25 Nisan 2010 Pazar

gece, sessiz ve karanlık..

Karanlıktı gece, Yeditepe'den çıktığımızda....ama sessiz değildi....Saat henüz 21 di çünkü...Konserin ikinci bölümündeki koro şar- kılarını dinleyemedim....Neden mi? Anlatayım....Macide, koro arkdaşlarıyla gideceğini söyleyince, Kayışdağı'na kadar yalnız gitmem gerekiyordu...Kızım razı olmadı buna...Yalnız göndermem ben seni oralara gece vakti diyip, beni götürme görevini üstüne aldı..Bunca yıldır kendisine göz-kulak olan ben değilmişim gibi...İyi de, alaturkayı "hiç" sevmez ki....Daha salona girer girmez söylenmeye başladı...." Yaş ortalamasına bak" dedi ilk önce....Kalabalık ve yaşlı bir salon...Daral geldi kızıma....Öf pöf demeye başladı...İnsanın yanında böyle sıkılan biri olunca, müziğin de tadına varılamıyor doğrusu...Konuk sanatçının Ayşe Taş olması, durumu ağırlaştırdı..Çünkü, o ikinci bölümde çıkacak, 5 şarkı söyleyip yerini koroya bırakacak ve onlar sona erdirecek konseri...Program böyle...Dolayısiyle, benim ikinci bölüme de kalmam gerek...Zar-zor razı oldu ve uzuuun bir ( ara ) dan sonra sunucu sahneye çıktı, sazlar yerini aldı, neredeyse başlayacak ikinci bölüm....Ama.....millet daha dışarıda....İşte, Türk olduğumu zun isbatı...Gerçi gong çalmadı ama, öyle uzun bir zaman geçti ki dışarıda, seyircilerin bunu düşünüp, salona daha çabuk dönmeleri ve yerlerine yerleşmeleri gerek...İlk bölümdeki koşmaları, patırtı ve gürültüleri henüz adapte olmadılar diye sineye çektik ama....İkinci bölümde de bunlar devam etti...Gelmeler, gitmeler, birbirlerine önden arkaya, sağdan sola konuşmalar, otur malar-kalkmalar, ikide bir flaşlar......Yok, bizi almasınlar AB ye filan....gerçekten yapamayız biz....Başkasının hürriyetinin baş- ladığı yerde benim hürriyetim biter...Bunu, kat'iyen beceremiyoruz...Saygısız bir toplumuz vesselam...Üstelik ter, lahmacun ve ağır parfüm kokuları da cabası...Yahu burası, Türkiye'nin en gözönünde okullarından birinin salonu....Burda da böyle davranıl maz ki......Mahalle kahvesi halt etmiş yanında....Yazık, çok üzüldüm halimize....Zaten her zaman üzülerek dönüyorum eve... İşte sırf kızım daha fazla sıkılmasın diye, konserin bitmesini beklemeden çıktık...Belki de iyi oldu..Bir de otoparktan çıkma karmaşasını yaşamamış olduk...Mithat Bey'in korosunun çok güzel çalışmış olduğu belliydi...Seçilen eserler nefisti...Sololar çok hoştu...İlk bölümde hicaz parçalar vardı:. . . . . . . Birkaçını sayabilirim. . . - Terket beni artık yetişir, sende vefa yok, gül mevsimi gelmiş, ne çıkar, derde deva yok................... . . . - Mah yüzüne aşıkanım, taze bitmiş gül fidanım...................... . . . . . -Acaba şen misin, kederin var mı?..Ne kadar dertliyim, haberin var mı?......................... . . . - Yalan değil, pek kolay olmayacak unutmak..öyle zor, öyle zor ki seni içimden atmak........ . . - Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına, ey ufuklar diyorum yolculuk var yarına........ . . - El çek tabip el çek yaram üstünden, sen benim derdime deva bilmezsin..... ( bu şarkıyı yeni duydum ) - Aşkı seninle tattı hicranla yandı gönül................. ..................................... ................. .. .
İkinci bölümde Ayşe Taş, bir yaz imbatı gibi...geldi geçti sanki.....Güzeldi..ama yetmedi doğrusu....Bir o kadar daha söylese yeriydi..Segah şarkılar söyledi ki, en sevdiğim birkaç makamdan biridir...Bayıldımmmmm...... Şunları söyledi:.........
- Etti o güzel ahde vefa müjdeler olsun, ey âşık-ı şûride sana müjdeler olsun............. . . .
- Sûy-i Kağıthanede mecnun misal, bekledim râhın efendim, bi-mecaâl................. ....... ..... .......................................
- Gece sessiz ve karanlık yine herşey uyumuş, bilirim susmayacak kalb-i viranımdaki kuş........................ ........................
- Ayrılık yaman kelime, benzetmek zordur ölüme, kim uğrarsa bu zulüme, gündüzü olurmuş gece............................. . .
-Aşkın o sihirli elini hisseder gibiyim.... ......... ....................... ........................
Ve sonra çıktık.....Yine de Mithat Bey'in yılsonu konserini yaşamış olmaktan dolayı mutlu oldum tabii....Yarım da kalsa.....
Bu, pazar günleri, iyi şeyler olabiliyor işte böyle...Sabah, Yaşamdan Dakikalar da güzeldi bugün...Programa Oktay Kaynarca'yı
davet etmişler...Zafer Gündoğdu eşliğinde türküler söyledi.....Duyarak söylüyor, severek söylüyor Kaynarca...Bu işe gönül
vermişlerden o...Tarzını seviyorum doğrusu...Ardından Haşmet, bunca yıldır durduğu yerde hiç dikkat çekip gitme özlemi ya
ratmamış bir yapı hakkında konuştu.....Hıncal'ımın bile gidesi geldi...Muradiye Külliyesi.. Bursa'da....Tanpınar'ın şiirine konu
olmuş o asûde yer... Süheyl Hocamızın pekçok suluboyasında görüp tanıdığımız ata yadigarı bir eser....Bu külliye hakkında
detaylı bilgiyi, google'dan ednebilirsiniz...Ama Haşmet söyleyince kıymete biniyor nedense heryer...12 türbesi, imarethanesi ve medreseleriyle, kalabalığın içinde bir mücevher sanki....Erken Osmanlı ruhunun yaşadığı bir yermiş....Ya da " zamanın durduğu yer" de denebilirmiş filan...Bursa zaten hala Osmanlı şehri gibi geliyor bana.....Anneciğimin doğduğu şehir oluşundan mıdır, bilmem...Seviyorum ben de Bursa'yı.....İskender'inden mi acaba?....

22 Nisan 2010 Perşembe

GÜNLER GEÇERKEN

2 nisandan beri yazmamışım....şaşırdım bu duruma...ilk şaşkınlık, Ülker'den geldi....."Kaç gündür niye yazmadın?" diye...Dün gece...Haklıydı doğrusu...Bu karmakarışık kafa, hayat olayları karşısında tuşa gelmiş, havlu atmıştı çünkü...Arada olan güzel şeyler sakinleşmeye yetmedi belli ki............................................................................5 nisan'da CKM' de Baro'nun konseri vardı... Ne güzeldi o gece...Seçilen şarkılar, gerçekten çok hoştu...Gözlerinden içti gönlüm neşeyi, Gece sessiz ve karanlık..., Gün gelir de beni unutursun demiştin, Bir gönül hikayesi anlatırdı gözlerin, Mehtaplı gecelerde hep seni andım....vs... Tabii herkes bera- ber söyledi bunları....Önümüzde, 25 nisandaki Yeditepe'nin konseri var, Yılmaz Beyin korosunun...Gitmek şart......................... Sonra, aradaki günler, kah ajansa gidip gördüğümüz, kah eve gelen yardımcı adaylarını dinleme ve değerlendirmeyle geçti...... Netice sıfır...Henüz istediğimiz gibi birini bulamadık...Bulacağımız da şüpheli....İstemeden de olsa, birine razı olmak zorundayız. 18 nisan pazar günü, sabah erkenden, Hıncal'ımı feda edip gittiğimiz Boğaz turu çok güzeldi....Kızımla birlikte, erkenden yola çıktık...Çünkü 11 oldu mu, kıyı kahvelerinde yer bulmak imkansız oluyor....Çengelköy'de alaminüt bir kahvaltıdan sonra, Kandil li'ye geçtik....İskelede, 2 balıkçı, Suna'nın Yeri için kalamar temizliyorlardı..Uzun uzun seyrettim ve öğrendim..Zor ama yapılabi- lir......Bozcaada'nın kalamarları aklıma geldi onlara bakarken...Serindi hava, üşümüştüm ama ada aklıma grelince içim ısındı sanki....Bir süre martıları izledik sessizlik içinde...Sonra Kanlıca'ya gittik....Deniz Okulunun önünden yukarı Boğaz'ın ucuna doğru giderken....... yine Schubert çalıyordu...4.senfonisi....bitiyorum bu parçasına.....Beykoz'a gitmeden, Kavacık sapağından eve dönüş yaptık, bagajda Çengelköy salatalıkları ve simitleri vardı....Boğaz'ın üst taraflarını bir başka pazara bırakarak geldik eve...Gece de, apartmanımızın yıllık toplantısına gittim zorunlu olarak......ve yöneticiliği yüklenmiş olarak döndüm eve....Ne ka- dar itiraz etsem de dinlemediler beni, size yardım ederiz diyerek.....Apartmanda terör estirmezsem namerdim....Hodri meydan.. Siz misiniz bana bu işi yapan?....İşte böyle....Herkese güzel baharlar dilerim...

2 Nisan 2010 Cuma

ZARİFİ BAR

"Biiir daalda i-kiii kirazzz..." diye başladı Suzan Kardeş....İlk şarkı bu....Gel de anımsama sevgili eniştemi....Çocuklarla bir olup onların gönlünü kazanan bir insandı o....Bu şarkıyı, nedense o yıllar çok seviyorum ve mırıldanıyorum..Eniştem de duymuş olacak ki, ikide bir bana bakıp "Bir dalda iki kiraz" diye dalga geçiyor benimle...Kızıyorum..Kızgınlığıma gülüyor hepsi...Çocuk- luk işte....Suzan hanım da böyle başlayınca repertuara, elimde değil, gözlerim doluverdi...Nur içinde yatsın sevgili eniştem.... 31 mart çarşamba gecesi, 7 kişilik grubumuzla birlikte gittik Zarifi'ye....Gece çıkmaya hiç alışık olmadığım için garipsedim ama, nasıl olsa kalabalığız diye de güven geldi ....İstiklal Caddesinden ürküyor herkes....Gündüz iyi de, gecesinde yaşananları duydukça insan irrite oluyor...Ama gereksizmiş bu duygular...Gece de, gayet medeni insanlar.. ara sokakta, oturmuşlar , çay-sigara içiyorlardı çıktığımızda...Kimse kimseye dönüp bakmadı bile....Zarifi'nin içi ise, söylemeye gerek yok, evimiz gibi, aile gibi bir yerdı doğrusu...Herkes eğlenmeye, şarkı söylemeye, kurtlarını dökmeye gelmişti...Kimse kimseyle ilgilenmiyordu...Suzan Kardeş'i tv den, cd lerinden tanır ve severdim...On parmağında on marifet bir göçmen o...Şarkıları çok güzeldi..Her yöreden tür- küler söyledi...Vardar Ovası, Çökertme, Osman Ağa, Batsın Bu Dünya,Damat Oyunu.....Daha bir dolu türkü ve şarkı....Folklorik kıyafetleriyle 2 boşnak da oyunlarıyla türkülere eşlik edip, oturanları coşturdular...Menü zengindi..Yiyecekler, devamlı geliyordu. Hizmet, hiç aksamadı....Özetle çok memnun ayrıldık...Pazartesi geceleri arabesk gecesiymiş, salıları da sirtaki....Yani bir de salı gecesi gitmek iyi olur diye düşünüyorum...Gecelere akıp hayatını yaşayanları kınardım ama demek güzel oluyormuş yahu.... Hiç haberim yoktu...Sevdim ben de....Şimdi sırada, daha Zeki Çetin vaaaar, Fındıklı'daki Sardunya vaaaar.....İyi, değil mi?