Hıncal'ımın da varmış...Bugünkü programda, Fahir Atakoğlu çaldıktan sonra söyledi...Evde, arasıra, yalnız kaldığı zamanlar, piyano çalmak istermiş....Keşke onu da becerebilseydi..
Sonradan öğrenilmeyecek bir şey bu....Öğrense bile, tutuk tutuk çalabilir ancak..O da zevk vermez...Benim de var buna benzer
birşey...Daha önce de yazmıştım..Arkamda geniş bir saz heyeti, alaturka şarkı söylemek...Ah, güzel bir sesim olsaydı..Nerdeeee...
Yok işte...Güzel ses, Allah'ın o insana bir armağanıymış... Atakoğlu, bazı parçalarını çaldı...Hepsi güzel de...Ben en çok "Lal" i beğeniyorum..Onu dinlerken, ruhum, salkım söğütlerin, üze-
rine eğildiği küçük bir dere gibi aktııı, gitti....Müziksiz yaşanmaz, yaşanamaz...Milat öncesinden beri, belki insanlığın başlangıcından beri var müzik...Seslerin, kulağa hoş gelecek şekilde biraraya getirilip melodiler haline dönüştürülmesi ise, yetenek isteyen bir iş...Ne mutlu yapabilenlere...
Yaşamdan Dakikalar reklama girdikçe, ben de Meksika Sınırına koştum...Eski programların tekrarı....Yine de hoşuma gidiyor..
Abdurrahman Kızılay diye bir sanatçıdan "Altın Hızma Mülayim" türküsünü çaldılar..Nefisti....Üniversite hoparlöründen dinlediğim yıllar aklıma geldi...Hep bunu çalardı..Hey gidi günler, hey...Aliya İzzet Begoviç'in bir sözü: "Düşmanlarımıza tek
bir borcumuz var..O da adalettir.." demiş....Dürüstlük abidesi..
Şu dakikalarda beklemedeyim..akşamın 20 si...Budapeşte'deki kızımın, sahip olmak için kaporo verdiği kediyi, biraz sonra getirecekler...2 gündür kedi sergisi varmış..Orda hayvancağız..Gelsin. fotosunu koyacağım..Çok tatlı bir şey...Adı Dio imiş...Değiştirme dedim, güzel isim...Dio ile Dilara..çok uygun..Kullanılacak tüm nesneler alındı dünden..herşey hazır..Hadi gel Dio...

17 Ekim 2009 Cumartesi

SENİ YAKACAKLAR BENİM YERİME( İstanbul Arabesque Project)

Cumartesi, 17 ekim..Latif bir sonbahar günü..Sabah sabah bir telefon...Demirdöküm servisten.. Yeni bir kombi taktırmıştım çıktığım eve...Aletin üzerindeki barkotu okumamı istiyor telefondaki bayan.."Yarım saat sonra bir eleman gönderin, oraya gideyim..Ben anlamam o işten" dedim..ve hemen giyinip, eski evime gittim..Henüz boş...Eleman gelmiş, okudu, döndüm eve...İşler bekliyor du beni...Rutin şeyler...Ama sevmiyorum iş yapmayı...Sıkıntıyı azaltmak için, digitürkteki " new age" çalan kanalı bulayım da, müzik çalsın ben iş yaparken dedim..Tv yi açtım...Önce 18 de İz tv. Ayhan Sicimoğlu yine gezide...Geçtim...Habertürk'e bi göz atmak gerek...İyi ki açmışım...Bir grup görüntüde ve güzel bir şarkı, henüz başlıyor..entrümanlar girdi müziğe...Birden kulağıma hoş bir melodi gelince, çakıldım kaldım tv nin önünde...Dinlemeye başladım...Meğer ben bu şar- kıyı hiç dinlememişim...Ya da dinlediğim halde unutmuşum ...Arkasından reklam başladı..ara verdim tabii..Hemen notebook'un başına..Bi yazdım google'a..Çıktı zınk diye İbrahim Tatlıses... Aman Allah'ım...Bu güzel şey onunmuş...Ancak söyleyen başka, tarz başka...Bir yerde diyor ki: "..rock cowerlarıyla arabeske yeni bir tat katan grup..."... ..Bu grubu hiç tanımam etmem...İncele dim neyin nesi diye...İSTANBUL ARABESQUE PROJECT adı...Gerçekten rock havası var bu şarkıda ve güzel olmuş...Dinleyin, seveceksiniz.. Başka şarkıları da var video olarak, hepsi hoş... Gençler çalışıyor, canlarım benim..çok san'atçı çocuklarımız var..Destek olmak gerek..Bir cd leri varsa alacağım...Onlara başarılar diliyorum..Kalıcı olmalarını istiyorum.."Seni Tanrı bileee affet-me-ye-ceeeekkk...." diyor....Kime acaba?

13 Ekim 2009 Salı

ESKİŞEHİR

Şu Eskişehir için bir kerre daha yazayım, bitireceğim... Otobüsümüz,10 ekim pazar günü , sabah 8 de Fenerbahçe stadının önünden kalktı..Sakin bir yolculuktan sonra 13 gibi şehire girdik..Rehberimizi aldık bir yerden..Şaban Billur Bey..Daha ote le gitmeden gezmeye başladık..İlk önce Sazova-Bilim,Kültür,Sanat Parkına gittik..Koskocaman bir bölgeye yayılmış...Yılmaz Bey, şehir yakınındaki bakımsız bölgeleri değelendirmeyi çok iyi biliyor...Cennet gibi bir park yaratmış...5 yıl sonra, ağaçların daha da büyümüş hallerini sanki görür gibi dolaştım..İkinci hedefimiz,Cumhuriyet Tarihi Müzesi...Atatürk'ün kullandığı bazı eşyalar , üst katta camekanlarda sergileniyor...Onlara bakarken bir duygu karmaşası yaşadım sanki...Gözlerim doldu...Alt katta, Cumhuriyete hazırlık yıllarına ait fotoğraf tabloları..Çıkınca, Kurşunlu Külliyesi...Girişinde nikah dairesi var...Lületaşından çeşitli objeler sergilenmiş ...Lületa şı, magnezyum+silisyumdan ibaret bir madde..Nikotini çekermiş bu karışım..O nedenle pipolar yapılmış zamanında..İlk pipoyu da, Eskişehir'de 2 macar yapmış..Kurşunlu Camiinin kubbesi,adı üstünde kurşunla kaplı..1525 te FSM zamanında Melek Mustafa Paşa tarafından yapılmış.....Sonra Beyler Sokak'tan geçip Kadınlar Pazarına gittik...Eski şehirli kadınlar elemeği ürünlerini satıyorlar..Biraz alışveriş yaptıktan sonra da, Atlıhan'daki El Sanatları Çarşısını gezdik..Bina harika....Küçük dükkanlar çok sevimli.....Turistlerin Eskişehir'e maddi katkıları çok büyük...Esnaf da yatıp kalkıp Yılmaz Beye dua ediyormuş...Kimle konuşsak bunu dile getiriyordu..Bu gezilerin ardından otele geldik..Yemek faslına hiç girmedim..Canınız istemesin diye..Çünkü arada gittiğimiz "ÇİBÖREK" çinin nefaseti anlatılmazdı..5 adet, yanında ayran 9 lira... Ertesi sabah 8 de kahvaltı otelde, 9 da lobide buluşma ve otobüsümüz kapıda, bindik..Önce Cam Sanatları Müzesi...Görülmeye fazlasıyla değer bi yer..SonraKentpark...Hani şu plajın olduğu park..Yazın burada suya girenler, güneşlenenler çokmuş...Parktaki Rosa Luna adlı cafede güzel bir sütlü-şekersiz neskafe içiminden sonra Opera'ya gittik...fotoğrafından anlaşılıyor güzelliği.. Daha önceki belediye, burayı düğün salonu olarak düşünmüş ama Yılmaz Bey, opera-senfoni orkestrası-tiyatro üçlüğünü kurmanın daha iyi olacağını sezmiş ve ortaya harika bir yapı daha çıkmış...Bilet fiyatları Eskişehir'de neredeyse bedava...Hatta, varoşlara otobüs yollayıp, onları buraya getirtip, hiç ücretsiz, konser,tiyatro izlettirip geri götürdüğü de oluyormuş..Onlar da tatsın bu zevkleri diye..Bazen gece geç saatte biterse sanat olayları, bir telefon edip tramvayı buraya getirtiyor ve insanları şehre ulaştırıyormuş..Zaten uzak değil ama gene de onları rahat ettirmek için herşeyi düşünen bir insan Yılmaz Bey..Detaycı bir insan...Üşenmeden, sıkılmadan yapıyor ne yaparsa..Sonra "Haller Gençlik Merkezi"...Üniversiteliler çok ya burada...Üst katta 15-20 bilardo masası..Oynasınlar diye...Bilardo Cenneti..Kadıköyde 1 tane bile yok..Selami Beye duyurulur... Alt kat, fotoğrafta görülüyor..Burası eskiden "Hal" binasıymış..Ama nasıl güzel bir bina..Başkan, burayı da gençler için düzenlemiş..Şehrin ortasında mücevher gibi bi şey.. İdarecisi olan Müdür Bey, hep orada, ayakta...Geleni gideni karşılayıp bilgi veriyor..Yılmaz Bey, ekibini de kendine benzetmiş anlayacağınız..Bizlere birer dosyakağıdı verdi..Duygularımızı yazdık, Başkana iletecek..Ne derler, "Marifet, iltifata tâbidir"...Başkanın artık karnı tok her ilti fata ama biz gene de yazdık..Şehirde dolaşan tramvay tesisatına gelince....5 yıl ödemesiz kredinin ilk 2 yılında, tramvay kendi masrafını çıkarmış bile..Dedim ya, zaten hesap-kitap adamı Baş kan...İşini iyi biliyor..Gruptan biri dedi ki: "Yılmaz Bey, yememiş ve yedirmemiş"...Herhalde doğrusu bu işin..Bir de Kalabak Suyu var..Bunu da Yılmaz Bey halletmiş..Kendi suyumuzu kullanalım, hem de satıp para kazanalım demiş... İşte böyle...Selçuklularda bir uç şehir, Osmanlı'da kuruluş şehri olan bu yer, Sayın Yılmaz Büyükerşen'le, tarihinin parlak günlerine geri dönüyor...Ne mutlu Eskişehirlilere...

12 Ekim 2009 Pazartesi

YILMAZ BÜYÜKERŞEN

Bir öğrencime şöyle demiştim birgün, iyi hatırlıyorum.." Hayalleri olmalı insanların..Olmazsa eğer, istediklerine kavuşamaz."...Bu fikire, cân-ı gönülden inanan bir insanım...İşte iki gündür gördüklerim, yaşadıklarım, bu fikrimin ne kadar doğru olduğunu, bana bir kerre daha gösterdi.. Yılmaz Büyükerşen, kelimenin tam anlamıyla inanılmaz bir iş kotarmış....Aklına, fikrine, ellerine, gönlüne sağlık.. İki senedir duyuyordum..ama hafife alıyordum doğrusu..Herkesin abarttığını düşünüp, duymaz dan geliyordum..Eskişehir gezisi fırsatı çıkınca, bu sefer artık " gitmeli diye düşündüm..Gittim, gördüm, şaşırdım-hayran kaldım ve yurdumda iyi şeyler de oluyormuş dedim..Yılmaz Bey, sadece Eskişehir'in değil, Türkiye'nin de gururu bir insan...Gerçekten acaip bir durum var ortada...Alışmışız biz, baştakilerin çalışır görünüp hiçbirşey yapmamalarına...Kaldırım söküp yenilemekten başka bir icraatta bulunmamalarına...Ama işte, böyle de bir kişi çıkıyor ve inanılmaz işler yapıyor....Bu bir gerçek.. Yılmaz Bey, Eskişehir'de doğmuş...Nasıl bir çocukluk geçirmiş, bilmiyorum tabii..Ama eminim hayal kuran bir çocuktu...Çünkü bu işleri yapabilen bir insanın hayal dünyası çok zengin, çok geniş demektir..Çünkü hayal etmeyen insan, arzularını da gerçekleştiremez..İkincisi: Yılmaz Bey, iktisat-işletme okumuş..Ama aynı zamanda heykeltraş...Yani, bu da hayale dayanan bir yetenek...Yapacağınız figürün "ne" ve "nasıl" olacağını bilmezseniz, ortaya hiçbirşey çıkaramaz sınız ki...Hem hesap-kitap adamı, hem de yaratıcılık vasfına sahip....Aslında bu açılardan bakıldığında, Yılmaz Bey'in Eskişehir'i bu hale getirebilmesi olağan bile görülebilir.....Ancak, tarih içinde, birçok iyi özelliğe sahip nice kişilerin, hiçbir güzel iş yapamadan çekip gittiklerini de çok görmüşüzdür..Dolayısiyle Yılmaz Bey'i olağanüstü bir kişi diye tanımlamamız, hiç garip olmayacaktır... Bu olağanüstü kişinin yarattığı şehri anlatmayı bundan sonraki yazıya bırakıyorum...Eskişehir- lileri kıskanmamak elde değil...Yılmaz Bey, zaten dünya güzeli bir şehir olan İstanbul'a Belediye Başkanı olsaydı neler olurdu, onu düşündüm biran..Ve içim gitti...Daha pekçok yıllar, sağlık ve sıhhat içinde yaşasın, Eskişehir'de henüz bitiremediklerini de yapsın diye dua etmekten başka birşey gelmiyor elimizden...Berhudar ol Sayın Başkan...

9 Ekim 2009 Cuma

BEYLERBEYİ

Kandilli'li iki arkadaşımla birlikte, geçtiğimiz salı günü Beylerbeyi gezisi yaptık...Ne güzel bir yer-dir bu semt..Emel'in dediğine göre, "Çengelköy'ün zerzavatı, Beylerbey'in teşrifatı, Kuzguncuk'un haşaratı.."..çok meşhurmuş....Süheyl Hocamız anlatırdı:....Yandan çarklı o eski Şirket-i Hayriye vapurları, Beylerbeyine yanaştı mı, bir türlü ayrılmak bilmezmiş iskelesinden...Neden? Oranın sakinleri, vapura binerken, brbirlerine yol verirlermiş, siz önden buyrun, yok siz önden buyrun diye....Kibar ve centilmen insanlarmış hepsi çünkü...Şimdiki İstanbul ahalisi gibi, bir araca biner- ken, sıra kapmak telaşında değillermiş ...Zaten, bu sırf "telaş" tan kaynaklanmıyor...Sadece gör gü meselesi....Şehir adab-ı muaşeretinden, kim haberdar şimdilerde? Çok az...İstanbul artık büyük bir köydür bence...Gelenleri eğiteceğimize, biz onlara benzemeye başladık..O da ayrı bir konu..Neyse... Polisevi'nin restoran kısmı var...Hep bilirim de, gitmek kısmet olmamıştı..Bu defa bunu gerçekleş tirip, yemek yiyebildik..Yanında da güzel bir şarap...Hoş saatler geçirdik..Anılarımızı tazeledik.. Henüz, Bodrum'lardan dönmeyen arkadaşlarımızın kulaklarını çınlattık..Bu gezileri daha sıkça yapmaya, birgün de sevgili okulumuzun içindeki Borsa Lokantasına gitmeye karar verdik..Tabii bol bol fotoğraf da çektik.. Gidip gelirken bindiğimiz otobüs, öyle yerlerden geçti ki, şaşırmadım desem yalan olur...Tepeler evlerle dolmuş ve biz bunları yeni görüyoruz..İstanbul'un bu kadar genişlemiş oluşuna sevinelim mi, üzülelim mi, bilemedim..Hoş, her ikisi de kimin umurunda...Üzülmek, aslında akla daha yakın ama, bu da, hukuktaki her doktrin gibi, tartışmalı bir konu tabii ... Beylerbeyi'ne gidip de Yahya Kemal'in İstanbul'a dair şiirlerini anımsamamak olası mı? Yazalım.. Aziz İstanbul Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul, / Görmedim gezmediğim sevmediğim hiçbir yer, / Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul, / Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.... Bir de Hayyam'dan gelsin.. Her sabah yeni bir gün doğarken, / Bir gün de eksilir ömürden, / Her şafak, bir hırsız gibidir, / Elinde bir fenerle gelen... Ömrünüz uzuuun olsun canlarım...

4 Ekim 2009 Pazar

ESKİŞEHİR

Bilmiyorum ama herhalde duyan çoktur Eskişehir'i...Bu kentin, nasıl şekil, görüntü, ruh değiştir- diğini...Henüz görmedim..Ama çok dinledim..Gidenler anlattı..Hele sevgili Zeynep..avukat arkada şım...Onlar trenle gitmişlerdi geçen yıl..Kısmet olursa, ben de 10 ekim cumartesi, otobüsle gide- ceğim..Bir turla...Ve Hülya arkadaşımla... Seyahatlerde, insanın kafa dengi arkadaşla gezmesi iyi hoş da, bir de o zamana kadar çok iyi ta- nıdığını sandığın bir arkadaş, yola çıkınca, sanki huy değiştiriyor, bambaşka bir insan oluyor.. Atasözleri boşa denmemiş zamanında..Bir insanı iyi tanımak istiyorsan yolculuk yap onunla diye.. Başıma geldi benim..Son verdim arkadaşlığa o kişiyle..Hülya da böyle çıkar mı? demiyorum...Kas tım o değil..Allah korusun...İyi geçecek, şüphem yok bu konuda zaten.. Hülya arkadaşımı testler den geçirmişim ben..Dert değil..Eskişehir'i anlatmayı da dönüşe bırakıyorum....O kenti, gece ka- ranlığındaki müthiş soğuklarıyla anımsarım hep...Kafamdaki görüntü, bu sefer değişecek sanıyo rum...Soğuk aynı soğuktur ama şehir, içine adım attığınız ilk anda sizi sarıp sarmalıyorsa, orayı seversiniz ...Bu garip birşey..bir duygu..Bazı şehirler vardır ki, ısınamazsınız bir türlü..Neyi size antipatik gelmiştir, bilemezsiniz...Çünkü onlar da canlıdırlar bence..Yaşarlar.. Soluk alıp verirler..Terlerler, üşürler...Bunalırlar..Sevinç duyarlar...Zaman gelir ağlarlar...Aynı insanlar gibi...Bir de en önemlisi, başındaki kişi tabii....O kişi, o kenti severek ele alıyorsa, güller açar sanki...Yok, bir iş gibi kabul ediyorsa, yandı o kent..Bir türlü coşmaz, coşturmaz..Yılmaz Bey, Eskişehir'i seviyor....Bu denli güzelleşmesi ondan...Ne mutlu Eskişehir'e ve orada yaşayanla ra...

Menekşelendi Sular

Güzel bir ekim sabahında, güne henüz yeni başlamışken, bu kadar güzel bir şarkı dinlemek, insanı nasıl mutlu ediyor, anlatamam.... "Yaşamdan Dakikalar" da bu sabah,( birkaç gün öncesinden de haberim olan sanatçı) Sema, Menekşelendi Sular şarkısını söyledi...Güzeldi tek kelimeyle..Değişik..Bu şarkıyı başkalarından da çok dinledim..Bu başka bir tat..Hoş..."..Dikensiz güüülll ol-maz-mışşş.." Hatırladınız mı?.. Şarkıdan epey sonra, Haşmet'e takıldı arkadaşları..Geçtiğimiz hafta ne yaptın? diye..O da, gidip gelmekten, İstanbul'da sergi-konser gerçekleştiremediğini söyledi...Ve şarkıda dile getirilen bu menekşelenme durumuna Caddebostan sahilinde nasıl tanık olduğunu anlattı....Bir anda "ahh" dedim..Bu Haşmet benden çok yaşayacak kesin...Eylül sonu günlerinde, küçük kızımla Gizli Bahçe dönüşü sahil yolundan gelirken Bostancıya doğru..Aman Allahım..O ne güzellikti denizdeki. Adaların ötesi...Gök pespembe....Bebek pembesi....Deniz, nasıl bir mavi..Paletlerde yok...Bebek mavisi...Ve ikisinin tam birleştiği çizgi, menekşe rengi....Flu bir renk cümbüşü...Yolun kenarında durup uzun uzun seyre dalmak isteyeceğiniz bir görüntü..Ömre bedel bir durumdu..Haşmet haklı yani... Bunlar kadar güzel sohbet eden başka bir grup yok mu? Vardı diyeceğim..Daha genç 3 kişi idiler...Onlar da şiirden, şarkıdan, güzel şeylerden bahsediyorlardı..Ama şimdi yoklar...Ne kadar yazık oldu..."Meksika Sınırı" yok artık..İsmail Kılıçarslan'ın yerine gelen kişiye tahammül bile edemedim bu hafta ve kapadım..Bitti benim için bu program.. Sema, programda güzel bir tango da söyledi.."Mazi kalbimde yaradır"....Şarkı güzeldi ama di- leğim, yaraların az olması...İyi pazarlar herkese..