30 Haziran 2009 Salı
ŞİLE
Bu sabah 9.30 da buluştuk dört arkadaş...ve Şile'ye gittik...Gidiş yolunda "Çayırbaşı" mevkiinde
bir köy fırını vardı, orada durup taze ekmekler aldık...(..ler) e dikkat..Yani 1 tane değil..Pekçok..
Türk'ün gözü ekmektedir ya...Aynen öyle..Akşama eve de getirmek üzre...Resim hocamız Bayan
Şevkiye, bize yaz yemekleri hazırlamıştı...Sabah olduğu için önce çay sofrası...Sonra o güzel ye
mekler....Ama benim için işin en güzel tarafı, yolculuğun kendisiydi....1 saatlik bir yol....Döne döne
gidilen, kıvrımlı, bol ağaçlı, sanki bir ağaç tünelinde imişçesine gidilen bir yoldu bu... Sağlı sollu
ormanlık yolda giderken arabanın radyosu, Alaturka kanalına ayarlı olduğu için, birbirinden gü
zel şarkılar çalıyordu...Doğal olarak biz de , bet sesimizle katılıp şarkıları katlediyorduk..Ama ol
sun...Zevkliydi...Şoför koltuğunda oturan arkadaşımız sevgili Hülya da, buraların, fî tarihinde
kendi sülalesine ait ormanlar olduğunu, babaannesinin, bu kadar çok toprağın sahibi olmaktan
sıkılıp, bir kısmını köylülere bağışladığını filan anlatmıştı....O, Ah babaanne ah..diye hayıflanırken
biz de Ahmet Özhan'a eşlik edip "Ruya gibi uçan yıllaaaar..." diye olanca sesimizle şarkı söylüyor
duk ki, Ahmet kardeşimizin sesi birden gitti....Radyodan çıt çıkmaz oldu...Bu yolda çekmezmiş
radyo...Ne telefon, ne radyo..Çünkü yeşil bir tüneldi..Ağaçlar örtmüştü yolu...10 dakika gerekti
sesin tekrar duyulması için...Öyle de oldu...Neyse !..Varacağımız koy, İmrenli Koyu idi...Şile'ye
15-20 dakika uzaklıkta bir koy burası....Cennet gibi bir yer....Hava limonata gibi...Yayıldık her
tarafa...Püfür püfür bir rüzgar...Omuzlarımıza şallar hazırlanmış, üşürüz diye...Gerçekten de
biraz sonra üşüdük...İnanılacak gibi değil...İstanbul içinde böyle bir yer olabileceğini düşünemi
yor insan...Denize girenleri tepeden seyrettik....Su, durgun bir gölü andırıyordu...Güzel saatler
geçirdik...Sohbet güzeldi....Evsahibinin " Kalın..Yarın da Ağva'ya gideriz" teklifine olumlu cevap
veremedik...Ama bu geziyi yapmaya kesin kararlı olduğumuz belli...En yakın zamanda ger
çekleştireceğiz Ağva'yı...Akşam 18 olunca kalktık ve 1 saat 15 dakikada Bostancı'ya döndük...
Durmadan tıkındığımız için, eve gidince, iş dönüşü bize uğrayan kızımın yemek teklifine " olmaz
gelemem" demek istediysem de, diyemedim...10 gündür Bodrum'da idi..Birbirimizi özlemiştik..
İki kızımı alıp Ramiz'e gittim ve yemeden oturdum...Sigara da yok tabii...Bol bol sohbet sonrası
gece 22.30 da tekrar laptopumun başındayım.....Yarın, önemli eşyalarımı kendim paketlemek
için herşeyi elden geçireceğim..İşim çok yani..Şimdilik iyi geceler herkese...
29 Haziran 2009 Pazartesi
29 Haziran / P.tesi
Bugün, iyi değerlendirmem gereken bir gündü..Saat 16.28...Eve yeni geldik..Sıcaktan perişan bir
haldeyiz...Carrefour'a gittik kızımla..Alınması gereken tavan lambaları, banyo gereçleri filan...
Bol ışık gerekiyor kızıma....O nedenle, uzun 4 lü tavan lambası aldık, şu yürüyenlerden...Oraya buraya dönebilenlerden....Girişe ve çalışma odasına....Şimdi de, elektrikçi çağırıp onları taktır mam lazım...Yarın, perşembe ve cuma doluyum...Tek kalan çarşamba da evde uğraşmak istiyo
rum kitap yığınıyla...Pazar günü artık taşınacağım....Umarım diyorum...Yorum yapamıyorum başka....Çünkü belli olmaz...Ben de aciz kaldım artık durumlar karşısında....Olmuyor istediklerim.
Bugün caddeler boş ama nedense Carrefour yine de kalabalıktı.. Herkes tatile gitmiş ama gitmeyenler, yetiyor gene de İstanbul'a....Sıcakta dolaşmak, güneşin altında..Ne kötü yaa...Evden
çıkmak, akıl işi değil...Zoraki çıkılıyor işte...Sabah gazetede okudum, tasarruflu ampuller daha çok radyasyon yayıyor diye..Yine de aldık...Bile bile...Nedeni, elektrikte tasarruf....Yan etkili ilaç
lar gibi, buna da razı oluyorsunuz sonunda....Teknolojinin ilerlemesi de bu kadar oluyor, ola ola...
Bunları yazıyorum ya, bir yandan da elektrikçi arıyorum piyasada..Yok yok..Hiçbiri yok...Bu
adamların ne çok işleri oluyor ki yerlerinde bulunmuyorlar..Bi de para kazanamıyoruz diye ağ
larlar...Sabahtan akşama kadar yoklar..Dükkanda bi çocuk..telefona bakıyor...ustam yok,işte..
daha gelmedi,diyor....yalnız biri değil, hepsi böyle...Zamanında keşke elektrik, sıhhi tesisat,bada
na boya kurslarına gitseymişim de kimseye muhtaç olmasaymışım..Valla bıktım bu ustaların
peşinde koşmaktan, 5 aydan beri...İnlettiler beni....Sanki bedava yapıyorlar.... / Ben tam
bunları yazarken, dükkanına gelen usta, çırağından, ikide bir aradığımı öğrenince telefon etti..
17.30 için sözleştik...eve gittim..Geldi, hepsini yaptı..Ve hayret, bu sefer az bi para istedi, 30 tl..
Şimdi yeni geldim, saat 19.30 olmuş....Şimdi, Bodrum dönüşü, yolda olan kızımı arayıp,
nerede olduklarını sormak için, bu akşamlık bu kadar diyorum..By..
28 Haziran 2009 Pazar
MEKSİKA SINIRI
Pazar sabahı, 9 da gözümü açtım..yani bugün...uyuyup kalmaktan korkuyorum, çünkü "Yaşam
dan Dakikalar" ı kaçırmamam lazım.....İlk işim gazetelere bakmak...Uğraşıyorum ama bi türlü internete giremiyorum...Tv yi açayım bari dediğim anda, durumu kavradım..Çünkü onu da açamadım...Elektrik yok..Kaç gündür, apartmanın kapısında bi kağıt asılmış...28 haziranda tüm sokakta elektrik olmayacağı yazılı....Bugünmüş demek ki dedim..ve kara kara düşünmeye başladım..Şimdi ne yapacağım diye..Hemen giyinip, doooğru kızımın evine..Zaten yoklar, tatilde
ler...Gittim ve açtım ATV yi..Başlamış tabii..Sonuna kadar zevkle izledim..Sonra kanalları dolaş
maya başladım...Digitürkte, 38.kanalda ÜLKE TV var...Daha önce de rastlamış, beğenmiştim..
Bugün sindire sindire izledim...O kadar güzel konularda sohbet ediyorlar ki bayıldım yine..Bunlar
kim?..Kısaca bahsedeyim..Programın adı Meksika Sınırı...3 kişi konuşuyor...Bu 3 kişiyi daha önce
den hiç tanımıyordum doğrusu... 73-74-76 doğumlu 3 pırıl pırıl genç...Hepsinin kitap yazmışlığı
var..Boynumun borcudur bunları okumak artık..Selahattin Yusuf, Tarık Tufan ve İsmail Kılıçars
lan....Kültürlü, okuyan,yazan,düşünen,yargılayan,sentez yapan 3 genç...Şiire de tutkunlar...
Google'da arayın, siz de bulun onları...Cuma günleri 23 te asıl program..Ben, nedense ikinci defadır ki, pazar günü rastlıyorum onlara..Hafta içinde tv izlemediğimden olacak...Konuşma boyunca pekçok şeyden bahsettiler de, 2 de kitap önerdiler..Tarık : Wilhelm Weisenichedel'in
Felsefenin Arka Merdiveni ( Yeni başlayacaklar için başucu kitabı niteliğinde dedi) ve İsmail
de Witold Gombrowicz'in Pornografi adlı kitaplarını okuyun dediler.. Programın sonuna doğru Lütfü Akad'ın "Vesikalı Yarim" filminden bir bölüm verdiler ..İzzet Günay ile Türkan Şoray oynuyorlar bu filmde....İzzet, belli ki birini yaralamış,aranıyor, hapse girecek..Ayrılmaları gerekiyor..çünkü o hapisteyken. Türkan, vesikalı işine devam edecek..Konuşuyorlar...İzzet diyor ki, yani Halil.."Sen böyle varken, içerde bi şey olmaz bana"...Sabiha da diyor ki Halil'e:
"Çok eskiden rastlaşacaktık."....Bu sözlerin yorumlarını yaparken 3 genç de çok duygulandılar,
Yusuf'un gözleri yaşardı ve konuşamadı...Ne kadar duygusal bu gençler...
Bir ara Hüseyin Altınsoy'dan " İyi günler ilerde anneanne" diye bir şiir okudu İsmail...Ona da
bayıldım...Hiç duymadığım şeyler bunlar..O nedenle ilginç geldi..Siz de bu programı, bir kere
olsun izleyin derim ben..Benden söylemesi...
27 Haziran 2009 Cumartesi
SEZEN AKSU
Saat 17.10 du, Kahve Dünyası'ndaydım...Biraz sonra Tülin geldi...Dışarıda yer kalmamış, içeride
oturduk..İyi de oldu..Hava sıcak, içersi serin..Klimalar çalışıyor...Yedik,içtik,sohbet ettik..Sonra
aynı yerden oturmaktan bıktığımız için kalktık ve Saray'a gittik...20.30 a kadar...Geleni geçeni
seyrederek, sanki bir Paris kafe'sinde oturur gibi....Akşam çökmeye başlamadan, evli evine de
dik, çıktık....D&R' a gidip Sezen'in çok övülen en yeni CD sini almak istedim...Yürüdük...Remzi
Kitabevi vardı yolumuzun üstünde..Orda da varmış..Aldım geldim eve..Şimdi dinliyorum...Niye
insanların zevkleri hep farklıdır?...Güzel, güzel olma vasfını nasıl elde eder? Bilmiyorum...Tüm
şarkılar aynı terane...Şu çok methedilen "Pardon" mesela...Pardon ama, ben hiç beğenmedim...
Ne kadar abarttılar yaa...Valla ben bundan güzelini yaparım..40 yıllık Sezen, yapa yapa bunca yıl sonra, bunu mu üretmiş?...Bi de, bana garip gelen düzenlemeler...Sevimsiz, soğuk..Uyuz...Hiç
beğenmedim...CD yi aldığıma da pişman oldum doğrusu...Genç birinin eli değmiş ve şarkılar,
buz gibi olmuş..."Lal" örneğin..Ne kadar hoştu ..Ama tüm güzelliği gitmiş sahibinin sesinde...Yine
de Lal, Sorma, Kaçak..Fena değiller..Dinlenebilir...Daha sonuna gelmedim...Ama tümünün aynı
özellikleri taşıdığı belli...İçki içiyor olsam acaba güzel gelir miydi, bilmem?...
BİR AMAZON GİBİ YAŞAMAK
Geçen gün bir arkadaşım, canım hiç çalışmak istemiyor artık, dedi...1 Temmuzda tatile gideceği
için, şimdiden havasına girmiş, içi kaynıyor...Haklı tabii...Hele tv'de filan, tatil yerlerindeki coşkuyu görmek, insanı bayağı geriyor, neden ben burdayım diye...Herkes, birşeylerden dolayı
bağımlı yaşamakta..Yani, her istediği an çekip gidemiyor...O "gidebilmek" var ya, o gidebilmek..
Bence insanın yaşayabileceği en güzel duygu..Özgürlük duygusu....Mesela, denizde , açıklarda
yüzebilmek de, bu duyguyu, biraz yaşatıyordur kesinlikle..Ama ben bilmiyorum bunu...Çok ister
dim, çook...Derinlere kadar gidip, yanımda kimse yokken yüzebilmeyi...Paraşütle atlamak da öyledir herhalde...Kasap Muharrem benim, askerliğini komando olarak yapmış..Geçenlerde anlat
mıştı...2 defa atlamış..Püf noktaları var..Usulüne uygun kullanılmazsa, paraşüt açılırken o ipler, insanı kesebilir veya vücuduna dolanabilirmiş...Çok zor yani...Ben işte, derinlerde yüzebilen, para
şütle atlayabilen, bungie jumping yapabilen, azgın sularda tekneyle dolaşabilen vs..cesur yürek
bir amazon olmayı çok isterdim doğrusu..Korkusuz, cesur....Nerdeeee..Tam tersi olmuşum...Yuh
olsun bana...Kızıyorum kendime çok..Ama çarem yok..Yeniden dünyaya gelirsem, kesin böyle
biri olmalıyım..Seçme hakkı veriliyorsa, dönebiliyorsam buraya, öyle biri olarak geleceğim...
Çervremdekileri de cesur, gözüpek kişilerden seçeceğim ki, hayat yaşanmaya değer olsun..
Böyle uyuz uyuz yaşamaya, yaşamak mı denir be?... ( saat 12.45 )
26 Haziran 2009 Cuma
OLGA FOUZ SOTO
Bu bir isim..İspanyol genç bi bayan...Kızımın arkadaşı....Uzun yıllardır Türkiye'de yaşıyorlar sev
gilisiyle...Ve yakında (Ağustos sonunda) evlenecekler...Olga, emlakçılık yapıyor...Cihangir'de eski
evleri alıp restore ettiriyor ve satıyor...Spor salonunda tanıştılar kızımla ve iyi anlaşıyorlar..De
vamlı ispanyolca konuşmaları, kızım açısından avantaj tabii..Müstakbel eşi Alan, bir sap'çı..Dur
duğu yerde duramayan bi insan..Dünyayı dolaşıyor..3 ay burda, 5 ay Çin'de...Heryerde...İstan
bul'daki evleri merkez...Dönüp dolaşıp buraya geliyor Alan, bir süreliğine...Sonra yine gidiyor..
Zor bi hayat...İşte bu iki genç insan evlenecekler..Uzun zamandır hazırlık yapıyorlar..Düğün
İstanbul'da olacak..Misafirler İspanya'dan ve İrlanda'dan gelecekler..Otelde ağırlanacaklar..Dü
ğün de Sait Halim Paşa Yalısında gerçekleşecek..Kızım, bir şirket gibi, Olga'nın her işiyle ilgileni
yor..Düğün öncesi kilisedeki nikah için mesela, bugün Saint-Antoine'a gittiler..Papazla görüşme,
çalınacak parçalar, 2 şarkıyı okuyacak tenorun bulunması...Kuaför, makyöz, dj, ışıkçılar, maytap
lar, yemek listesi, pasta ve müzikler..aklınıza ne geliyorsa...Bu düğünden sonra kızımla birlikte
bir organizasyon şirketi kurmayı bile konuşmuşlar...Yapabiliriz, neden olmasın diye...Nikahtan
sonra, kiralanacak arabalarla onca misafir Kabataş'a getirilecek ve tekneyle 1 saat dolaştıktan
sonra Sait Halim Paşa'nın iskelesine yanaşacaklar...Denizden salona gelecekler...Güzel bir
program tabii..Gelin hanım şimdiden heyecan içinde..Onu yatıştırmak, paniğini gidermek de
kızıma düşüyor...Olga'nın anne-babası, geçen ay işleri kontrole gelmişlerdi İstanbul'a...Kızlarının
yanında böyle işbilir,becerikli bir yardımcı olduğunu görünce çok rahatlamış bir halde döndüler
Madrit'e...Kolay değil..Yabancı bir ülkede, bu işleri kolaylıkla halledebilmek...Ama Dilara bir
numara..Onu asla yalnız bırakmaz...Şarkıları bulup listeyi yapmak de ona ait...Arkadaş hatırına işte herşey...Umarım tüm program Olga'nın istediği gibi gerçekleşir...Darısı, evlenmek isteyenle
rin başına... ( saat 23.15)
MICHAEL JACKSON
Sabah gazetelerine bi göz atayım dedim...Pişman oldum..Ölmüş adam..İnanamıyorum...Bu yaşta,
bu kadar para sahibi iken insanın ölmesi ne acı...Yaa, saçmalıyor muyum ben? Ölmekle bunların
bi ilgisi mi var? Hem belki ölmek iyi bir şeydir, ne bileyim..Off, geçelim bu konuyu..Ölmüş işte...Tüm canlılar gibi...
Yaz geldi mi herkes bi taraflara dağılıyor ya, hiç hoşuma gitmiyor...Buharlaşıyorlar sanki..ara ki bulasın bi arkadaşını...Kızımın doğum günü 7 Temmuz mesela..Zavallı yavrum, doğum günlerini
aileyle birlikte geçirmeye alıştı artık..Çünkü hiç arkadaş kalmıyor bu sıcaklarda..Eskiden bir-iki yıl, mayısta yapmayı denedi ama zevk almadı...Yalan oluyor diye...Bu yıl ona dedim ki, "Bak, bi
değişiklik olacak..Yeni bir evde kutlayacağız doğumgününü".. "Sen bu söylediğine inanıyor musun anne.." diye sordu..evet dedim ama çocuk haklı mı ne? 7 temmuza gidebilecek miyiz acaba yeni eve? Umarım gideriz...Biraz hızlanmam lazım..Adamları sıkıştırmadan olmuyor..
Amma oyaladılar beni...Taşınacağız diye 10 gün önce klimamı naklettirdim ( tam 350 lira aldılar
haberiniz olsun.. yenisini taktırsam daha iyi olurmuş) şimdi bu sıcaklarda, eski evimde klimasız
kaldım...Gece pencereyi açık bırakmak zorunda kalıyorum, hırsız girecek diye de ödüm kopuyor.
Şu iş bitse de, ben de bi Bozcaada yapsam artık...Ağustosa kalırsa, festivale denk gelirim belki,
iyi olur...Bağbozumunu orada yaşamak...Ne hoş...Sevgili dostlar da olunca hele..Değme gitsin
keyfime...Sarı noktayı filan ancak böyle unutabilirim herhalde...Boş kaldıkça aklıma geliyor,fena oluyorum.....
Bir blogda okuduğum şu sözler, çok hoşuma gitti..Yazıp çıkayım kahvaltı etmek için..
Birinin izinden yürünürse, onu geçmek mümkün değildir...
Ve şu:
Hayatta ya tozu dumana katarsın, ya da tozu dumanı yutarsın...
" Katan" lardan olmak dileğiyle...
25 Haziran 2009 Perşembe
HAYAT ! BENİ NEDEN YORUYORSUN ?
Serdar Ortaç'ındı sanırım bu şarkı...Sözlerini garipsemiştim ilk duyduğumda...Ama haklıymış, kim yazdıysa...Yoruyor hayat insanı...Bazen pes ediyor insan...Tamam, buraya kadarmış diyorum..Sonra bir bakıyorum, hiç de öyle değil..Yaşanacak güzel günler var galiba önümde diyorum....Böyle geçen günler, sona yaklaştırıyor beni, hissediyorum..Ama anlamazlıktan geliyorum....Hani "..mış gibi yapmak" diye birşey var ya...Ben de öyle yapıyorum ...Bu arada
can sıkıntısından olacak, kimilerinin kalbini kırıyorsam affola..Bugünlerde hiç keyfim yok arkadaş
lar...Zaten şu yaz mevsimini sevmiyorum asla...Düşünce diye bir şey kalmıyor kafamda..Yanlış
işler yapıyorum....Ben bende değilim anlayacağınız...Sarı Nokta beni fena çarptı...Kendime gel
mem zaman alacak...İnsan herşeye alışıyor..Birgün belki buna da alışacağım..O zamana kadar
özürler dilerim saçmalıklarımdan dolayı..iyi geceler..
24 Haziran 2009 Çarşamba
GÜMÜŞLÜK
12 Haziran'dı sanırım...Birgün önceden Turgutreis'e gelip, sahilde bizi bulan Macide, ertesi gün
Yalıkavak'a dönecekti...O gün, Meteoroloji'de denize girip bol bol güneşlenmiştik...Akşamına da
geçmiş yıllardan, okul anılarımızdan bahsederek gece yarısına kadar konuşmuş,sohbet etmiştik..
Cuma günü Macide " Yalıkavak'a dönerken sizi Gümüşlük sapağında bırakayım" deyince, teklifi
ne balıklama atladık tabii..Ben, malum hiç görmedim oraları..."Şehirden indim köye " gibi oldum..
Neyse..Sarı sıcak bir gün...Tam yol ayrımında indik, küçük hafif bir yokuştan yürüyüp deniz kıyı
sına geldik...Aman Allahım, o da ne...İtalya mübarek...Bu kadar şirin, tatlı bir yer olabileceğini düşünemezdim doğrusu...Bir süre, bir sağa, bir sola yürüdük...Tavşan Adasına, o ipincecik
var-yok arası toprak-kum yolcuktan geçenleri seyrettik..Sonra, sağ tarafta, uçta, restoranların bitiminde, 3-4 basamakla çıkılan bir kafe bulduk..Batı...İnanılmaz bir yer..Önce garipsedim..
Tahta masalar ama herbiri ayrı havada....Birbiriyle uyumsuz....Kafeyi örten kocaman bir incir ağacı, acaip bir şey...Nasıl budanmışsa zamanında, aynen bir şemsiye gibi olmuş..Alçacık..Altında
oturduk...Bitkiler,çiçekler...yer yamuk-yumuk...Bir hamak, makrame bir salıncak..Kitch mi kitch
bir yer..Ancaaak...Etrafta hiç ses yok...Sadece, müzik çalıyor...Hoş bir müzik..Caz mı, New Age
mi, anlayamadım..İkimizin de çok hoşuna gitmiş olacak ki, suskun, hayran,şaşırmış bir halde
etrafa bakakaldık...Tam 1 saat geçmiş...Konuşmadan...Nedeeen sonra kendimize geldik ve "Ne
güzelmiş burası" demeye başladık..1-2 fotoğraf çektik...Orda 2 saat boyunca yaşadığımız şey, tam da bugün Haşmet'in anlattığı gibi, yaz ikindilerinin o tılsımlı dinginliğiydi...Ruhumuzun yı
kanıp arındığını hissettim..Bıraksalar, o kuytu bahçede bir ömür yaşanırdı...Önünde, balıkçı
kayıkları, ağlar, hemen karşıda,ama şuracıkta diyebileceğiniz uzaklıkta bir ada, koyda dinlenme
ye çekilmiş tekneler....Hele o sessizlik....Gümüşlük bir harika...Neden şimdiye kadar görmemişim
Demek ki, daha hiç görmediğim böyle nice yer vardır bir yerlerde...Keşfetmek lazım...Bunun
için de zaman ve para lazım der demez gerçeklere dönüveriyorum ya...Hayır, dönmeyeyim..
Aklım ve ruhum Gümüşlük'te kalsın...
20 Haziran 2009 Cumartesi
HASAN ABİ
Düşündüğüm çıktı..Anlamıştım zaten..Hasan Abim böyle yapmazdı..Ben, "Selçuk'tan geçeceğim"
diyeceğim de, o gelmeyecek..Olası değil bu...Dünya yıkılsa gelirdi..Bir şey hariç..Sağlık..Evet..
Sevgili Hasan Abimiz, ne yazık ki 2 aydır hastanede yatıyormuş...Bu sabah, defterden ev telefo
nunu bulunca aradım..Yabancı bir ses, durumu anlattı..Ne kadar üzüldüğümü, kelimelere döke
mem....Ameliyat olmuş barsaklarından....Şimdi tıp çok ileri...İyileşmesi gerek...Daha yazacağı çok
şey vardır eminim...
Hasan Abim, sofidir..Manevi tarafı kuvvetli bir insandır...İradesi güçlüdür...Bu hastalığı yenmesi
gerek diye düşünüyorum...Yeter ki kendini bırakmasın..İnsanın havlu attığı zamanlar vardır ya,
öyle olmasın istiyorum...Uğraşsın istiyorum..İki güzel evladı var, topluma yararlı...Emrah Gök
soy ve Oruç Emre Göksoy...Pırıl pırıl, sanatçı çocuklar....Anneleri Eczacı ve çok sevdiğim bir arkadaşım Vildan...Allah'ım, sen onlara bağışla Hasan Kulunu...Bugün dualarınızı eksik etmeyin
arkadaşlar...
19 Haziran 2009 Cuma
IVIR ZIVIR
Bugün öğlende iyi sıcak vardı doğrusu..Güneşin altında hızlı hızlı yürüyünce, insan ıslak bir hal alı
yor...Kombinin şarteri için çağırdığım servis elemanı, İgdaş'ın sarı kağıdını istedi,ara tara yok..
Koştum eve..Evde de yok..O sırada telefon..Usta diyor ki, sarı kağıt burda..hemen döndüm yeni
eve...İş bitince tekrar eski eve..Tabii hemen banyoya..Akşam üstü ise, Tülin'le Kahve Dünyasına
gittik, bir kahve içimi sohbetine..2 saatte donduk..Öylesine soğuktu orası..Aynı gün içinde oluyor
bunlar...Havaya şaşırmamak elde değil yani....
Bodrum'a giderken, otobüste okumak için, yanıma Hande Altaylı'nın "Maraz" ını aldım..Gece, başüstü lambasını yakıp okumaya çalıştım..Bir süre sonra,ön ve arka koltuktakiler "öff, şu ışık"
deyince kapattım tabii..Uyumak istiyorlardı...Ben, sabaha kadar hiç uyuyamadım ama..Neyse..
İnce bir romandı..Orda burda okuyarak bitirdim..Fena değil...Çok klişe bir romandı..Dönüşte,
elim-gözüm boş kalmasın diye, Turgutreis'teki açıkhava kitapçısında, uzun zamandır almak is
tediğim "Zar Adam" ı gördüm..Luke Rhınehart'ın..Aldım ve yolda başladım..Zevk alacağım
türden bir roman bu..Şimdilik güzel gidiyor..Bu arada..Limon Ağacı bitti, bir yerde bırakılmayı
bekliyor..Kapağına 01 diyerek kendi adımı yazdım..Benden sonrakiler 02, 03...diye devam ede
cekler..Elden ele gezecek Türkiye'yi...Ne güzel bir film konusu olur bu....Kitabın başından geçenler..Bulan kişilerin hayat hikayeleri...Sonunda belki bir sürpriz....Hoş olur böyle bir film..
Akşam kahve dönüşü, yolumun üstündeki bir mağazaya girdim, koltuk kumaşları satan..Çünkü
koltukçudaki kumaşların fiyatını çok fazla bulmuştum..Gerçekten, çok daha kaliteli ve güzel ku
maşlar vardı...Karar vermenin zorluğunu yaşadım..birbirinden güzel desenler ve renkler....in
san hangisine karar vereceğini bilemiyor.. Örnekler kestirerek uçlarından,eve döndüm...
Yarınki cumartesi Gizli Bahçe'ye gideceğim...Şimdilik hoşçakalın..
17 Haziran 2009 Çarşamba
HASAN ALİ GÖKSOY
Sevgili Hasan Abimiz...Hepimizin abisi...Sohbeti doyumsuz, çok zeki, çok güvenilir, on parmağın da on marifet, espritüel, kültürlü bir insan...40 yıllık derler ya, aynen öyle....İstanbul'un dağdağa
sından bunalıp Selçuk'a yerleşti, çok da iyi yaptı tabii...Yılllardır orada mutlu, mesut yaşıyor...Do
ğayla başbaşa..Uzun zamandır görüşmedik canlı canlı..Otobüs Selçuk'da mola verince, cepten bir mesaj attım..."Hasan abi..şu anda Varan tesisindeyim...Haftaya bugün yine buradan, Ülker'le birlikte geçeceğiz..." dedim...Hepimiz aynı yerde çalıştık, o nedenle..Dönüşte geceydi..saat 00.15
gibi...İndik..Gözlerim onu aradı...Ama yok, gelmemişti...O güne kadar cebini sayısız kere aradım..
metalik bir ses, mesaj bırakın diyordu, bırakmadım..Ve nihayet o gece..Yok..Gelmedi...Düşünebi
liyor musunuz benim hayal kırıklığımı? Hiç ona göre bir davranış değildi bu...Bilse kesinlikle gelirdi...Bilmiyordu demek..Mesajı okumadı veya okuyamadı...Aklıma kötü şeyler geliyor.. Dost
bir insan...İyi olmasını diliyorum...
7 Haziran 2009 Pazar
7 haziran/pazar
Geçenlerde bir blogta okudum..Birisi demiş ki:" Bazen hiç yazmak istemiyorum..Benim düşüncelerim ve duygularım, başka bir insanı ilgilendirmez ki..Okumaktan hoşlanmayabilirler..O
zaman niye yazayım?"..Sonra kendi kendine cevap veriyor.."Olsun..Büyük yazarlar da aynı şeyi
yapmıyorlar mı? ..Devam.."..Ben hiç böyle düşünmeden çalakalem yazıyorum..Affola..
Bu sabah, hoş anlar yaşadık yine "Yaşamdan Dakikalar" da..Haşmet olanca naifliğiyle konuştu...Nebil, biraz muzip ve çapkın bir adam..Sunay, dünya tatlısı, temiz ve iyi bir insan..Hın
cal'ıma gelince..O bir numara..Akıllı, zeki,kültürlü,fakabasmaz bir tip..Sunay, Moskova'ya gitmiş
3 Haziran nedeniyle..Malum, Nazım'ın yıldönümü..Mezarının başında onu sevenler toplanıp anma töreni yapıyorlar her yıl.( Dilerim, bir yıl, ben de gitmeyi)..Özel olarak kalkmış gitmiş oraya..Helal olsun dedim...Neyse... Bu yıl ilk defa oradaki bir kadın derneği tertiplemiş töreni..
Yaşlı bir rus bayan, Sunay'a şöyle demiş: "Şimdiye kadar böyle kalabalık , böyle güzel olmamıştı
bu anma töreni..Biz hep geliyorduk..Ama bu yıl sizler burdasınız..." Bu laf, gönül telimi öyle tit
retti ki, gözlerim yaşardı... İnsan olmanın, milliyetle alakası yok, bu bir...Sanatın da milliyetle
alakası yok,bu iki.. Biz sevenler niye her yıl gitmiyoruz, bu da 3....Sonra,Nazım'ın memleket hasreti
ne dair öyle sözler söyledi ki Sunay, nasıl ağlanmaz.?...Tarihi geri döndürmek mümkün olsaydı
keşke...İçimde yara bu, yara....Gerçekten çok üzülüyorum...Bu kadar yurduna tapan bir insan,
niye bu durumda kalmış?...Ve toprağına kavuşamadan gitmiş...Offf...
Hermann Hesse'ten bir deyiş size..Tam böyle değil sözler ama idare edin.."Mutluluk, sevilmek değildir..Bir başkasını sevmektir.." Hıncal da, buna karşılık dedi ki: Neden?..Çünkü, sevildiğin
den emin olamazsın..Ama sevdiğinden eminsindir.."
Orhan Pamuk..Venedik'ten göndermiş....Orayı anlatıyor..Dolaşırken gondolda, Boğaziçi'ni anım
samış...Boğaz'da, denizden kıyıları takip ederek giderken çok hoşlandığı bir şeyi anlatmış...."İs
tanbul'da kaybettiğim bu alışkanlığın bir başka eğlenceli yanı, evlerin içinde günlük hayatları
na dalmış yalı...sakinlerini, kahvaltı eder, tv seyreder ya da boş otururken dışardan dikizleye
bilmek.."... Demek ki yalnız değilmişim bu duyguda..Ben de çok hoşlanırım.. Akşam olup evler
de avizeler yanınca, pencerelere bakıp evlerin içini seyretmeyi....Bir nevi röntgencilik...Pamuk
da bunu yazınca sevindim doğrusu, tek sapık ben değilmişim diye...Bana mutluluk hissi verir
dışarıdan evlerin içlerini görmek..Bol aydınlık evleri...Bazen elektrik kısıntısı yapmak için 1-2
lambayı kapatırlar ya...Ruhum sıkılır doğrusu..Nasıl böyle karanlıkta durabiliyorlar diye..Ay
dınlık, canlı evler..yaşayan evler...Ne güzel...
Gitme günüm yaklaşıyor dostlar..Salı gecesi yolcuyum..Az bir süreliğine..Biraz nefes alıp geleyim.
Ama daha burdayım..görüşürüz..
5 Haziran 2009 Cuma
HAŞMET'in HAZİRANI
Haşmet, haziranın güzelliğinden sözediyor bugün..Kendi açısından öyledir ama yazıda anlattığı gibi (haziran), nedense benim açımdan hala sınav ayı gibi..Ben büyümedim zaten..Ondan, böyle
geliyor olabilir..Henüz sıcakların bastırmadığı eski haziranlar iyiydi, güzeldi...Şimdikileri sevmiyo
rum...Nedense arkası temmuz, ağustos diye bir tedirginlik çöküyor bana haziranda...Amma..
Benim de favori ayım var..Ekim.. Yazın yakıcı sıcaklığı henüz yeni bitmiş...Tatlı rüzgarlar yeni
başlamış...İnsanlar, işlerine dört elle sarılmaya hazır...Şehirde bir düzen ve rutin hayat yeniden
hissediliyor...Okullar açılmış...Herkes, avarelikten kurtulmuş...Enerji dolu....Yeni planlar, projeler
gündemde...Hareket var yani...Coşku dolu herşey...İşte benim zamanım....Uyuz eşekler gibi yatı
lan o çekilmez sıcaklar, nefretlik bir durum bence...Haşmet'in anlattığı haziran kokuları hoş..Hoş
ama, benim (ekim) imde de, ağaç yapraklarının dökülmeye başlayıp rüzgarda sürüklenmesi,
yağmurlarda hafif pardesüler giymek, sinema hevesinin geri gelişi de çok hoş duygular...Yurt
dışına seyahatin en uygun zamanı..Ne sıcak, ne soğuk...Ekim, yılın en güzel ayı bence...Hem, biberler, patlıcanlar, artık her ay kızartılabiliyor nasılsa...Değil mi Haşmet?
2 Haziran 2009 Salı
Dent.Dr.Saip DENİZOĞLU
Yine bir salı ve ben, sevgili dişçim Saip Beye gittim...Yeditepe Diş Kliniğine...Aralık ayından beri
gide gele, işin bitimi bugün oldu...Dişlerim artık sabitleşti, hiç çıkmayacak..Yıllardır önünden gelip geçtiğim bu kliniğe devam edip bitirme ve bembeyaz dişlere kavuşma olasılığını gözümün önüne bile getiremezken, hayret..Bitti...İnanamıyorum..Bu işin bu kadar kolay olduğunu bilsey
dim, bugüne kadar hiç bekler miydim?...Burda tanıdığım, koltuğa yatıp kendimi, ellerine teslim ettiğim her 3 diş doktorum da harikaydı..Ediz Deniz, Hakkı Sunay ve Saip Denizoğlu....Hepsine
de sonsuz teşekkürler ediyorum...Genç ve iyi yetişmişler...Hocalarını da kutlamak gerek onları
böyle mükemmel hale getirdikleri için...Feci durumlar beklerken, hiç de öyle olmadı..Diş çekimin
de, kanal tedavisinde ve de protez aşamasında..Canın yandı mı diye sorun....Hayır derim..Ufak
tefek acılar doğal..Onları hesaba katmamak gerek..Çünkü, yapılan işlemin önemi büyük...O kadarına, ben dayandığıma göre, örneğin bir çocuk da dayanabilir...Öylesine korktuğum bir işti
bu çünkü...Bittiği için çok sevinçliyim....Sevgili Saip Bey, her türlü kaprisime dayandı..Aslında
çok da kapris yaptım sayılmaz ama yine de olmuş olabilir...Saip Bey, tahammüllü bir insan..
Canınız yanmasın diye de aşırı gayret gösteriyor doğrusu...Üstelik, sistem de oturmuş ama
Saip Bey, sterilizasyon konusunda çok dikkatli...Yaptığı işte hata olmaması için her konuda,her
aşamada en iyiyi yapmak istiyor...Ve yapıyor da...Onu yakın bir zamanda Profesör olarak gör
memiz, şaşırtıcı olmaz...Doğaldır...Tekrar hepsine teşekkürler...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)