30 Haziran 2009 Salı

ŞİLE

Bu sabah 9.30 da buluştuk dört arkadaş...ve Şile'ye gittik...Gidiş yolunda "Çayırbaşı" mevkiinde bir köy fırını vardı, orada durup taze ekmekler aldık...(..ler) e dikkat..Yani 1 tane değil..Pekçok.. Türk'ün gözü ekmektedir ya...Aynen öyle..Akşama eve de getirmek üzre...Resim hocamız Bayan Şevkiye, bize yaz yemekleri hazırlamıştı...Sabah olduğu için önce çay sofrası...Sonra o güzel ye mekler....Ama benim için işin en güzel tarafı, yolculuğun kendisiydi....1 saatlik bir yol....Döne döne gidilen, kıvrımlı, bol ağaçlı, sanki bir ağaç tünelinde imişçesine gidilen bir yoldu bu... Sağlı sollu ormanlık yolda giderken arabanın radyosu, Alaturka kanalına ayarlı olduğu için, birbirinden gü zel şarkılar çalıyordu...Doğal olarak biz de , bet sesimizle katılıp şarkıları katlediyorduk..Ama ol sun...Zevkliydi...Şoför koltuğunda oturan arkadaşımız sevgili Hülya da, buraların, fî tarihinde kendi sülalesine ait ormanlar olduğunu, babaannesinin, bu kadar çok toprağın sahibi olmaktan sıkılıp, bir kısmını köylülere bağışladığını filan anlatmıştı....O, Ah babaanne ah..diye hayıflanırken biz de Ahmet Özhan'a eşlik edip "Ruya gibi uçan yıllaaaar..." diye olanca sesimizle şarkı söylüyor duk ki, Ahmet kardeşimizin sesi birden gitti....Radyodan çıt çıkmaz oldu...Bu yolda çekmezmiş radyo...Ne telefon, ne radyo..Çünkü yeşil bir tüneldi..Ağaçlar örtmüştü yolu...10 dakika gerekti sesin tekrar duyulması için...Öyle de oldu...Neyse !..Varacağımız koy, İmrenli Koyu idi...Şile'ye 15-20 dakika uzaklıkta bir koy burası....Cennet gibi bir yer....Hava limonata gibi...Yayıldık her tarafa...Püfür püfür bir rüzgar...Omuzlarımıza şallar hazırlanmış, üşürüz diye...Gerçekten de biraz sonra üşüdük...İnanılacak gibi değil...İstanbul içinde böyle bir yer olabileceğini düşünemi yor insan...Denize girenleri tepeden seyrettik....Su, durgun bir gölü andırıyordu...Güzel saatler geçirdik...Sohbet güzeldi....Evsahibinin " Kalın..Yarın da Ağva'ya gideriz" teklifine olumlu cevap veremedik...Ama bu geziyi yapmaya kesin kararlı olduğumuz belli...En yakın zamanda ger çekleştireceğiz Ağva'yı...Akşam 18 olunca kalktık ve 1 saat 15 dakikada Bostancı'ya döndük... Durmadan tıkındığımız için, eve gidince, iş dönüşü bize uğrayan kızımın yemek teklifine " olmaz gelemem" demek istediysem de, diyemedim...10 gündür Bodrum'da idi..Birbirimizi özlemiştik.. İki kızımı alıp Ramiz'e gittim ve yemeden oturdum...Sigara da yok tabii...Bol bol sohbet sonrası gece 22.30 da tekrar laptopumun başındayım.....Yarın, önemli eşyalarımı kendim paketlemek için herşeyi elden geçireceğim..İşim çok yani..Şimdilik iyi geceler herkese...

29 Haziran 2009 Pazartesi

29 Haziran / P.tesi

Bugün, iyi değerlendirmem gereken bir gündü..Saat 16.28...Eve yeni geldik..Sıcaktan perişan bir haldeyiz...Carrefour'a gittik kızımla..Alınması gereken tavan lambaları, banyo gereçleri filan... Bol ışık gerekiyor kızıma....O nedenle, uzun 4 lü tavan lambası aldık, şu yürüyenlerden...Oraya buraya dönebilenlerden....Girişe ve çalışma odasına....Şimdi de, elektrikçi çağırıp onları taktır mam lazım...Yarın, perşembe ve cuma doluyum...Tek kalan çarşamba da evde uğraşmak istiyo rum kitap yığınıyla...Pazar günü artık taşınacağım....Umarım diyorum...Yorum yapamıyorum başka....Çünkü belli olmaz...Ben de aciz kaldım artık durumlar karşısında....Olmuyor istediklerim. Bugün caddeler boş ama nedense Carrefour yine de kalabalıktı.. Herkes tatile gitmiş ama gitmeyenler, yetiyor gene de İstanbul'a....Sıcakta dolaşmak, güneşin altında..Ne kötü yaa...Evden çıkmak, akıl işi değil...Zoraki çıkılıyor işte...Sabah gazetede okudum, tasarruflu ampuller daha çok radyasyon yayıyor diye..Yine de aldık...Bile bile...Nedeni, elektrikte tasarruf....Yan etkili ilaç lar gibi, buna da razı oluyorsunuz sonunda....Teknolojinin ilerlemesi de bu kadar oluyor, ola ola... Bunları yazıyorum ya, bir yandan da elektrikçi arıyorum piyasada..Yok yok..Hiçbiri yok...Bu adamların ne çok işleri oluyor ki yerlerinde bulunmuyorlar..Bi de para kazanamıyoruz diye ağ larlar...Sabahtan akşama kadar yoklar..Dükkanda bi çocuk..telefona bakıyor...ustam yok,işte.. daha gelmedi,diyor....yalnız biri değil, hepsi böyle...Zamanında keşke elektrik, sıhhi tesisat,bada na boya kurslarına gitseymişim de kimseye muhtaç olmasaymışım..Valla bıktım bu ustaların peşinde koşmaktan, 5 aydan beri...İnlettiler beni....Sanki bedava yapıyorlar.... / Ben tam bunları yazarken, dükkanına gelen usta, çırağından, ikide bir aradığımı öğrenince telefon etti.. 17.30 için sözleştik...eve gittim..Geldi, hepsini yaptı..Ve hayret, bu sefer az bi para istedi, 30 tl.. Şimdi yeni geldim, saat 19.30 olmuş....Şimdi, Bodrum dönüşü, yolda olan kızımı arayıp, nerede olduklarını sormak için, bu akşamlık bu kadar diyorum..By..

28 Haziran 2009 Pazar

MEKSİKA SINIRI

Pazar sabahı, 9 da gözümü açtım..yani bugün...uyuyup kalmaktan korkuyorum, çünkü "Yaşam dan Dakikalar" ı kaçırmamam lazım.....İlk işim gazetelere bakmak...Uğraşıyorum ama bi türlü internete giremiyorum...Tv yi açayım bari dediğim anda, durumu kavradım..Çünkü onu da açamadım...Elektrik yok..Kaç gündür, apartmanın kapısında bi kağıt asılmış...28 haziranda tüm sokakta elektrik olmayacağı yazılı....Bugünmüş demek ki dedim..ve kara kara düşünmeye başladım..Şimdi ne yapacağım diye..Hemen giyinip, doooğru kızımın evine..Zaten yoklar, tatilde ler...Gittim ve açtım ATV yi..Başlamış tabii..Sonuna kadar zevkle izledim..Sonra kanalları dolaş maya başladım...Digitürkte, 38.kanalda ÜLKE TV var...Daha önce de rastlamış, beğenmiştim.. Bugün sindire sindire izledim...O kadar güzel konularda sohbet ediyorlar ki bayıldım yine..Bunlar kim?..Kısaca bahsedeyim..Programın adı Meksika Sınırı...3 kişi konuşuyor...Bu 3 kişiyi daha önce den hiç tanımıyordum doğrusu... 73-74-76 doğumlu 3 pırıl pırıl genç...Hepsinin kitap yazmışlığı var..Boynumun borcudur bunları okumak artık..Selahattin Yusuf, Tarık Tufan ve İsmail Kılıçars lan....Kültürlü, okuyan,yazan,düşünen,yargılayan,sentez yapan 3 genç...Şiire de tutkunlar... Google'da arayın, siz de bulun onları...Cuma günleri 23 te asıl program..Ben, nedense ikinci defadır ki, pazar günü rastlıyorum onlara..Hafta içinde tv izlemediğimden olacak...Konuşma boyunca pekçok şeyden bahsettiler de, 2 de kitap önerdiler..Tarık : Wilhelm Weisenichedel'in Felsefenin Arka Merdiveni ( Yeni başlayacaklar için başucu kitabı niteliğinde dedi) ve İsmail de Witold Gombrowicz'in Pornografi adlı kitaplarını okuyun dediler.. Programın sonuna doğru Lütfü Akad'ın "Vesikalı Yarim" filminden bir bölüm verdiler ..İzzet Günay ile Türkan Şoray oynuyorlar bu filmde....İzzet, belli ki birini yaralamış,aranıyor, hapse girecek..Ayrılmaları gerekiyor..çünkü o hapisteyken. Türkan, vesikalı işine devam edecek..Konuşuyorlar...İzzet diyor ki, yani Halil.."Sen böyle varken, içerde bi şey olmaz bana"...Sabiha da diyor ki Halil'e: "Çok eskiden rastlaşacaktık."....Bu sözlerin yorumlarını yaparken 3 genç de çok duygulandılar, Yusuf'un gözleri yaşardı ve konuşamadı...Ne kadar duygusal bu gençler... Bir ara Hüseyin Altınsoy'dan " İyi günler ilerde anneanne" diye bir şiir okudu İsmail...Ona da bayıldım...Hiç duymadığım şeyler bunlar..O nedenle ilginç geldi..Siz de bu programı, bir kere olsun izleyin derim ben..Benden söylemesi...

27 Haziran 2009 Cumartesi

SEZEN AKSU

Saat 17.10 du, Kahve Dünyası'ndaydım...Biraz sonra Tülin geldi...Dışarıda yer kalmamış, içeride oturduk..İyi de oldu..Hava sıcak, içersi serin..Klimalar çalışıyor...Yedik,içtik,sohbet ettik..Sonra aynı yerden oturmaktan bıktığımız için kalktık ve Saray'a gittik...20.30 a kadar...Geleni geçeni seyrederek, sanki bir Paris kafe'sinde oturur gibi....Akşam çökmeye başlamadan, evli evine de dik, çıktık....D&R' a gidip Sezen'in çok övülen en yeni CD sini almak istedim...Yürüdük...Remzi Kitabevi vardı yolumuzun üstünde..Orda da varmış..Aldım geldim eve..Şimdi dinliyorum...Niye insanların zevkleri hep farklıdır?...Güzel, güzel olma vasfını nasıl elde eder? Bilmiyorum...Tüm şarkılar aynı terane...Şu çok methedilen "Pardon" mesela...Pardon ama, ben hiç beğenmedim... Ne kadar abarttılar yaa...Valla ben bundan güzelini yaparım..40 yıllık Sezen, yapa yapa bunca yıl sonra, bunu mu üretmiş?...Bi de, bana garip gelen düzenlemeler...Sevimsiz, soğuk..Uyuz...Hiç beğenmedim...CD yi aldığıma da pişman oldum doğrusu...Genç birinin eli değmiş ve şarkılar, buz gibi olmuş..."Lal" örneğin..Ne kadar hoştu ..Ama tüm güzelliği gitmiş sahibinin sesinde...Yine de Lal, Sorma, Kaçak..Fena değiller..Dinlenebilir...Daha sonuna gelmedim...Ama tümünün aynı özellikleri taşıdığı belli...İçki içiyor olsam acaba güzel gelir miydi, bilmem?...

BİR AMAZON GİBİ YAŞAMAK

Geçen gün bir arkadaşım, canım hiç çalışmak istemiyor artık, dedi...1 Temmuzda tatile gideceği için, şimdiden havasına girmiş, içi kaynıyor...Haklı tabii...Hele tv'de filan, tatil yerlerindeki coşkuyu görmek, insanı bayağı geriyor, neden ben burdayım diye...Herkes, birşeylerden dolayı bağımlı yaşamakta..Yani, her istediği an çekip gidemiyor...O "gidebilmek" var ya, o gidebilmek.. Bence insanın yaşayabileceği en güzel duygu..Özgürlük duygusu....Mesela, denizde , açıklarda yüzebilmek de, bu duyguyu, biraz yaşatıyordur kesinlikle..Ama ben bilmiyorum bunu...Çok ister dim, çook...Derinlere kadar gidip, yanımda kimse yokken yüzebilmeyi...Paraşütle atlamak da öyledir herhalde...Kasap Muharrem benim, askerliğini komando olarak yapmış..Geçenlerde anlat mıştı...2 defa atlamış..Püf noktaları var..Usulüne uygun kullanılmazsa, paraşüt açılırken o ipler, insanı kesebilir veya vücuduna dolanabilirmiş...Çok zor yani...Ben işte, derinlerde yüzebilen, para şütle atlayabilen, bungie jumping yapabilen, azgın sularda tekneyle dolaşabilen vs..cesur yürek bir amazon olmayı çok isterdim doğrusu..Korkusuz, cesur....Nerdeeee..Tam tersi olmuşum...Yuh olsun bana...Kızıyorum kendime çok..Ama çarem yok..Yeniden dünyaya gelirsem, kesin böyle biri olmalıyım..Seçme hakkı veriliyorsa, dönebiliyorsam buraya, öyle biri olarak geleceğim... Çervremdekileri de cesur, gözüpek kişilerden seçeceğim ki, hayat yaşanmaya değer olsun.. Böyle uyuz uyuz yaşamaya, yaşamak mı denir be?... ( saat 12.45 )

26 Haziran 2009 Cuma

OLGA FOUZ SOTO

Bu bir isim..İspanyol genç bi bayan...Kızımın arkadaşı....Uzun yıllardır Türkiye'de yaşıyorlar sev gilisiyle...Ve yakında (Ağustos sonunda) evlenecekler...Olga, emlakçılık yapıyor...Cihangir'de eski evleri alıp restore ettiriyor ve satıyor...Spor salonunda tanıştılar kızımla ve iyi anlaşıyorlar..De vamlı ispanyolca konuşmaları, kızım açısından avantaj tabii..Müstakbel eşi Alan, bir sap'çı..Dur duğu yerde duramayan bi insan..Dünyayı dolaşıyor..3 ay burda, 5 ay Çin'de...Heryerde...İstan bul'daki evleri merkez...Dönüp dolaşıp buraya geliyor Alan, bir süreliğine...Sonra yine gidiyor.. Zor bi hayat...İşte bu iki genç insan evlenecekler..Uzun zamandır hazırlık yapıyorlar..Düğün İstanbul'da olacak..Misafirler İspanya'dan ve İrlanda'dan gelecekler..Otelde ağırlanacaklar..Dü ğün de Sait Halim Paşa Yalısında gerçekleşecek..Kızım, bir şirket gibi, Olga'nın her işiyle ilgileni yor..Düğün öncesi kilisedeki nikah için mesela, bugün Saint-Antoine'a gittiler..Papazla görüşme, çalınacak parçalar, 2 şarkıyı okuyacak tenorun bulunması...Kuaför, makyöz, dj, ışıkçılar, maytap lar, yemek listesi, pasta ve müzikler..aklınıza ne geliyorsa...Bu düğünden sonra kızımla birlikte bir organizasyon şirketi kurmayı bile konuşmuşlar...Yapabiliriz, neden olmasın diye...Nikahtan sonra, kiralanacak arabalarla onca misafir Kabataş'a getirilecek ve tekneyle 1 saat dolaştıktan sonra Sait Halim Paşa'nın iskelesine yanaşacaklar...Denizden salona gelecekler...Güzel bir program tabii..Gelin hanım şimdiden heyecan içinde..Onu yatıştırmak, paniğini gidermek de kızıma düşüyor...Olga'nın anne-babası, geçen ay işleri kontrole gelmişlerdi İstanbul'a...Kızlarının yanında böyle işbilir,becerikli bir yardımcı olduğunu görünce çok rahatlamış bir halde döndüler Madrit'e...Kolay değil..Yabancı bir ülkede, bu işleri kolaylıkla halledebilmek...Ama Dilara bir numara..Onu asla yalnız bırakmaz...Şarkıları bulup listeyi yapmak de ona ait...Arkadaş hatırına işte herşey...Umarım tüm program Olga'nın istediği gibi gerçekleşir...Darısı, evlenmek isteyenle rin başına... ( saat 23.15)

MICHAEL JACKSON

Sabah gazetelerine bi göz atayım dedim...Pişman oldum..Ölmüş adam..İnanamıyorum...Bu yaşta, bu kadar para sahibi iken insanın ölmesi ne acı...Yaa, saçmalıyor muyum ben? Ölmekle bunların bi ilgisi mi var? Hem belki ölmek iyi bir şeydir, ne bileyim..Off, geçelim bu konuyu..Ölmüş işte...Tüm canlılar gibi... Yaz geldi mi herkes bi taraflara dağılıyor ya, hiç hoşuma gitmiyor...Buharlaşıyorlar sanki..ara ki bulasın bi arkadaşını...Kızımın doğum günü 7 Temmuz mesela..Zavallı yavrum, doğum günlerini aileyle birlikte geçirmeye alıştı artık..Çünkü hiç arkadaş kalmıyor bu sıcaklarda..Eskiden bir-iki yıl, mayısta yapmayı denedi ama zevk almadı...Yalan oluyor diye...Bu yıl ona dedim ki, "Bak, bi değişiklik olacak..Yeni bir evde kutlayacağız doğumgününü".. "Sen bu söylediğine inanıyor musun anne.." diye sordu..evet dedim ama çocuk haklı mı ne? 7 temmuza gidebilecek miyiz acaba yeni eve? Umarım gideriz...Biraz hızlanmam lazım..Adamları sıkıştırmadan olmuyor.. Amma oyaladılar beni...Taşınacağız diye 10 gün önce klimamı naklettirdim ( tam 350 lira aldılar haberiniz olsun.. yenisini taktırsam daha iyi olurmuş) şimdi bu sıcaklarda, eski evimde klimasız kaldım...Gece pencereyi açık bırakmak zorunda kalıyorum, hırsız girecek diye de ödüm kopuyor. Şu iş bitse de, ben de bi Bozcaada yapsam artık...Ağustosa kalırsa, festivale denk gelirim belki, iyi olur...Bağbozumunu orada yaşamak...Ne hoş...Sevgili dostlar da olunca hele..Değme gitsin keyfime...Sarı noktayı filan ancak böyle unutabilirim herhalde...Boş kaldıkça aklıma geliyor,fena oluyorum..... Bir blogda okuduğum şu sözler, çok hoşuma gitti..Yazıp çıkayım kahvaltı etmek için.. Birinin izinden yürünürse, onu geçmek mümkün değildir... Ve şu: Hayatta ya tozu dumana katarsın, ya da tozu dumanı yutarsın... " Katan" lardan olmak dileğiyle...

25 Haziran 2009 Perşembe

HAYAT ! BENİ NEDEN YORUYORSUN ?

Serdar Ortaç'ındı sanırım bu şarkı...Sözlerini garipsemiştim ilk duyduğumda...Ama haklıymış, kim yazdıysa...Yoruyor hayat insanı...Bazen pes ediyor insan...Tamam, buraya kadarmış diyorum..Sonra bir bakıyorum, hiç de öyle değil..Yaşanacak güzel günler var galiba önümde diyorum....Böyle geçen günler, sona yaklaştırıyor beni, hissediyorum..Ama anlamazlıktan geliyorum....Hani "..mış gibi yapmak" diye birşey var ya...Ben de öyle yapıyorum ...Bu arada can sıkıntısından olacak, kimilerinin kalbini kırıyorsam affola..Bugünlerde hiç keyfim yok arkadaş lar...Zaten şu yaz mevsimini sevmiyorum asla...Düşünce diye bir şey kalmıyor kafamda..Yanlış işler yapıyorum....Ben bende değilim anlayacağınız...Sarı Nokta beni fena çarptı...Kendime gel mem zaman alacak...İnsan herşeye alışıyor..Birgün belki buna da alışacağım..O zamana kadar özürler dilerim saçmalıklarımdan dolayı..iyi geceler..

24 Haziran 2009 Çarşamba

GÜMÜŞLÜK

12 Haziran'dı sanırım...Birgün önceden Turgutreis'e gelip, sahilde bizi bulan Macide, ertesi gün Yalıkavak'a dönecekti...O gün, Meteoroloji'de denize girip bol bol güneşlenmiştik...Akşamına da geçmiş yıllardan, okul anılarımızdan bahsederek gece yarısına kadar konuşmuş,sohbet etmiştik.. Cuma günü Macide " Yalıkavak'a dönerken sizi Gümüşlük sapağında bırakayım" deyince, teklifi ne balıklama atladık tabii..Ben, malum hiç görmedim oraları..."Şehirden indim köye " gibi oldum.. Neyse..Sarı sıcak bir gün...Tam yol ayrımında indik, küçük hafif bir yokuştan yürüyüp deniz kıyı sına geldik...Aman Allahım, o da ne...İtalya mübarek...Bu kadar şirin, tatlı bir yer olabileceğini düşünemezdim doğrusu...Bir süre, bir sağa, bir sola yürüdük...Tavşan Adasına, o ipincecik var-yok arası toprak-kum yolcuktan geçenleri seyrettik..Sonra, sağ tarafta, uçta, restoranların bitiminde, 3-4 basamakla çıkılan bir kafe bulduk..Batı...İnanılmaz bir yer..Önce garipsedim.. Tahta masalar ama herbiri ayrı havada....Birbiriyle uyumsuz....Kafeyi örten kocaman bir incir ağacı, acaip bir şey...Nasıl budanmışsa zamanında, aynen bir şemsiye gibi olmuş..Alçacık..Altında oturduk...Bitkiler,çiçekler...yer yamuk-yumuk...Bir hamak, makrame bir salıncak..Kitch mi kitch bir yer..Ancaaak...Etrafta hiç ses yok...Sadece, müzik çalıyor...Hoş bir müzik..Caz mı, New Age mi, anlayamadım..İkimizin de çok hoşuna gitmiş olacak ki, suskun, hayran,şaşırmış bir halde etrafa bakakaldık...Tam 1 saat geçmiş...Konuşmadan...Nedeeen sonra kendimize geldik ve "Ne güzelmiş burası" demeye başladık..1-2 fotoğraf çektik...Orda 2 saat boyunca yaşadığımız şey, tam da bugün Haşmet'in anlattığı gibi, yaz ikindilerinin o tılsımlı dinginliğiydi...Ruhumuzun yı kanıp arındığını hissettim..Bıraksalar, o kuytu bahçede bir ömür yaşanırdı...Önünde, balıkçı kayıkları, ağlar, hemen karşıda,ama şuracıkta diyebileceğiniz uzaklıkta bir ada, koyda dinlenme ye çekilmiş tekneler....Hele o sessizlik....Gümüşlük bir harika...Neden şimdiye kadar görmemişim Demek ki, daha hiç görmediğim böyle nice yer vardır bir yerlerde...Keşfetmek lazım...Bunun için de zaman ve para lazım der demez gerçeklere dönüveriyorum ya...Hayır, dönmeyeyim.. Aklım ve ruhum Gümüşlük'te kalsın...

20 Haziran 2009 Cumartesi

HASAN ABİ

Düşündüğüm çıktı..Anlamıştım zaten..Hasan Abim böyle yapmazdı..Ben, "Selçuk'tan geçeceğim" diyeceğim de, o gelmeyecek..Olası değil bu...Dünya yıkılsa gelirdi..Bir şey hariç..Sağlık..Evet.. Sevgili Hasan Abimiz, ne yazık ki 2 aydır hastanede yatıyormuş...Bu sabah, defterden ev telefo nunu bulunca aradım..Yabancı bir ses, durumu anlattı..Ne kadar üzüldüğümü, kelimelere döke mem....Ameliyat olmuş barsaklarından....Şimdi tıp çok ileri...İyileşmesi gerek...Daha yazacağı çok şey vardır eminim... Hasan Abim, sofidir..Manevi tarafı kuvvetli bir insandır...İradesi güçlüdür...Bu hastalığı yenmesi gerek diye düşünüyorum...Yeter ki kendini bırakmasın..İnsanın havlu attığı zamanlar vardır ya, öyle olmasın istiyorum...Uğraşsın istiyorum..İki güzel evladı var, topluma yararlı...Emrah Gök soy ve Oruç Emre Göksoy...Pırıl pırıl, sanatçı çocuklar....Anneleri Eczacı ve çok sevdiğim bir arkadaşım Vildan...Allah'ım, sen onlara bağışla Hasan Kulunu...Bugün dualarınızı eksik etmeyin arkadaşlar...

19 Haziran 2009 Cuma

IVIR ZIVIR

Bugün öğlende iyi sıcak vardı doğrusu..Güneşin altında hızlı hızlı yürüyünce, insan ıslak bir hal alı yor...Kombinin şarteri için çağırdığım servis elemanı, İgdaş'ın sarı kağıdını istedi,ara tara yok.. Koştum eve..Evde de yok..O sırada telefon..Usta diyor ki, sarı kağıt burda..hemen döndüm yeni eve...İş bitince tekrar eski eve..Tabii hemen banyoya..Akşam üstü ise, Tülin'le Kahve Dünyasına gittik, bir kahve içimi sohbetine..2 saatte donduk..Öylesine soğuktu orası..Aynı gün içinde oluyor bunlar...Havaya şaşırmamak elde değil yani.... Bodrum'a giderken, otobüste okumak için, yanıma Hande Altaylı'nın "Maraz" ını aldım..Gece, başüstü lambasını yakıp okumaya çalıştım..Bir süre sonra,ön ve arka koltuktakiler "öff, şu ışık" deyince kapattım tabii..Uyumak istiyorlardı...Ben, sabaha kadar hiç uyuyamadım ama..Neyse.. İnce bir romandı..Orda burda okuyarak bitirdim..Fena değil...Çok klişe bir romandı..Dönüşte, elim-gözüm boş kalmasın diye, Turgutreis'teki açıkhava kitapçısında, uzun zamandır almak is tediğim "Zar Adam" ı gördüm..Luke Rhınehart'ın..Aldım ve yolda başladım..Zevk alacağım türden bir roman bu..Şimdilik güzel gidiyor..Bu arada..Limon Ağacı bitti, bir yerde bırakılmayı bekliyor..Kapağına 01 diyerek kendi adımı yazdım..Benden sonrakiler 02, 03...diye devam ede cekler..Elden ele gezecek Türkiye'yi...Ne güzel bir film konusu olur bu....Kitabın başından geçenler..Bulan kişilerin hayat hikayeleri...Sonunda belki bir sürpriz....Hoş olur böyle bir film.. Akşam kahve dönüşü, yolumun üstündeki bir mağazaya girdim, koltuk kumaşları satan..Çünkü koltukçudaki kumaşların fiyatını çok fazla bulmuştum..Gerçekten, çok daha kaliteli ve güzel ku maşlar vardı...Karar vermenin zorluğunu yaşadım..birbirinden güzel desenler ve renkler....in san hangisine karar vereceğini bilemiyor.. Örnekler kestirerek uçlarından,eve döndüm... Yarınki cumartesi Gizli Bahçe'ye gideceğim...Şimdilik hoşçakalın..

17 Haziran 2009 Çarşamba

HASAN ALİ GÖKSOY

Sevgili Hasan Abimiz...Hepimizin abisi...Sohbeti doyumsuz, çok zeki, çok güvenilir, on parmağın da on marifet, espritüel, kültürlü bir insan...40 yıllık derler ya, aynen öyle....İstanbul'un dağdağa sından bunalıp Selçuk'a yerleşti, çok da iyi yaptı tabii...Yılllardır orada mutlu, mesut yaşıyor...Do ğayla başbaşa..Uzun zamandır görüşmedik canlı canlı..Otobüs Selçuk'da mola verince, cepten bir mesaj attım..."Hasan abi..şu anda Varan tesisindeyim...Haftaya bugün yine buradan, Ülker'le birlikte geçeceğiz..." dedim...Hepimiz aynı yerde çalıştık, o nedenle..Dönüşte geceydi..saat 00.15 gibi...İndik..Gözlerim onu aradı...Ama yok, gelmemişti...O güne kadar cebini sayısız kere aradım.. metalik bir ses, mesaj bırakın diyordu, bırakmadım..Ve nihayet o gece..Yok..Gelmedi...Düşünebi liyor musunuz benim hayal kırıklığımı? Hiç ona göre bir davranış değildi bu...Bilse kesinlikle gelirdi...Bilmiyordu demek..Mesajı okumadı veya okuyamadı...Aklıma kötü şeyler geliyor.. Dost bir insan...İyi olmasını diliyorum...

7 Haziran 2009 Pazar

7 haziran/pazar

Geçenlerde bir blogta okudum..Birisi demiş ki:" Bazen hiç yazmak istemiyorum..Benim düşüncelerim ve duygularım, başka bir insanı ilgilendirmez ki..Okumaktan hoşlanmayabilirler..O zaman niye yazayım?"..Sonra kendi kendine cevap veriyor.."Olsun..Büyük yazarlar da aynı şeyi yapmıyorlar mı? ..Devam.."..Ben hiç böyle düşünmeden çalakalem yazıyorum..Affola.. Bu sabah, hoş anlar yaşadık yine "Yaşamdan Dakikalar" da..Haşmet olanca naifliğiyle konuştu...Nebil, biraz muzip ve çapkın bir adam..Sunay, dünya tatlısı, temiz ve iyi bir insan..Hın cal'ıma gelince..O bir numara..Akıllı, zeki,kültürlü,fakabasmaz bir tip..Sunay, Moskova'ya gitmiş 3 Haziran nedeniyle..Malum, Nazım'ın yıldönümü..Mezarının başında onu sevenler toplanıp anma töreni yapıyorlar her yıl.( Dilerim, bir yıl, ben de gitmeyi)..Özel olarak kalkmış gitmiş oraya..Helal olsun dedim...Neyse... Bu yıl ilk defa oradaki bir kadın derneği tertiplemiş töreni.. Yaşlı bir rus bayan, Sunay'a şöyle demiş: "Şimdiye kadar böyle kalabalık , böyle güzel olmamıştı bu anma töreni..Biz hep geliyorduk..Ama bu yıl sizler burdasınız..." Bu laf, gönül telimi öyle tit retti ki, gözlerim yaşardı... İnsan olmanın, milliyetle alakası yok, bu bir...Sanatın da milliyetle alakası yok,bu iki.. Biz sevenler niye her yıl gitmiyoruz, bu da 3....Sonra,Nazım'ın memleket hasreti ne dair öyle sözler söyledi ki Sunay, nasıl ağlanmaz.?...Tarihi geri döndürmek mümkün olsaydı keşke...İçimde yara bu, yara....Gerçekten çok üzülüyorum...Bu kadar yurduna tapan bir insan, niye bu durumda kalmış?...Ve toprağına kavuşamadan gitmiş...Offf... Hermann Hesse'ten bir deyiş size..Tam böyle değil sözler ama idare edin.."Mutluluk, sevilmek değildir..Bir başkasını sevmektir.." Hıncal da, buna karşılık dedi ki: Neden?..Çünkü, sevildiğin den emin olamazsın..Ama sevdiğinden eminsindir.." Orhan Pamuk..Venedik'ten göndermiş....Orayı anlatıyor..Dolaşırken gondolda, Boğaziçi'ni anım samış...Boğaz'da, denizden kıyıları takip ederek giderken çok hoşlandığı bir şeyi anlatmış...."İs tanbul'da kaybettiğim bu alışkanlığın bir başka eğlenceli yanı, evlerin içinde günlük hayatları na dalmış yalı...sakinlerini, kahvaltı eder, tv seyreder ya da boş otururken dışardan dikizleye bilmek.."... Demek ki yalnız değilmişim bu duyguda..Ben de çok hoşlanırım.. Akşam olup evler de avizeler yanınca, pencerelere bakıp evlerin içini seyretmeyi....Bir nevi röntgencilik...Pamuk da bunu yazınca sevindim doğrusu, tek sapık ben değilmişim diye...Bana mutluluk hissi verir dışarıdan evlerin içlerini görmek..Bol aydınlık evleri...Bazen elektrik kısıntısı yapmak için 1-2 lambayı kapatırlar ya...Ruhum sıkılır doğrusu..Nasıl böyle karanlıkta durabiliyorlar diye..Ay dınlık, canlı evler..yaşayan evler...Ne güzel... Gitme günüm yaklaşıyor dostlar..Salı gecesi yolcuyum..Az bir süreliğine..Biraz nefes alıp geleyim. Ama daha burdayım..görüşürüz..

5 Haziran 2009 Cuma

HAŞMET'in HAZİRANI

Haşmet, haziranın güzelliğinden sözediyor bugün..Kendi açısından öyledir ama yazıda anlattığı gibi (haziran), nedense benim açımdan hala sınav ayı gibi..Ben büyümedim zaten..Ondan, böyle geliyor olabilir..Henüz sıcakların bastırmadığı eski haziranlar iyiydi, güzeldi...Şimdikileri sevmiyo rum...Nedense arkası temmuz, ağustos diye bir tedirginlik çöküyor bana haziranda...Amma.. Benim de favori ayım var..Ekim.. Yazın yakıcı sıcaklığı henüz yeni bitmiş...Tatlı rüzgarlar yeni başlamış...İnsanlar, işlerine dört elle sarılmaya hazır...Şehirde bir düzen ve rutin hayat yeniden hissediliyor...Okullar açılmış...Herkes, avarelikten kurtulmuş...Enerji dolu....Yeni planlar, projeler gündemde...Hareket var yani...Coşku dolu herşey...İşte benim zamanım....Uyuz eşekler gibi yatı lan o çekilmez sıcaklar, nefretlik bir durum bence...Haşmet'in anlattığı haziran kokuları hoş..Hoş ama, benim (ekim) imde de, ağaç yapraklarının dökülmeye başlayıp rüzgarda sürüklenmesi, yağmurlarda hafif pardesüler giymek, sinema hevesinin geri gelişi de çok hoş duygular...Yurt dışına seyahatin en uygun zamanı..Ne sıcak, ne soğuk...Ekim, yılın en güzel ayı bence...Hem, biberler, patlıcanlar, artık her ay kızartılabiliyor nasılsa...Değil mi Haşmet?

2 Haziran 2009 Salı

Dent.Dr.Saip DENİZOĞLU

Yine bir salı ve ben, sevgili dişçim Saip Beye gittim...Yeditepe Diş Kliniğine...Aralık ayından beri gide gele, işin bitimi bugün oldu...Dişlerim artık sabitleşti, hiç çıkmayacak..Yıllardır önünden gelip geçtiğim bu kliniğe devam edip bitirme ve bembeyaz dişlere kavuşma olasılığını gözümün önüne bile getiremezken, hayret..Bitti...İnanamıyorum..Bu işin bu kadar kolay olduğunu bilsey dim, bugüne kadar hiç bekler miydim?...Burda tanıdığım, koltuğa yatıp kendimi, ellerine teslim ettiğim her 3 diş doktorum da harikaydı..Ediz Deniz, Hakkı Sunay ve Saip Denizoğlu....Hepsine de sonsuz teşekkürler ediyorum...Genç ve iyi yetişmişler...Hocalarını da kutlamak gerek onları böyle mükemmel hale getirdikleri için...Feci durumlar beklerken, hiç de öyle olmadı..Diş çekimin de, kanal tedavisinde ve de protez aşamasında..Canın yandı mı diye sorun....Hayır derim..Ufak tefek acılar doğal..Onları hesaba katmamak gerek..Çünkü, yapılan işlemin önemi büyük...O kadarına, ben dayandığıma göre, örneğin bir çocuk da dayanabilir...Öylesine korktuğum bir işti bu çünkü...Bittiği için çok sevinçliyim....Sevgili Saip Bey, her türlü kaprisime dayandı..Aslında çok da kapris yaptım sayılmaz ama yine de olmuş olabilir...Saip Bey, tahammüllü bir insan.. Canınız yanmasın diye de aşırı gayret gösteriyor doğrusu...Üstelik, sistem de oturmuş ama Saip Bey, sterilizasyon konusunda çok dikkatli...Yaptığı işte hata olmaması için her konuda,her aşamada en iyiyi yapmak istiyor...Ve yapıyor da...Onu yakın bir zamanda Profesör olarak gör memiz, şaşırtıcı olmaz...Doğaldır...Tekrar hepsine teşekkürler...